ABD’nin “İran’a Saldırı” Senaryolarının Analizi:

ABD’nin “İran’a Saldırı” Senaryolarının Analizi:

2008 yılı itibariyle Uluslararası sistem, ABD Başkanlık seçimleri öncesi üretilen kriz senaryolarına odaklanmış olmanın etkisiyle, “psikolojik savaş” konseptinin güdümüne girdirilmiş bulunuyor. Neoliberal küresel sistemin yegane “belirleyici” aktörü konumundaki ABD’deki Başkanlık yarışını kazanacak olan kişi ve ekibi, 2009-2012 yılları arası dönemin dünya siyasetine yön veren en etkin kadroyu oluşturacaklardır. Dünya liderliğine oynama anlamına gelen bu siyasi yarış, özellikle Bush önderliğindeki Cumhuriyetçileri “baş döndürücü” derecede çılgınlıklara tahrik ve teşvik etmektedir. “Kriz senaryoları” şeklinde dillendirilen bu çılgınlıkların en önemlilerinden belki de birincisi İran’a yapılacak olan muhtemel bir saldırı ya da savaş ilanıdır.
Stratejik düşünce ve hukuk mantığı çerçevesinde değerlendirildiğinde, İslâm dünyasının en güçlü üç ülkesinden birisi olarak ün yapmış bulunan İran’ın ABD-İsrail-AB egemen mihveri tarafından saldırıya maruz bırakılmasının izah edilebilir hiçbir makul ve akılcı gerekçesinin olmadığı rahatlıkla görülmektedir. Bu bariz gerçeğe rağmen, sırf Kasım 2008’de yapılacak olan Başkanlık seçiminde Başkan George W. Bush’un Cumhuriyetçi Partisi’nin adayı John McCain’in şansını artırabilmek ve “seçimlere ciddi anlamda etkide bulunacak olan” Bush yönetiminin yerlerde sürünen kamuoyu desteğini belli bir seviyenin üzerine çıkarabilmek maksadıyla İran’ın hava saldırılarına maruz bırakılacağı anlaşılıyor.
Kuşkusuz, İran’a savaş açılmasını “kaçınılmaz derecede” zorunlu hale getirecek olan yoğun propaganda ve dezenformasyon çalışmalarında gösterilecek olan performans ve başarı düzeyi “İran’a saldırıyı” özellikle ABD kamuoyu nazarında gerekli kılacağı için, meselenin medya boyutu çok önemli bir yer işgal etmeye başlamıştır. Bu bağlamda, ABD Başkanı George Bush’un son açıklamasında “El Kaide’nin yerine İran’ı koyması” hususu, İran’a saldırı sürecinin bir şekilde başlatıldığına net bir şekilde işaret etmektedir. İşin ilginç yönü; Başkan Bush’un bu çıkışı, dünyadaki çok sayıda düşünce kuruluşu tarafından birinci derecede öncelikli gündem maddeleri arasına girdirilirken, ülkemizdeki medya kuruluşları ile diğer ilgili odaklar nedense bu gelişmeye neredeyse hiç ilgi göstermemişlerdir.
Son derece hassas ve önemli bir gelişme için düğmeye basılmış olmasına rağmen, Türkiye kamuoyunun bu durumdan haberdar edilmemesini hiç de yabana atmamak gerekmektedir. Anlaşılan o ki; ABD-İsrail-AB egemen mihverinin İran’a düzenleyecekleri bir saldırıdan önce Türkiye ve diğer bölge ülkelerinin kamuoyları söz konusu saldırı veya işgal sürecine hazırlanmak isteniyor. öyle ise, bölge ülkelerindeki kamuoylarını yönlendirmek üzere, ciddi anlamda bir propaganda, dezenformasyon ve psikolojik kontrol faaliyetlerine hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Pek tabii olarak, özellikle İran kamuoyunu bölerek devlet ile millet arasına fitne tohumları saçma noktasında ABD-İsrail-AB mihverinin yapmakta oldukları örtülü operasyonlara daha da hız kazandırmaları söz konusu olabilir.
Aslında, egemen mihverin Türkiye üzerindeki ağırlığını ve kontrol gücünü hesaba katarsak; son aylarda Türkiye’de yaşanmakta olan siyasi istikrarsızlık ve sosyal kutuplaştırma girişimlerini de İran’a yapılması planlanan saldırıyla bağlantılı örtülü operasyonlar kapsamında değerlendirebiliriz. Gerçekten, soğuk savaş yıllarında Batı ittifakının (NATO’nun) ve dolayısıyla ABD’nin “güvenlik şemsiyesi” altına girdirilen Türkiye, iç ve dış politikasında neredeyse tamamen ABD’nin hegemonya mücadelesine destek vermeye uygun bir şekilde programlandırıldığı için, geçmişte yaşanan darbeler, toplumsal ve iktisadi krizler üzerinde söz konusu programlamanın belirleyici etkisi olduğu gibi, son aylarda yaşanan siyasal ve sosyal krizlerde de bu programlanma ve entegre davranış kalıplarının etkisi olduğunu çıkarsayabiliriz. Dolayısıyla, halihazırda ülkemizde yaşanmakta olan siyasi kriz, toplumsal gerginlik ve iktisadi sarsıntıyı “ABD-İsrail-AB egemen mihverinin İran’a saldırı planlarına altyapı oluşturma” ve AK Parti Hükümeti’ni bu sürece uyumlu davranmaya sevk etmeyle bağlantılı bir operasyon olarak değerlendirebiliriz. Bu noktada; oynanan oyunların bertaraf edilmesi ve sürecin ters istikamette yönlendirilebilmesi için Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti’ne büyük sorumluluklar düşmektedir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi