Dünyadaki Çete Sisteminin Dönüşümü ve Türkiye:

Dünyadaki Çete Sisteminin Dönüşümü ve Türkiye:

Devlet sistemi içerisindeki çete yapılanması, hegemonya mücadelesiyle alakalı olması münasebetiyle, kabileler arası rekabet ve üstünlük mücadelelerinin ortaya çıktığı tarih öncesi çağlardan bu yana farklı biçimlerde hep var olagelmiştir. Tarih boyunca hegemonya arayışına giren bütün güçler, doğrudan veya dolaylı olarak kontrol altına aldıkları rakip ve müttefik güçleri istedikleri istikamette yönlendirebilmek için, günümüzdeki çete yapılanmasının farklı versiyonlarını hep devreye girdirmişlerdir. Mesela; Antik Yunan’daki site (kent) devletlerinde bile, üstün konumdaki rakip kent devletleri arasındaki üstünlük mücadelesinde, sürekli olarak zayıf konumdaki kent devletlerine müdahale edilmiş ve onların desteğini daimi hale getirebilmek için de, oralarda “örtülü” iç kontrol mekanizmaları (çeteler) kurulmuştur. Böylece, kent devletleri yapısına halel getirilmemiş olmakla birlikte; öyle dönemler olmuş ki, üstün güce sahip rakip kent devletlerinden her birisi, çok sayıda ‘zayıf konumdaki’ farklı kent devletinin yönetimine kumanda etmişlerdir. Günümüz araştırmacılarından kimileri ‘bu yapıya’ ittifak ilişkileri nazarıyla baksalar da, ortaya çıkan görüntü, tamamen “güdümlü ilişkiler” mekanizmasına işaret etmektedir.
Benzer bir durum Roma İmparatorluğu, Medine İslâm Devleti, Pers İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve diğer egemen güç veya devletlerin hükümranlık dönemlerinde de yaşanmıştır. Pek tabii olarak, doğrudan veya dolaylı olarak hâkimiyet altına alınan ülke ve toplulukları “yönlendirebilir derecede” kontrol altında tutabilmek için uygulanan metotlar ‘ülkeden ülkeye’ değişmektedir. özellikle Medine İslâm Devleti ve yükselme dönemindeki Osmanlı Devleti’nin benimsediği metodun “ikna edici ve kucaklayıcı yönü” ile diğerlerinin “tahakküm edici ve yıkıcı yönü” hiçbir şekilde aynı kefeye koyulamaz. Fakat hegemonya arayışı ve üstünlük mücadelesine giren bütün güçler, hem rakiplere karşı daha geniş bir koalisyon oluşturabilme, hem alternatif rakip güçlerin sivrilmesine engel olabilme ve hem de sahip olunan üstün konumu muhafaza edilebilme amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak üstünlük kurabildikleri her “zayıf konumdaki” yapının içerisinde, “sevk ve idare amaçlı” örgütlenmeye gitmişlerdir.
Kuşkusuz “modern dönem”e girişle birlikte, hızlı bir gelişim kaydeden kurumsal yapılanmalardan biri konumundaki “çete sistemi”nin evrimi, egemen ile bağlaşığı arasındaki ilişkilerin görünümünü daha medeni bir hale getirmiştir. Böylece hegemonya ve tahakküm arayışının zayıf konumdaki yönetim ve halklara yansıyış biçimi; aşamalı olarak kölelikten, asimilasyon, ortadan kaldırma, işgal, sömürgecilik, emperyalizm ve 11 Eylül (2001) süreciyle birlikte ise sömürgeci emperyalizme doğru evirilmiştir. Pek tabii olarak, her bir dönemdeki çete sistemi ile diğer dönemlerdeki çete sistemleri arasında çok sıkı bağ ve benzerlikler vardır; tıpkı istihbarat yapılanmalarında olduğu gibi. Yine de, modern dönemlerdeki çete sistemi ile diğer dönemlerdekiler arasında gerçek anlamda bir farklılık söz konusudur; tıpkı tarım çağı ile sanayi ve hatta sanayi ötesi çağlar arasındaki gelişmişlik farkı gibi.
Modern dönemlerin en ciddi çete yapılanması İngiltere tarafından, 19. yüzyıldan itibaren gerçekleştirilmiştir. İngiltere, sömürgelerinde kurduğu bu “modern çete yapısı”nın bir sonucu olarak, 20. yüzyılda girdiği iki büyük dünya savaşında bütün üstün gücünü kaybederek “ikinci sınıf devletler kümesi”ne düşmüş olmasına rağmen, “İngiliz Milletler Topluluğu” denen yapıyı ortaya çıkarma beceri ve başarısını gösterebilmiştir. Ayrıca, benimsediği akılcı siyasetle, güçten düştüğü yeni dönemde ise, gücünün yetmediği yerde ABD’nin gücünü kullanma becerisini göstererek, iddiasını dolaylı bir biçimde sürdürmüştür.
Hegemonya mücadelesinde İngiltere’nin yerini alan ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan soğuk savaş döneminde, hegemonya yarışına girdiği Sovyetler Birliği (SSCB) karşısındaki durumunu sağlama alabilmek ve Batı ittifakını sağlam bir yapıya dönüştürebilmek için, ittifak ilişkisi içerisine girdiği ülkelerde ciddi bir çete yapısı (Gladio) ağı örmeye girişti. Aynı durum, daha sert ve keskin bir biçimde SSCB için de geçerlidir. Ayrıca ABD ile SSCB, her birinin doğrudan etki alanı içerisinde olmayan diğer ülkelerde de benzer bir “çete örgütlemesi” yarışına giriştiler. Zaten bu sebeple, dünyanın değişik ülkelerinde yaşanmış ve yaşanmakta olan darbelerin neredeyse hepsi söz konusu çete yapılanmalarına dayalı olarak gerçekleştirilmektedir.
SSCB’nin 1991 yılında dağılmasıyla birlikte önü tamamen açılan ABD, tek “süper güç ve küresel aktör” olarak giriştiği “tek kutuplu dünya sistemi” inşasına paralel olarak, “çete sistemi”nin mahiyet, kapsam ve biçimini de tamamen değiştirmeye başladı. O nedenle, öncelikli olarak yeni yapıya ayak uyduramayan ya da yeni döneme uygun bir biçime dönüştürülemeyen yapı ve mekanizmaların ortadan kaldırılmasına yönelik operasyonlara girişilmektedir. Bu bağlamda ileri sürülen iddialara bakılırsa; 1993 yılında yaşanan Susurluk kazası ve son yıllarda gerçekleştirilen çete operasyonlarının hepsi, yukarıda değindiğim dönüştürme ve yeni döneme uyarlama çalışmaları çerçevesinde yapılmaktaymış.
Doğrusu, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal yapısı öylesine mükemmel bir yapıya büründürülmüştür ki, 1946 yılından sonraki kurumsal yapısında, ABD tarafından dikte edilen “çete yapılanması”na yer açtığını kabullenmek pek kolay değildir. Ancak, Türkiye’de yaşanan darbeler, faili meçhul cinayetler, organizeli iktisadi operasyonlar, kardeş kavgaları, halk ile devlet sistemini karşı karşıya getirici uygulamalar ve son yıllarda gerçekleştirilen çete operasyonlarında ele geçirilen “örgütlere isnat edilen” suçlara bakılırsa, Türkiye’deki çete yapılanmasını reddetmenin de hiç kolay bir şey olmadığı rahatlıkla anlaşılacaktır. Dolayısıyla; eğer iddia edildiği gibi, 1946 yılından sonra Türkiye’de ABD tarafından, Gladio tarzında bir çete yapılanmasına girişildi ve yukarıda saydığımız suçlara yataklık yapıldıysa, bu olumsuz durumların Türkiye’nin dış politikasına etkisinin analizi çok yararlı sonuçların çıkarılmasına vesile olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi