Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Sular Yokuşa Akmaz!

Sular Yokuşa Akmaz!

Dokuz günlük Umre ibadetimi tamamlayıp hafta sonu İstanbul’a döner dönmez, Vakit gazetemize verilen 1 trilyon 800 milyarlık tazminat cezasını öğrendim. Doğrusu pek şaşırmadım. Zira…
Dokuz gün boyunca gerek Medine-i Münevvere’de gerekse Mekke-i Mükerreme’de okuyup anlamaya ve düşünüp kavramaya gayret ettiğim Kur’ân-ı Kerim’in ilk dokuz cüzündeki âyetler, günlük olaylara kadim peygamberler tarihi ve Hak-batıl mücadelesi bağlamında bakmamız gerektiği hakikatini bir kez daha zihnime kazıdı. Hz. Peygamber’in (s.) Tevhid inkılâbını gerçekleştirip tüm dünyaya yaydığı Mescid-i Nebi’de başladığım Kur’ân yolculuğu; Hz. Adem’den Hz. İbrahim ve İsmail’e (aleyhimüsselam) ve nihayet Son Peygamber Hz. Muhammed’e (s.) uzanan Tevhid çizgisini sembolize eden Kâbe’de devam ederken, hep dünyadaki ve ülkemizdeki olayları âyetlerin gölgesinde değerlendirmeye gayret ettim.
Karşıma çıkan yüzlerce âyetten sadece üçünü, bu bağlamda sizlerle paylaşıyor ve Müslümanlara karşı batıl taraftarlarının tarih boyu değişmeyen tavır ve tutumlarını dikkatlerinize sunmak istiyorum:
“Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışır, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz.
“Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle geberin." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
“Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.” (Âl-i İmran 118-120)
Kur’ân’ın “onlar” dediği batıl yanlıları, geçmişte olduğu gibi bugün de müminlere kötülük yapıp zarar vermek ve sıkıntı yaşatmaktan asla geri durmazlar, geri durmuyorlar da. Kalplerinde taşıdıkları kin ise, ağızlarından taşandan daha fazladır. Ellerinden gelse müminleri bir kaşık suda boğmak isterler.
Gerçek şu ki: Bu ülkede İslâm yeniden dirilmekte ve insanımız yaklaşık yüzyıllık seküler travmanın ardından tekrar kadim İslami kimliğini kuşanmaktadır. Birileri de buna engel olmak için elinden geleni ardına koymamakta ve inatla suları tersine akıtmaya kalkışmaktadır. Ama sular yokuşa akmaz.
Son umre tecrübemde şunu bir kez daha müşahede ettim ki; Türkiye insanı, yüz yılı aşkın bir süredir, kendisine dayatılan haram temeline dayalı seküler hayatı -bütün şeytani cazibesine ve tüm yönlendirmelere rağmen- asla onaylamamakta ve bu hayatı bir an önce terk edip İslâm’ın huzur iklimine sığınmak için bir vesile aramaktadır. Müslüman halkımız, batıl/ı yaşam biçiminin kirlilikleri ve günah yükünden kurtulup arınmaya ve yeniden kadim İslami köklerine dönmeye gayret etmektedir. Hacc, umre, Ramazan ayı, kandiller vb; böylesi bir arayış içinde olan ve arınma arzusu taşıyan insanlarımız için çok önemli ve harika fırsatlar olarak görülmektedir ve gerçek öyledir de…
Rasûlüllah aleyhisselatü vesselâm’dan konuyla ilgili iki hadis nakledelim ve birlikte düşünelim:
“Hac ile umreyi birbiri ardına yapın. Bu ikisi, günahları, körüğün demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi giderirler. Kabul edilmiş haccın karşılığı cennettir. Herhangi bir mümin, ihramlı olarak kaldığı zaman, batan güneş onun günahlarını da alıp götürür.” (İbn Mes’ûd’dan (r.a): Tirmizi)
“Umre, diğer umreyle arasında geçen günahlara kefarettir…” (Ebû Hureyre’den (r.a): Buhari)
Evet, insanımız, modernizmin ona yüklediği günah ağırlığından ve seküler yaşam biçiminin hoyratça yaygınlaştırdığı kirliliklerden sıyrılmak için can atıyor. Kutlu Peygamberimizin (s.) bu hadisinde yer alan hac ve umreye dair müjdelerin çok daha fazlasına, Kur’ân’da ve hadis-i şeriflerde sıkça rastlıyoruz. Geliniz, bu vesile ile Kitabullah’ı ve Rasûlüllah’ı daha yoğun biçimde anlamaya gayret edelim; “Yaşayan Kur’ân” olan Rasûlüllah’ı örnek alıp Kur’ân’ı sürekli okuyup düşünelim ve yaşayalım.
Kur’ân’ı okuma ile ilgili bir hadis-i şerifle yazımızı noktalayalım:
“Bir adam dedi ki:
-Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’a en sevimli amel hangisidir?
-Yolculuğu bitirince tekrar yola başlayan kimsenin durumudur.
-Yolculuğu bitirip tekrar yola başlama durumu nedir?
-Kur’ân’ı başından sonuna kadar okur, bitirince yeniden başlar.” (İbn Abbas’tan (r.a): Tirmizi)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi