Kur'an okunurken kavga çıkaranlar Erbakancı mı?

Kur'an okunurken kavga çıkaranlar Erbakancı mı?

Saadet Partisi'nin İstanbul İl Başkanlığı'nın düzenlediği iftar programında hepimizi üzen olaylar oldu. Tasvibi mümkün olmayan olaylar...Kur'an okunurken ve yabancı konukların da bulunduğu bir ortamda 'Numancı' diye adlandırılan bir grup genç kardeşimiz ile Erbakan Hoca'ya sadık bir grup diğer genç kardeşimiz, Milli Görüş tarihine, edebine, üslubuna yakışmayacak şekilde kavgaya tutuştu.
İftar salonuna davetiyesiz kimsenin alınmadığı düşünüldüğünde, kavga edenlerin tamamı da davetlilerden olmuş olmalı. Kavganın, Erbakan Hoca'ya ait olduğu söylenen bir telgrafın okunması sırasında bir grup davetli gencin 'Mücahit Erbakan' diye slogan atması üzerine bazı kişilerin bu gençleri susturmaya çalışmasıyla başladığı söyleniyor.

Ne şekilde ve hangi grup tarafından çıkarılmış olursa olsun, ister 'Erbakan Hocacılar' isterse 'Numancılar', bu ayıp görüntüler Milli Görüş'e büyük bir zarar vermiştir ve hiçbir şekilde kabul edilemez. Bugün AK Parti'yi kuran kadro Milli Görüş'ten ayrıldığında bile böyle ayıp görüntüler olmamıştı. Abdullah Gül Fazilet Partisi kongresinde Recai Kutan'ın karşısına aday olarak çıktığında bile kimse kimseyi incitecek bir laf bile söylemedi.

Gül ve arkadaşları Milli Görüş'ten ayrılırken de kimse onları ne yuhaladı ne de incitecek bir söz söyledi. Aynı olgunluğu ve terbiyeyi Gül ve arkadaşları da gösterdi. Saadet Partisi iftarında yaşanan bu ayıbı hepimiz kınarken, birileri de fırsat bu fırsat deyip, olayları sanki Erbakan Hoca tertiplemiş gibi yansıtmaya çalıştı. Düşmanına bile merhametli davranacak kadar asil olan Erbakan Hoca'nın bu ithamla suçlanması, iftar programında yaşanan olay kadar ayıptır. Çünkü iftira da büyük günahlardandır.

İftar olayıyla ilgili bizim camianın gazetelerinde köşe başı tutmuş bazı yazarlar haklı olarak olayın çirkinliğini yazdılar, ki buna katılmamak mümkün değil. Ancak içlerinden biri, bu çirkinliği kınamakla birlikte Erbakan Hoca'ya ağır ithamlarda bulunması beni en az iftarda yaşanan olay kadar üzdü.

Bizim camiada Hakan Albayrak'ı tanımayanınız yoktur. Albayrak, İslam Birliği idealizmini hiçbir zaman kaybetmeyen, sahip olduğu amatör ruhundan asla taviz vermeyen bir gazeteci-yazar. Bazen Bosna'da bazen Çeçenya'da, bazen Mağripliler ülkesindedir. Hiçbir zaman cemaat ya da parti taassubuyla hareket etmez. Hangi cemaatten ya da partiden olursa olsun 'Müslümanım' diyen herkes Albayrak'ın kardeşidir, hatta Müslüman olmayıp da zulme karşı olanlar bile...Hakan Albayrak ve Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hayatından esinlenerek yapıldığı söylenen 'Eşrefpaşalılar' filminde oynayan kardeşi Sinan Albayrak, İsrail'in saldırdığı Mavi Marmara gemisinde de yer almıştı.

Albayrak'ı Ankara'da bazen Vadi Kitabevi'nde bir grup gence İslam Birliği üzerine akademik bir sunum yaparken görürsünüz. Hatta bu gençlerden biri de son Saadet Partisi kongresinde Numan Bey'in listesinden GİK'e girdi. Hayatı tek düze değildir Albayrak'ın. Farklı cemaat ve partilere yakın gazete ve dergilerde yazarlık yapmıştır Albayrak. Şimdi de Yeni Şafak gazetesinde yazıyor. 23 Ağustos'ta “Hoca'ya Sadakat Terörü” başlığıyla bir yazı kaleme aldı Albayrak. Yazısında şöyle diyor: “Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı'nın verdiği iftar davetini bastılar; "Hocaya sadakat şerefimizdir", "Numan istifa!", "Hainler gidecek!" diye bağırıp çağırarak ortalığı karıştırdılar; oruçlarını açmaya hazırlanan Müslüman kardeşlerini taciz ederek en olmadık zamanda, en olmadık yerde kavga çıkardılar...Arabaları tekmelediler, masaları-sandalyeleri devirdiler, Numan Kurtulmuş'a saldırı teşebbüsünde bulundular, kendilerini engellemeye çalışan partililere tekme-tokat giriştiler ve bu arada Pakistan Büyükelçisi'ne tuzluk fırlatmayı da ihmal etmediler!...Mübarek Ramazan ayının ruhunu hiçe sayan, Kur'an okunurken bile rahat durmayıp slogan atan, "Hocaya sadakat"i Kur'an'a saygının önüne geçiren, çıkardıkları çıngarla Kur'an tilavetini yarıda kestiren (ve bir de utanmadan "şerefimiz" deyip duran) o gençler gerçekten SİZİN gençleriniz mi, Erbakan Hocam?”

Albayrak'tan bu ifadeleri okuyan birisi olayları sanki Erbakan Hoca tertiplemiş hissine varır. Kesin bir yargı ve sert üslupla kaleme alınmış bu ifadeleri kullanan Albayrak, sanki ordaymış gibi durumu yansıtıyor. Oysa Albayrak'ın olaylar hakkındaki tek bilgisi medyaya yansıyan “Saadet iftarında olay” haberlerinden ibaret. “Tuzluk fırlatıldı, tekme tokat girişildi” derken bile bir gözlemci edası takınıyor Albayrak. Üslubu çok provokatif. Demek ki Albayrak iftarda olsaydı ve bu sözleri söyleseydi kan gövdeyi götürürdü.

Albayrak, yazısında Erbakan Hoca'ya hem akıl veriyor hem de ithamda bulunuyor. “Sizin gösterdiğiniz yoldan gitmek bu mudur gerçekten?” diye soruyor ve devam ediyor: “Değilse, yoldan çıkan o gençlere hadlerini bildirmeniz ve onları yoldan çıkaran tahrik edici söylemlerden vazgeçip tansiyonu düşürecek adımlar atmanız gerekir. Bunu yapmazsanız, size sadakat adına gerçekleştirilen o fevkalade çirkin eylemi sahiplendiğiniz zannedilir. Dahası, bundan sonra meydana gelebilecek olan çok daha vahim hadiselerin sorumluluğu da size yüklenir. Bu işin şakası yok, Erbakan Hocam.”

Bu satırları okuyan birisi, olayları Erbakan'ın tertiplediğini ve Numan Kurtulmuş ve ekibinin Erbakan ve 'taraftarları' (Bu 'Erbakan taraftarları' kelimesini Cihan Haber Ajansı nedense çok kullanıyor haberlerinde. 'Erbakan'ın taraftarları saldırdı' gibi...) elinde zulüm gördüğünü düşünür. Albayrak, yazısında Erbakan'ın Kurtulmuş'a muhalefetini de basit bir GİK üyeliği sorununa indirgiyor. “Numan Kurtulmuş, Kongre'de sizin de genel başkan adayınızdı; dolayısıyla Kongre sürecinde 'Numan Kurtulmuş bu davanın bayraktarlığını yapmaya ehildir' diyenlerin önde gelenlerinden biri de sizdiniz; fakat, sırf Genel İdare Kurulu'yla ilgili bir ihtilaf yüzünden, Numan Bey'i bir anda hain ilan ettiniz; ona demediğinizi bırakmadınız; 'kaleyi düşmana teslim etmek'ten, 'davaya sadakatsizlik'ten, 'sütü bozukluk'tan dem vuracak kadar ileri gittiniz; değil mi?” Albayrak'ın bu ifadeleri bir sonraki gün yazdığı “İslam Birliği sevdasına beni Necmeddin Erbakan düşürdü. Anti Siyonist, anti emperyalist hassasiyetimi de Erbakan Hoca'ya borçluyum. Milletle barışık bir devlet istemeyi de Erbakan Hoca'dan öğrendim” ifadeleriyle çelişiyor. Zira, Albayrak'ın kendisini İslam Birliği sevdasına düşüren birinin basit şeyler peşinde koşmayacağını bilebilecek kadar feraset sahibi olduğunu düşünüyorum

Erbakan Hoca'ya karşı bu ithamlarda bulunan ve “Kur'an okunurken bile rahat durmayıp slogan atan, "Hocaya sadakat"i Kur'an'a saygının önüne geçiren, çıkardıkları çıngarla Kur'an tilavetini yarıda kestiren (ve bir de utanmadan "şerefimiz" deyip duran) o gençler gerçekten SİZİN gençleriniz mi, Erbakan Hocam?” diyen Albayrak 9 Haziran'da da ilginç bir yazı yazmıştı. 31 Mayıs sabahı Mavi Marmara'ya saldıran İsrail, sabah namazını daha yeni kılmış, dualar eden barış gönüllülerine saldırmış ve 9 Müslümanı yakın mesafeden kafalarına sıktığı kurşunlarla şehit etmişti. Olaydan sonra Amerika'nın Pensilvanya eyaletinde ikamet eden Fethullah Gülen Hocaefendi, yardım gemilerinin İsrail'den izin alması ve otoriteye baş kaldırılmaması gerektiğini söylemişti. “Kur'an-ı Kerim okunurken “Mücahit Erbakan” diye bağıran gençler” argümanıyla Erbakan Hoca'yı itham eden Albayrak, Hocaefendi'nin bu açıklaması üzerine 9 Haziran'da şöyle yazmıştı:”Malum çevrelerin Müslümanlar arasında fitne çıkarmak için kullandığı bu açıklamayı unutalım gitsin. Herkes bağrına taş bassın ve konu kapansın.Birbirimizi daha fazla kırmadan, yarayı derinleştirmeden...İnşallah daha çok yol yürüyeceğiz beraber. Birbirimize bakacak yüzümüz olsun.”

Üç ay önce “Fitne çıkarmak isteyen malum çevrelere koz vermemek için bağrına taş basan” Albayrak, üç ay sonra bağrındaki taşları tek tek döküyor. Albayrak'a hepten haksızlık etmemek lazım. Bir sonraki günkü yazısında İslam Birliği'ne olan sevdasının Erbakan'ın eseri olduğunu yazdı. Hatta hiç komplekse girmeden Erbakan Hoca'nın hizmetlerinden hala maddi ve manevi faydalandığını yazdı. Biz Erbakan Hoca'yı bize İslam'ı sevdirdiği için, haksızlığa karşı duruşu, kimliğimizi utanmadan, çekinmeden gururla dile getirmemizi sağladığı için seviyoruz. Hakan Albayrak'ı da Erbakan Hoca'yı sevdiği için sevmiştik. Bizleri en çok üzen ise aramızda fitne çıkarmak isteyenlerin Erbakan Hoca'ya karşı gerçekleştirdiği saldırılara Erbakan'ı seven Albayrak'ın da, kötü niyetli olmasa bile, katkıda bulunmuş olması. Erbakan Hoca'nın hizmetlerinden dolayı maddi ve manevi olarak yararlanan Albayrak'ın Hoca'ya bir özür borcu var.

Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'a gelince; Kurtulmuş mazlumane bir tavır takınarak imalı konuşmalardan artık vazgeçmeli ve ne istediğini ve niçin istediğini açık bir şekilde en azından kamuoyuyla paylaşmalıdır. Çünkü bu imalı konuşmalar ve suçlamalar Milli Görüş'e daha fazla zarar veriyor. Herkes açık ve net olduğunda o zaman bu açık ve netliğin aşkına insanlar en azından birbirine karşı daha saygılı olur. Saadet Partisi'ndeki fitneyi sona erdirmek Kurtulmuş'un elinde...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi