LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Sivri dile evet kirli dile hayır! 3

Sivri dile evet kirli dile hayır! 3

- Lütfü Bey; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, referandum kampanyası boyunca parti liderlerinin birbirlerine karşı kullandığı sözlerden rahatsızlık duyduğunu açıkladı. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
- Kemal Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan’a “Kalpazan” diyor. Devlet Bahçeli Tayyip Erdoğan’ı hain ilan ediyor. Melih Gökçek Kemal Kılıçdaroğlu’nun annesinin Ermeni soyundan geldiğini ima ediyor. Tayyip Erdoğan da Kemal Kılıçdaroğlu’na “Önemli olan boy değil soy” diyerek bütün bunların üzerine tuz biber ekiyor. Aslında bu siyasetçilerin hepsinin diline kırmızı biber sürmek gerekiyor! Ama hepsinden önemlisi, darbecileri iştahlandırıyor siyasetçilerin dili! Darbecilere gerekçe üretiyor siyasetçilerin bu kirli dili! Öyle ya, siz birbirinizi kalpazanlıkla, hainlikle, soyla sopla suçlarsanız, darbecilere gerekçe üretmez misiniz? Darbecilere “Ülkeyi kalpazanlardan, hainlerden, birbirlerini soysuzlukla suçlayanlardan kurtarmak istedik” dedirtmez misiniz? Siyasetçiler hiç değilse bunu düşünerek hareket etmeli. Siyasette seviye böylesine düşmemeli. Daha referandum kampanyasında siyasetçiler birbirlerine karşı böylesine kirli bir dil kullanıyorlarsa, önümüzdeki yıl yapılacak genel seçim kampanyasında nasıl bir dil kullanacaklar kim bilir? Gerçi daha şimdiden siyasetçiler referandum kampanyasını genel seçim kampanyasına çevirmiştir. Sanki 12 Eylül’de anayasa değişikliği için referandum yapılmayacak da, genel seçim yapılacak. Sanki iktidarda AKP kalsın mı, yoksa onun yerini CHP ile MHP alsın mı diye genel seçim yapılacak. Baksanıza bu referandum kampanyasında anayasa değişikliğinin maddeleri üzerine konuşulması gerekirken kimse bunu konuşmuyor. Oysa bu anayasa değişikliğine evet ya da hayır demek için asıl bu maddelerin konuşulması gerekiyor. Sonuçta diyeceğim şu ki, siyasetçiler birbirlerini esprilerle iğneleyici sivri bir dil kullansın. Ama yeter ki birbirlerine karşı kirli bir dil kullanmasın. Sivri dile evet, kirli dile hayır!
CUMHURİYET HAVUZ PARTİSİ!
- “Biz havuzlu villalarda oturmayacağız” diyerek referandum kampanyasını başlatan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, şimdi de “Biz havuzlu villalarda oturmaya karşı değiliz” demeye başladı. Ondaki bu söylem değişikliğini nasıl yorumluyorsunuz?
- CHP özünde zengin bölgelerde yaşayanların, havuzlu villalarda oturanların partisi. Adeta Cumhuriyet Havuz Partisi! Ama belli ki Kemal Kılıçdaroğlu, başlangıçta nasıl bir partiye genel başkan olduğunun bilincinde değildi. Neyse ki şimdilerde Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir partiye genel başkan olduğunu kavradı da, bu arada bir havuzlu villası olduğu kendisine hatırlatıldı da, bunun üzerine söylediklerinden çark ediverdi. “Biz havuzlu villalarda oturmaya karşı değiliz” deyiverdi. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı değil de yoksullardan, ezilenlerden yana bir partinin genel başkanı olsaydı, “Biz havuzlu villalarda oturmayacağız” demesi uygun olabilirdi. “Biz gösterişten uzak yaşayacağız; yoksullarla, ezilenlerle aynı hayatı paylaşacağız” demesi uygun olabilirdi. İşte o zaman herkesten önce benim desteğimi alabilirdi. Bildiğiniz gibi ben açlık, yoksulluk sınırında yaşayanların çoğunluk olduğu ülkemizde gösterişli yaşam sürdürenleri en ağır şekilde eleştiririm. Hatırlarsınız, geçen kış otobüs durağında çocuğuyla birlikte soğukta titreyerek otobüs bekleyen bir kadına, hızla sürdüğü cipiyle çamur sıçratıp geçen bir türbanlı kadın örneğini gündeme getirerek, “Başta türban altta cip, olmaz olsun böyle tip” demiştim. Bu yüzden de böyle zengin tipler tarafından eleştirilmiştim. Bunlar demişlerdi ki, “Helal kazanıldıktan sonra insanlar cipe de, en gösterişli arabalara da binebilir, en gösterişli evlerde de oturabilir.” Ben de demiştim ki, “Açlık, yoksulluk sınırında yaşayanların çoğunluk olduğu bir ülkede, insanların bu durumuna duyarsız kalınarak nasıl böylesine gösterişli bir yaşam sürdürülebilir?” Yani demek istiyorum ki, bu sadece helal kazanç meselesi değil, insaf, vicdan meselesidir. Hem unutmayalım ki, nasıl yaşarsanız öyle inanırsınız. Maddenin bilinci etkilediğini, nasıl bir maddi yaşam içindeyseniz bilincinizin de ona göre şekillendiğini unutmamalısınız.
İÇKİ, KUMAR ORUCUNU BİLE TUTAMADILAR!
- Geçenlerde medyada, Türk-İş eski Genel Başkanı ve CHP milletvekili Bayram Meral’in cep telefonundaki no tuşuna basacağına yes tuşuna basması sonucunda kumar masasında olduğunun ve yüksek paralarla kumar oynadığının ortaya çıktığı haberi yer aldı. Bu haber hakkındaki değerlendirmeniz nedir?
- Önder Sav gibi yöneticisinin de, Bayram Meral gibi milletvekilinin de daha cep telefonunu yönetmekten aciz olduğunu gören millet, acaba bu ülkenin yönetimini nasıl güvenip de CHP’ye verir? Bu konunun bir yönü böyledir. Bu konunun ikinci yönü ise, referandum kampanyasının başlangıcında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir uyarısını hatıra getirmektedir. Malumunuz referandum kampanyasına başlarken Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin milletvekillerinden hiç değilse 12 Eylül’deki referanduma kadar içki sofraları, kumar masaları türü yerlerden uzak durmalarını istemişti. Adeta partisinin milletvekillerinden kısa bir süreliğine içki orucu, kumar orucu tutmalarını istemişti! Bazı CHP milletvekilleri bu orucu bile tutamamışlar demek ki! Bu durumda milletin aklına “Herhalde CHP’nin iktidarında ülke içki sofralarından, kumar masalarından yönetilecek” sorusu gelmez mi? Ancak medyada yer alan Türk-İş eski Genel Başkanı ve CHP milletvekili Bayram Meral’le ilgili bu haber sadece onu ve CHP’yi değil, onların dışında ülkemizdeki sendika yöneticiliğini de ilgilendiriyor. Bu durumda sendika ağalarına dönüşmüş sendika yöneticileri için de birkaç laf etmemiz gerekiyor. Malumunuz ülkemizdeki birçok sendika yöneticisinin mal varlığı göz kamaştırıyor; yaşantısı dudak uçuklatıyor. Sonuçta bir işçi olan sendika yöneticileri, nasıl oluyor da Amerikalı zenginler gibi yaşayabiliyor; para harcayabiliyor? Kendileri böylesine yaşıyorlar, ama sendikacılığı da öldürüyorlar. Sendikacılığa olan güveni yerle bir ediyorlar. Sendika bunların sayesinde sanduka olup, mezara gömülüyor! Ondan sonra da Türkiye’de sendikacılığın neden böyle güç kaybedip öldüğü soruluyor. Bilinmeli ki sendika ağalığı yaşadıkça sendikacılık ölür! Sendikacılığın dirilmesinin, güçlenmesinin ilk adımı sendika ağalığının ölümüdür!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi