Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Deve demiş ya; nerem doğru ki!

Deve demiş ya; nerem doğru ki!

Daha “Ramazan’ın ilk günü” yazmıştım... “Şeytan kovalamaktan salavat getirmeye fırsat bulamıyoruz” demiş ve eklemiştim... Ramazan boyunca, benden “dinî içerikli” yazı beklemeyin!.. Ramazan boyunca “muhalefet”ti, “yargı”ydı, “asker”di derken, uğraştık durduk... “Hayır ittifakı”nın kâh “yalan”larıyla uğraştık, kâh “iftira”larıyla... Kısacası, “yalan ve iftira”lara cevap yetiştirmekten, “doğru”ları yazmaya fırsat bulamadık... Öylesine “ölçüsüz-endazesiz” bir kampanya yürüttüler ki; zaman oldu halkı “tehdit” ettiler, zaman oldu “imam”ları öldürüp, “cinayet” işlediler... Sonuca giden her yol “mübah”tı onlar için!.. Göz göre göre “yalan” söylediler!.. “Yalanları” ortaya çıkınca da; ne utandılar, ne sıkıldılar!.. “
Utanma duyguları” olmadığı için, suratlarına tükürsen de fayda etmezdi...
Çünkü yüzlerinde “deri” değil, “kösele” vardı...
Hem, tükürsen ne olacaktı ki; “yağmur yağdı” diyecek kadar utanmaz ve pişkindiler!..
Şunun şurasında referanduma “2 gün” kaldı...
Allah nasip ederse Pazar günü “sandık başında” olacak ve inşallah “oy”larımızı kullanacağız...
Tabiî, bu sözüm; “iradesine ipotek konulmamış insanlar” için geçerli...
PKK, KCK ve BDP tarafından “iradelerine ipotek konulan” insanlar ise, maalesef oy kullanamayacaklar!..
Onların “Evet” veya “Hayır” deme özgürlüğü bile yok...
Çünkü onlar, sandığı “boykot” edecekler!..
Çünkü onlar, “BDP’li Ağalar”ın köleleri!
BU, NE BİÇİM BARIŞ PARTİSİ?
PKK, KCK ve BDP’li “ağa”lar, Kürt vatandaşlarının “Evet” diyeceğinden korktuğu ve insanların “Evet” diyeceklerinden “emin” olduğu için “boykot” uygulayacak!..
Ama, göreceğiz bakalım;
Ne kadar etkili olacaklar?..
Yine söylüyorum;
Benim bildiğim Mustazaf-Der, bu boykotu deler ve kendi gönüldaşlarını sandığa götürür...
Çünkü bu referandum; PKK, KCK ve BDP kadar, “Mustazaf-Der’in gücü”nü de gösterecektir!..
Sürekli söylediğim gibi;
Bu referandum, “maske”lerin düşmesine ve kimin hangi “zihniyette”, hangi “cibiliyette” olduğunun “deşifre” olmasına da vesile oldu...
Kim “darbeci”dir, kim “darbecilerle kol kola”dır ve kim “demokrasi ve özgürlük” yanlısıdır çıktı ortaya!.. Söyledikleri her şey yanlış, her şey eğri!.
Hani “deve”ye sormuşlar ya; “Boynun neden eğri?”... O da cevap vermiş ya; “Nerem doğru ki?”
Bunlarınki de o hesap!..
Şu hâle bakın;
“Partilerin sık sık kapatılmasından yakınan” bir BDP, işkence ve eziyet görmekten zevk alan bir “mazoşist” gibi; “anayasa değişikliği” görüşmelerini “boykot” etmekle yetinmedi, sandığı da “boykot” etmeye karar verdi!..
Adına bakarsanız;
“Barış ve Demokrasi” partisi!..
Ama, “kavga”dan, “gerilim”den ve “çatışma”dan “nemalanan” bir parti!..
Demokrasilerde, “halkın iradesi özgür” bırakılır ve herkes “vicdanına göre” karar verir!..
Peki, BDP’nin yaptığı ne?..
Resmen ve alenen halkı “tehdit” ederek, yüreklerine “korku” salarak, bunlarla da yetinmeyip, “imamlar” olayında olduğu gibi “cinayet”ler işleyerek, sözümona “özgürlük” mücadelesi yürüttüler!..
Malûm; Hakkari’de “PKK’nın katlettiği İmam Aziz Tan”dan iki hafta sonra, bu defa Şırnak’ta İmam Emin Adıbelli, tam da “sahur vakti”nde evinin önünde kurşunlara hedef oldu!..
İlginçtir ki;
İmam Aziz Tan gibi, İmam Emin Adıbelli de, “8 kurşunla” şehit edildi!..
Evet, PKK tarafından!..
Çünkü, her iki imam da, “insan öldürmenin İslâm’da yeri olmadığını” söylüyor ve bu yüzden uzun süredir PKK tarafından “tehdit” ediliyorlardı!..
Peki, niçindi bu “infaz”lar!..
Elbette, “boykot” uygulatmak için!..
Neymiş; sandıklar ne kadar “boş” olursa, Kürt halkı o kadar özgürleşirmiş!..
Böyle “yalan”lar söylediler, böyle “yalan”larla aldattılar Kürt vatandaşları!..
Oysa, herkes biliyor ki;
“HSYK’nın yapısı” değişirse, “Anayasa Mahkemesi’nin yapısı” değişirse, hasılı kelâm referandumdan “Evet” çıkarsa; sadece “12 Eylül Darbecileri”nden değil, Diyarbakır’ın bağrında bir “işkence abidesi” gibi duran “Diyarbakır Cezaevi’nde insanlık dışı işkenceler” yapanlardan da hesap sorulacak!..
Orada, Ahmet Türk’e, Orhan Miroğlu’na işkence yapanlar da hesap verecek!..
Dahası;
Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişirse, “parti kapatmalar” da eskisi kadar kolay olmayacak!..
Ne enteresan değil mi?..
BDP, işte bunlara “boykot” uyguluyor!..
Dolayısıyla, “Hayır Cephesi”nin değirmenine su taşıyor, onlara destek veriyor!..
Ve yine ne enteresandır ki;
CHP, MHP, DSP, ÖDP ve İP gibi “parti”ler ile YARSAV, HSYK ve Yargıtay Başkanı gibi kuruluş ve kişiler de “Hayır cephesi”nde yer alarak, BDP ile “ideoloji birlikteliği” sergiliyorlar!..
Hem de “yalan”larla, “iftira”larla!..
Ve de, “sahtekârlık”larla!..
KILIÇDAROĞLU’NUN “ALTIN MUSLUK” YALANI!
İşte, “villa” ve “musluk” yalanı!..
“Eline tutuşturulan metni okumak”tan, “kulağına üflenenleri söylemek”ten ve “yandaş-candaş gazeteler”de yer alan “palavra”ları savurmaktan başka bir iş yapmayan... “CHP Genel Başkanlığı” koltuğunda oturan bir insan değil de, sanki “Yeşilçam filmlerinde figüran” rolü oynayan, “zor rol”lerde “dublör”lük de yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “en son palavrasını” duymuş olmalısınız...
O da, “diğer CHP’li kurmaylar” gibi; “Öğleden Sonra Muhalefeti” yapmaya, yani “sabahleyin gazete okuyup, öğleden sonra demeç vermeye” başlamış olmalı ki; bir gazetedeki haberi gerçek kabul edip, “miting meydanı”nda bağırdı:
“Başbakan’ın evindeki musluk altından!”
Tayyip Bey, aynı akşam “hodri meydan” dedi ve bir çağrıda bulundu kendisine:
“Hemen gelsin, evi ziyaret etsin!.. Altın musluk var mı, yok mu görsün!.. O musluklar, eğer altın değilse, sayın Kılıçdaroğlu istifa etmeye hazır mı?.. Ayıp denilen bir şey var... İnsan biraz utanır, sıkılır yahu!..”
Tayyip Bey, dahasını da söyledi:
“O eve astronomik bir fiyat biçmişler!..
7 milyon dolar!.. Gelsinler, o fiyatın yarısına, hatta pazarlıkla daha aşağısına almaları için, ben kendilerine yardımcı olayım!..”
Daha ne desin?..
Adam olana bu kadar söylenir!..
Ama yüzlerinde hiç “kızarma” yok!..
Dedim ya, yüzleri “kösele”ye dönmüş!..
ASIL SALDIRGANLAR, CHP’Lİ KADINLAR!
Ya, referandumda “Hayır broşürü” dağıtmak için evleri gezerken “AK Partili bir gencin saldırısına uğradıklarını ve dövüldüklerini” söyleyen “CHP’li kadınlar”ın uydurduğu “yalan”a ne demeli?..
Kadınlar; otururlarken, “kamera”ları görünce, birdenbire kendilerini yerlere atıp öyle bir “rol” kesmişler ki, “Yeşilçam’ın artistleri” bile yanlarında sönük kalır!..
Adamlar ve madamlar, bu rolleriyle “Altın Portakal”a aday gösterilirlerse, hiç şaşmam!..
Sonuç ne oldu biliyorsunuz...
Yakalanan Düzce doğumlu Çetin Er isimli genç, “polisteki ifadesi”nde özetle dedi ki;
“Ben, iddia edildiği gibi AK Partili değilim. Sadece Cumhurbaşkanlığı referandumunda oy verdim. Dedem Ecevitçidir. DSP’ye sempatim var. Olayların tek sebebi bayanların benim uykumu bölmeleri, sopayla sırtıma vurmalarıdır... Bana hakaret eden ve saldıran onlardır... Asıl ben onlardan şikâyetçiyim!”
Demek ki, neymiş;
Bir: Olaya adı karışan genç, “AK Partili” değil, “DSP sempatizanı”dır!
İki: Çetin Er, “saldıran” taraf değil, “saldırıya ve hakarete uğrayan” taraftır!..
Üç: Olayın “Hayır bildirisi” ile ilgisi yoktur... Olayın sebebi, “uykudan uyandırılma”dır!..
Peki, bu olay üzerine Bay Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek ne diyordu:
¥ “Başbakan kendi militanlarını, kendi gerillalarını sokaklarda CHP örgütüne saldırtıyor.
Çakallar gibi, kurtlar gibi saldırıyorlar.”
¥ “Evet çıkarsa AKP’nin getirdiği baskıyı toplum yaşayarak görecek. Dün İstanbul Bahçelievler’de ‘hayır’ bildirisi dağıtan 3 genç partiliye fiziki saldırıda bulundular. Bu tabloyu bütün yurttaşların görmesi lazım.”
Acaba, şimdi ne diyecekler?..
Bir “özür” dileyecekler mi?..
Ama, ne gezer;
Yüzleri bile kızarmaz!..
Çünkü yüz derileri “kösele”den!..
HER YALANLARI YÜZLERİNE ÇARPILDI!
Bütün bunların üzerine “CHP’li Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci” tarafından hazırlatılıp “bilboard”lara astırılan ve “başörtülü kadınların rahibelere benzetildiği afiş olayı”na hiç girmiyorum!..
Hem “Müslüman” kadınlara, hem de “Hıristiyan” kadınlara “hakaret” eden o afişler de, “AK Parti’nin üzerine yıkılmaya” çalışılmıştı...
Kılıçdaroğlu ve Berhan Şimşek’e göre, bu afiş, bir “AK Parti provokasyonu” idi!..
Sonra ne oldu?..
CHP’li Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci “itiraf” edip, dedi ki;
“O afişleri ben hazırlattım... Bundan; CHP ilçe ve il yönetiminin de haberi vardı!”
Peki, “gerçek” ortaya çıkınca, bir “özür dileme” erdemini gösterdiler mi?..
Nerdeee!..
Adamlarda “yüz” yok ki;
Derileri “kösele”den!..
Yanarım, yanarım da;
MHP gibi bir parti;
“Mumları, yatsıya kadar bile yanmayan yalancılar”ın kuyruğuna takıldı ve “eski Ülkücüler” için “Evet bülbülü” dedi ya, ona yanarım!..
Şu hâle bakın;
Referanduma CHP de karşı, MHP de!..
BDP de karşı, PKK ve KCK da!..
AK Parti, adeta “demokrasi”yi kuşatmış, “özgürlükleri işgal etmeye” çalışan “yedi düvele karşı mücadele” veriyor!..
Sırf bu bile, “Evet” demek için yeterli sebeptir!..
“Taraf”lar ortada... Siz hangi taraftasınız!..

At’la gel Şaban... Yat’la gel Kemal!
Bilmem hatırlar mısınız; bir zamanlar, başrolünü Kemal Sunal’ın oynadığı “Atla Gel Şaban” diye bir film vardı...
Şimdi, devir değişti... İnsanlar, daha doğrusu “zengin”ler, gidecekleri yere “at”la değil, “yat”la gidiyorlar!..
Meselâ, Kemal Kılıçdaroğlu... Sunal’ın adı da Kemal’di, Kılıçdaroğlu’nun da... Ama “iki Kemal”in arasında fark var...
Biri “at”la gidiyordu, diğeri “yat”la!..
Malûm; Kılıçdaroğlu, referandum süresince; “Soymayacağım, soydurmayacağım!.. Yatla, katla işim olmaz” diyordu... Ama, gördünüz işte; bunları söyleyip, “halk adamı” ayaklarına yatan Bay Kılıçdaroğlu, 6 Eylül’deki İzmir Mitingi’ne “yat”la geldi!..
“Yat” dediysek, sıradan bir yat değil haa!.. Kılıçdaroğlu’nun bindiği ve İzmirlileri denizden selâmladığı “Lamia” adlı yat, “Akdeniz’in en lüks yatı” olurmuş efendim!.. “Lamia” adlı bu yat; dünyanın önde gelen mimarlarından İtalyan Guiseppe de Jorio tarafından tasarlanmış ve Vittioria Shipyard tarafından inşa edilmiş!..
Peki, ne var bunda?.. Hiiiç... Sadece şunu demek istiyorum:
“Fakir”(!) Kılıçdaroğlu’nun “Akdeniz’in en lüks yatı” ile geldiği İzmir Mitingi’ne, “zengin” Tayyip Erdoğan “otobüs”le gelmişti de, onu hatırlatmak istedim... Yat’ma Türkiyem, uyuma Türkiyem!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi