Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

AK Parti’yi bırak... Ergenekon’culara bak!

AK Parti’yi bırak... Ergenekon’culara bak!

Herhalde sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı... önceki hafta sonuna kadar, "AK Parti hakkındaki kapatma dâvâsı"yla birlikte, "Ergenekon" adlı "terör örgütü" veya "derin çete yapılanması"ndan da söz ediyorduk... Bunu, bir "reyting" olarak tanımlayacak olursak, "kapatma dâvâsı" ile "Ergenekon"un reytingi, hemen hemen aynıydı... Yani, dâvâ ile örgüte yönelik operasyonlar "atbaşı" gidiyordu... Ancak, ne olduysa oldu, "geçen hafta"dan itibaren "Ergenekon'un reytingi düşmeye" başladı... çünkü, "operasyonların hızı" kesildi!.. Oysa, "ucu nereye kadar giderse gitsin" deniliyordu... "Ucu"nda değil, "orta"larda kesildi... Değil "1 numara"ya ulaşmak, "8. veya 10. sıradaki" adamlarda duruldu!.. "Daha yukarıya" çıkmak, ne mümkün!..
Evet, "baş"a ulaşılamadı... Her zaman olduğu gibi "uç"larda kalındı... Malûm, Susurluk'ta ve Şemdinli'de de öyle olmuştu!..
Operasyonlarda "geri vites"e takılınca, bu defa Ergenekon'cu kanat "karşı taarruz"a geçti ki, "Taraf muhabiri"nin gözaltına alınması, Star Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar'ın ifadesine başvurulması; bazı yazarlar tarafından "karşı taarruz"un örnekleri olarak gösterildi!..
Bu "karşı taarruz"da, mutlaka "psikolojik savaş taktikleri"nin de rolü olmalı... "Sindirme!.. Tırstırma!.. Aşağılık kompleksine düşürme" gibi taktikler yüzünden olmalı ki, "Ergenekon'cu"lar, karşı saldırıya geçmeye cesaret buldular!..
BU DA MOĞULTAY KADROLAŞMASI!
Kullanılan taktiklerin en başında, “Emniyet mensupları"nın, yani "polis"lerin, "Fethullahçı çete"(!)nin içinde olmakla suçlanması geliyordu... Bazı televizyon kanallarındaki programlarda veya gazetelerin köşelerinde "Emniyet'teki Fethullahçı kadrolaşma"dan söz ediliyordu!.. Güya, "Ergenekon terör örgütü"ne yönelik operasyonlar, "Emniyet'teki Fethullahçı çete(!)nin işi"ydi!..
Sanıyoruz, bu "suçlama"lar, polisi "aşağılık kompleksi"ne düşürdü ve operasyonlara ara verdiler!..
Ancak, bu suçlamalar, bir başka "tartışma"yı da beraberinde getirdi!..
"Emniyet'teki Fethullahçı kadrolaşma" suçlamalarına karşılık, başka birileri de karşı argüman geliştirip, şöyle karşılık verdiler:
"Ergenekon terör örgütüne yönelik operasyonlar, Fethullahçı çete(!)nin işi ise; AK Parti'ye yönelik kapatma dâvâsı da, Moğultay çetesi'nin işi mi?"
Emniyet içindeki "Fethullahçı kadrolaşma" paranoyalarına karşılık, yargı bünyesindeki "Moğultay çeteleşmesi"ni gündeme getirenler, "Moğultay'ın ünlü konuşması"na da atıfta bulunuyordu.
Malûm;
Koalisyon hükümetleri döneminde Adalet Bakanları Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay, hakim ve savcı kadrolarını "parti sempatizanı isimler"le doldurmuşlardı...
Oktay ve Moğultay döneminde 2 bin hakim ve savcı alınırken, mülakat sınavında "parti sempatizanı olmayan isimler" elenmişti!..
Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay ise, 22 Ağustos 1995 tarihinde yapılan partisinin İstanbul İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada kadrolaşmayı itiraf ederek;
"Evet, hükümetten sınavlı beş bin kişilik kadro çıkarttım. Doğu'dan, Güneydoğu'dan gelen insanlar aç mı, işsiz mi kalsın? Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHP'lilere ve RP'lilere mi verseydim?..
Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki bin hakim aldık. Bu aldığımız kadrolar, ileride yeşerecek demokrat insanlardır. Yaptığım suçsa, işlemeye devam edeceğim. Ben yılmayacağım, bu makamı da terketmeyeceğim" demişti!..
Bu tartışmalar, şunu ortaya koydu:
"Ortaya bir lâf attığında, ucunun nereye gittiğine dikkat etmek kadar, mefhum-u muhalifini de düşünmek gerekir!.."
Yani, sen "Fethullah çetesi"nden bahsedersen, bir başkası da, çıkar ortaya ve "Yargı'daki Moğultay çeteleşmesi"nden söz eder!..
Kaldı ki, bunun "kanıt"ını da gösterir!..
çünkü, Moğultay'ın tarihe geçen bu sözleri, "Yargı'daki Sol Kadrolaşma"nın tartışma götürmez bir "itiraf"dır!..
"öyle olmasa bile", insanlar şöyle düşüneceklerdir:
"AK Parti hakkında kapatma dâvâsı açanlar, acaba Moğultay'ın hakimleri mi?"
Dediğimiz gibi; böyle değil ama, insanlar, böyle der!..
İLHAN SELçUK, ABD DüŞMANI MI?
Gelelim, "madalyonun öteki yüzü"ne... Biraz önce de söylediğimiz gibi, geçen hafta, "Ergenekon"dan ve "Ergenekon zanlıları"ndan pek bahseden olmadı...
Olmadı, çünkü; "Ergenekon zanlıları"nın maskeleri indikçe, altından "bambaşka çehreler" çıkıyor!..
Meselâ, İlhan Selçuk.
Dikkat ederseniz; artık İlhan Selçuk'la ilgili pek haber yer almıyor gazetelerde...
özellikle gündemden düşürüldü!..
çünkü, "telefon"ları, "konuşma"ları, "ifade"leri ve "bağlantı"ları deşifre edildikçe, "ulusalcılık" ve "vatanseverlik"le alakasının bulunmadığı çıktı ortaya!..
İlhan Selçuk; iddia edildiği gibi, "Amerikan emperyalizmine karşı da değil"di!..
Vakit'in geçen haftaki haberlerinde de yer aldığı gibi, İlhan Selçuk, aslında "gizli bir Amerikan hayranı"ydı... Dahası, "AK Parti'ye ve Tayyip Erdoğan'a alternatif" bulabilmek için, "ABD ile işbirliği" yapmayı göze alabilecek kadar "yerli düşmanı"ydı!..
İşte İlhan Selçuk'un o sözleri:
"ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Türkiye için önemli bir kişidir!.. Amerika, Türkiye'de tüm gelişmeleri takip eden ve Türkiye'nin yazgısına egemen olmak isteyen, bölgeyi de bu kapsamda elinin altında bulundurmak isteyen büyük bir devlettir."
Ne dersiniz, "o soru"yu soralım mı;
"Tehlikenin farkında mısınız?"
"83 YAŞINDA VE HASTA" HA!
Evet, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi; "Amerika düşmanı"(!) İlhan Selçuk'un, halen "Amerikan Hastanesi"nde yattığı dışında, pek bahis yoktu onun hakkında!..
Artık, söze ve habere "83 yaşında, yaşlı ve hasta bir adam" diye başlayan da yoktu!..
Zira;
"83 yaşında, yaşlı ve hasta bir adam"ın, "sadece gözaltı"na alındığı bir Türkiye'de, "83 yaşında, yaşlı ve hasta bir başbakan", bırakın gözaltını, "hapse" mahkûm oluyordu!..
Evet, 82-83 yaşında olan eski Başbakan Necmettin Erbakan, tam da bugünlerde "ev hapsi"ne mahkûm oldu!..
82-83 yaşındaki bir Başbakan böyle bir muameleye maruz kalırken, "83 yaşında, hasta ve yaşlı bir adam" olduğu iddiasıyla sahip çıkılan İlhan Selçuk, gerçekten de "yazık değil mi?" sahiplenmelerine acaba ne kadar lâyıktı?..
Gerçekten "acınacak" durumda mıydı?..
Gelin, bir yandan "83 yaşında, bu işlerin başında" olan İlhan Selçuk'un, bir yandan da "aşna-fişne"lerle nasıl ilgilendiğini gözler önüne serelim:
İlhan Selçuk; konuştuğu birisine bir yandan "Anayasa Mahkemesi'nin ne yapacağını" anlatıyor, bir yandan da, Fashion TV'deki "Rio Karnavalı"nı seyrediyor ve diyor ki;
"Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi var... Ondan sonra da, yav şimdi bu moda kanalında deminden beri şeye bakıyorum... Brezilya Karnavalı!.. Yav, ne müthiş olay yav!.. Şu iyice görünen kadınlar!.. Brezilya Karnavalı müthiş bir vaziyete gelmiş yav!.. Bazı kadınlar fazla şişmanlamış yav!.. Yarım saattir seyrediyorum, hep şişmanlar!..
Şimdi, bir taze çıktı, dur bakayım, bu fena değil!.. Böyle, kala kaldım!.. Sürekli gösteriyorlar!..
Yav, bu Brezilyalı kadınların tenleri de esmer filan ama pırıl pırıl!.. Vay canına... Yav, nasıl dans ediyorlar, inanılmaz bir gösteri!.. Bu Fashion Kanalı da, giysilere bakın diyor... Yav, giysiye kim bakar?!?..”
Görüyorsunuz değil mi;
“83 yaşında, yaşlı ve hasta adam” ha!
Bu mu, “yaşlı ve hasta” adam?!?..
Buna, “Kart Zampara” mı demek lazım, yoksa “Azgın Teke” mi?!?..
BUNLARI KARTEL’DE OKUYAMAZSINIZ!
Bu konuşmalar, elbette “kartel gazeteleri”nde yer almadı... Almaz da!.. çünkü onlar, “her ülkenin derin devleti olmalı” inancında!..
Onlar, “83 yaşında, yaşlı ve hasta bir başbakan” için verilen “evde hapis” cezasını, matrak bir filmden esinlenip, “Evde Tek Başına” başlığı ile “dalga geçerek” verirler ve ne kadar “saygısız” olduklarını gösterirler de; “kendi adamları”na lâf söyletmezler!..
Kendi adamları isterse “cunta”ların içinde olsun!.. İsterse “Fashion TV’deki karnaval”ı seyredip, ağzının suyu aksın!..
Kim, ne derse desin;
Türkiye’nin bu yaşadıkları, “ezel”den “ebed”e kadar devam edecek olan “iyi”lerle “kötü”lerin, “derin”lerle “şeffaf”ların, “inananlar” ile “inanmayanlar”ın bir mücadelesi olarak geçecektir tarihe!..
Bu mücadele, “Kıyamet’e kadar” devam edecek ve her insan, “yer aldığı saf”tan dolayı hesap verecektir!..
Sözün özü;
öte dünyada, “herkes sevdiği ile beraber” olacaktır!..
Dolayısıyla, herkes “saf”ını tayin etmeli ve orada “dik” durmalıdır!..
Selâm, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi