Kürtlere ‘Nereye gidiyorsun’ diyebilmek

Kürtlere ‘Nereye gidiyorsun’ diyebilmek

Kabul edelim ki, Kürt meselesinde konuştuklarımızdan çok daha fazlası var ve de bunları gündeme getirmeye cesaret edemiyoruz.

Öncelikle bu tartışmaların doğru dürüst bir tarihsel zeminde yapılması gerekiyor ki, geçmişten bugüne hangi hikayenin parçası olduğumuzu daha doğru dürüst görme şansımız olsun.

Türkiye’nin modernleşme tarihi; seyri, gelişimi ve temelleri itibarıyla bugün yaşadığımız sorunlar hakkında önemli ipuçları taşıyor. Burada doğru dürüst ve karşılaştırmalı bir değerlendirme yapabilirsek; bugün var olan sorunların birdenbire ortaya çıkmadığını, hatta şaşırtıcı biçimde yeni isimler altında tekrar üretildiğini görebiliriz.

***

Sözün özü şu. PKK, basit bir terör örgütü değil; aksine dönüştürücü ve modernleştirici bir etkiye sahip. Abdullah Öcalan’ın kendisini ‘Kürt modernleşmesinin mimarı’ olarak ilan etmesi de sıradan bir iddia değil. Dolayısıyla aynı coğrafyada peş peşe gelen iki modernleşme hikayesinin birlikte değerlendirilmesi kaçınılmaz.

Neresinden bakarsanız bakın PKK’nın temsil ettiği ‘Kürt modernleşmesi’ ile bizim yüzyıl önce merkeze aldığımız ‘Türk modernleşmesi’ arasında ciddi bir benzerlik ve etkileşim var. Hatta Öcalan’ın bu modeli kendi şartlarında ‘taklit’ ettiği bile söylenebilir.

‘Yüzyıl önce kaybettiğimizi bugün nasıl buluruz’ sorusu, can yakıcı olduğu kadar cesaret isteyen bir soru. Üstelik dün pek matah bir şeymiş gibi üzerine atladığımız ‘ulus devlet’ modeliyle ciddi bir hesaplaşmayı gerektiriyor. O gün, bu modeli inşa edenlerin zihinsel anlamdaki takipçileri, bugün Kürtlerin iddialarına ve tezlerine cevap vermekte zorlanıyor. Çünkü Kürtler, daha doğrusu Kürtçü akımın sözcüleri, dün var olma ya da varlığını sürdürme adına kabul edilen modelin, bugün itibarıyla bütün gerek şartlarına sahip olduklarını iddia ediyor.

Dün ‘AK Parti’nin Kürtleri’ başlığı altında söylemeye çalıştığım özetle şuydu. Bu coğrafyada bugün birilerinin dudak büktüğü gönül birliği ve kardeşlik konusunda hassasiyetlerini hala koruyanların, olup bitene karşı söyleyecekleri sözü olmalı.

***

Herkes zamanın ruhundan bir şekilde nasibini alır, alacaktır da. Kürtlerin bir dönem bu coğrafyayı yakıp kavuran ve eninde sonunda paramparça eden akımlardan geç de olsa nasibini almış olması bizi neden bu kadar şaşırtıyor? Sonuçta Kürtler de kendilerine sadece ‘Kürt’ denilmesi noktasında hayli mesafe almış görünüyorlar!

Bunun geçmişte kime ne kadar yaradığını, yarın Kürtlerin ne kadar lehine olup olmayacağını tartışmak nafile. Yaşamayan anlamıyor, anlaması da çok zor.

İşte bu tabloya bakınca, BDP’nin son dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarında oyunun yükseliyor olması şaşırtıcı değil. Dün ne kaybettiğini sormaya cesareti olmayanlar, bugün Kürtlere ‘Durun nereye gidiyorsunuz’ diyemiyor.

Kimin ne hissettiğini bilemem. Ama kendi payıma bundan büyük bir acı duyuyorum. En çok canımı acıtan ise, düne kadar kardeşliğin, gönül birliğinin, ortak değerlerin önemine vurgu yapanların, bugün esen rüzgarlara kapılıp BDP-PKK hattına doğru savrulması.

Bugün bu tezler geçer akçe gibi görünebilir. Ama bir kez daha hatırlatmış olalım; bunlar dün kimseye yar olmadı, yarın da kimseye yar olmayacak. Ne uluslar arası şemsiyeler, ne de coğrafyamızda yüzyıl sonra yeniden ‘çözüm’ paketleriyle dolaşan Kraliyet sözcüleri sizi ayakta tutmaya yetmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi