Fatih Akkaya

Fatih Akkaya

Devletin işi ne?

Devletin işi ne?

“TAPDK’nın yeni yönetmeliği, alkollü içki reklamı ve satışına ilişkin kısıtlamalar getirirken, belirsizlikler nedeniyle sektör tedirginlik yaşıyor.
Konuya dair açıklama yapan birçok kurum ve kuruluşun temsilcisi, bu yasanın turizmi baltalayacağı görüşünde birleşiyor.”

İri medyada bir süredir bu yollu haberler yer alıyor.

Bu değerlendirmelere gerekçe TAPDK’nın yeni yönetmeliği.
TAPDK yani Tütün ve Alkol Piyasası Kurumu, bir devlet organı.
Devletin Anayasa’sı çok açık.
Madde 58 aynen şöyle:
“Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”
TAPDK yönetmeliği ile yapılan da bu maddenin bir gereği.
Mevcut duruma bakıldığı zaman devletin bu ve benzeri düzenlemelerde geç bile kaldığı görünüyor.
Çünkü içinde bulunduğumuz tablo korkunç:
Yapılan araştırma sonuçlarına göre, ülkemizde alkollü içki tüketimi hızla artıyor.
Türkiye’de 2009 yılının ilk yarısında, 2008 yılının aynı dönemine göre 4,5 milyon litre daha fazla içki satıldı.
2006 yılının ilk 6 aylık döneminde 453 milyon 345 bin 363 litre olan alkollü içki satışı, 2007 yılının aynı döneminde 465 milyon 971 bin 71 litreye, 2008 yılında ise 531 milyon 769 bin 663 litreye yükseldi.
Söz konusu rakam, 2009’un ilk yarısında ise 536 milyon 276 bin 249 litre olarak gerçekleşti.
Bu şekilde 4 yıllık dönemde yurt içindeki toplam alkollü içki satışı, 1 milyar 987 milyon 362 bin 346 litreye ulaştı.
Ve alkolle tanışma yaşı 11’e kadar düşmüş durumda.
Ortaöğretim ve üniversiteye gelindiğinde ise alkol kullanma sıklığı yüzde 50'yi buluyor.
15 yaş ve üzerinde, kişi başına saf alkol tüketimi 1 litreyi aşmış durumda.

Sonuç:
Trafik kazaları ve boşanmaların yüzde 68'i alkolden kaynaklanıyor.
Bu tablo neyi gösteriyor, Allah aşkına?

Bu kötü gidişte ailelerin olduğu gibi devletin de sorumlulukları bulunuyor.
Demek ki, devlet üzerine düşen sorumluluğu tam manasıyla yerine getirememiş.
Gençlerini alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan korumaya dönük yeterli tedbirleri alamamış.
Bugün TAPDK yönetmeliği ile devlet, geç kalınmış bir tedbir peşinde.

Bu tedbiri “mahalle baskısı” olarak algılayıp, “içki içme özgürlüğümüz elimizden alınıyor” diye bas bas bağıran çevreler önce o hayranı oldukları Avrupa ülkelerine bakmalılar.
Alkolün ne büyük bir bela olduğunu gören Avrupa ülkelerinde başa dönüş arayışı başladı.
Adamlar ne tedbirler alıyorlar..
Çok geç kalındığı için olumlu sonuç almakta da zorlanıyorlar.

Bakın bizdeki bu yönetmelik sadece 'rekabetin temin edilmesi ve tüketici seçeneklerinin korunmasıyla' ilgili maddeleri kapsıyor.
Avrupa ise bunun da ötesine geçerek önemli sağlık politikaları geliştiriyor.
Zaman’ın araştırmasına göre, 27 ülkenin yazılı bir ulusal alkol politikası mevcut.
Ayrıca son üç yılda ülkelerin yüzde 87'sinde ulusal farkındalık faaliyetlerine önem verildi. Bunun sonucunda araç kullananlarda kanda azami alkol düzeyleri 8 ülkede 0'a, 9 ülkede 0,2-0,4 g/l'ye ve 3 ülkede 0,8 g/l'ye indirildi.
Avrupa ülkelerinin üçte ikisinde, genel nüfus içinde alkol tüketimine ilişkin gerçekleştirilen ulusal anketlere ilişkin bilgiler oluşturuldu.
Ayrıca yapılan çalışmalarla içki içmeyenler hakkında veri sunuluyor.
Yaş sınırlamasının altındaki içki kullanıcılar hakkında sağlıklı bilgiler bulunuyor.
Bunun yanında ülkelerin yüzde 60'ı, alkollü içkilerin bina içinde ve bina dışında satılacağı saatlere kısıtlama getirmiş.
Avrupa'da bir kişi yılda 9,24 litre alkol tüketiyor.
Bu kıtadaki tüm ölümlerin yüzde 6,5'inin sebebi alkol.
Avrupa ülkeleri, dünyadaki alkole bağlı hastalıklarda en yüksek orana sahip.

Rakamlar böylesine net ve gözümüzün önünde iken bu basbas bağırmalar niye?
İlle bataklık olan sonu görüp, bir başa dönme formülü de biz mi aramalıyız?
Bu mudur çağdaşlık, bu mudur Avrupai yaşam?

Haftaya görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Akkaya Arşivi