Balyoz’da yeni süreç

Balyoz’da yeni süreç

Balyoz Darbe Planı adıyla iştihar bulan hazırlıkların gündeme gelmesinin üzerinden bir sene geçtikten sonra, sözü edilen faaliyetlere isimleri karışan emekli ve muvazzaf komutanlar hakkında tutuklama kararı verildi.

Aralarında, kuvvet ve ordu komutanlığı yapmış emekli orgenerallerle, 29 muvazzaf general ve amiralin de bulunduğu tutuksuz sanıklardan, kararın verildiği son duruşmada hazır bulunanlar, hayli gerilimli bir bekleyişin ardından derdest edilerek topluca cezaevlerine gönderildiler.
Önceki duruşmalarda bazıları sakız çiğneyip mahkeme salonunda “volta atmak” ve sohbet etmek gibi lâubali davranışlar sergiledikleri için mahkeme başkanı tarafından uyarılan sanıklar bu defa da “Bizi ancak orgeneral düzeyindekiler tutuklayabilir” diye kazan kaldırıp, hep bir ağızdan harbiye marşı söyleyerek “ayaklandılar.”
Destek veren yakınları, orduevinde bizzat Genelkurmay Başkanınca yatıştırıldıktan sonra sanıklar cezaevi yolunu tuttular. Gerilim ve isyanın böyle sonuçlandırılmasında oynadığı rol, Org. Koşaner için ifade edilen “Hukukun dışına çıkmaz” sözünü—en azından şimdilik—doğruladı.
Ve Tolon’a atfen yayınlanan ses kayıtlarında galiz ifadelerle seslendirilen “Savcının ve polisin haddine mi düşmüş ki bizleri gözaltına alsınlar?” meydan okuması bir defa daha boşlukta kaldı.
Balyoz sürecinin bugüne kadarki seyri gelgitli bir çizgi takip ettiği, tutuklama ve yakalama kararları iki kez tahliyelere dönüştüğü için, olayın tavsamaya yüz tuttuğu gibi bir intiba doğmuştu.
Bir tarafta dehşet verici ve sarsıcı iddialar söz konusu iken, diğer tarafta bunlarla irtibatlandırılan kişilerin dışarıda olması zihinlerde kuşkular ve soru işaretleri belirmesine sebep olmuştu.
Ancak Gölcük’teki Donanma Komutanlığında yapılan aramada, döşeme altından çıkarıldıkları belirtilen yeni belge ve dokümanların gündeme gelmesi bu durumu değiştirdi ve “şok” tutuklama kararları da bu gelişmenin ardından geldi.
Gerçi öncesinde de, söz konusu hazırlıkların odağını oluşturan “plan semineri” ile ilgili analizlerde, ordu içi prosedürlere uymayan, hattâ emir-komuta zincirini “takmayan” başına buyruk tavırlar sergilendiğinin işaretleri görülmüştü.
Nitekim Sedat Ergin’in yaptığı ve Hürriyet’te yayınladığı çalışmada bunun detayları mevcut.
Balyoz’un “bir numara”sı olarak gözüken dönemin 1. Ordu Komutanının, Kara Kuvvetleri Komutanlığından gelen talimatları dahi dinlemeyerek bildiğini okumaya devam etmesi gibi.
Güya Yunanistan’la harp ihtimali üzerine bina edilen senaryolarda, o sırada “fırsattan istifade” orduyu arkadan vuracak “irtica ayaklanması” gibi “akla ziyan” bir varsayıma dayandırılan planlar, Balyoz hadisesinin esasını oluşturuyor gibi.
Sıkıyönetim ilânı, tutuklamalar ve millî mutabakat hükümeti formülü, aynı planın aşamaları.
Ve Çetin Doğan’ın konuyla ilgili sözleri, bunları “gayet normal” gören bir anlayışı yansıtıyor.
28 Şubat’ta “irticaya karşı” BÇG’yi kurup yönetmekle övünen ve EMASYA’nın da en hararetli savunucularından biri olarak öne çıkan Doğan, Balyoz planını savunurken de “Millî Güvenlik Siyaset Belgesinin gereğini yaptık” demişti.
Ama onun ve ortaklarının anlayamadığı şey, artık ülke ve dünya şartlarının, bu anlayışı geçersiz kıldığı. Gelinen noktada, eskiden sonuç vermiş ve epeyce “iş görmüş” olan klasik darbe yöntemleri de, 28 Şubat türü postmodern müdahale süreçleri de işlevini kaybetmiş durumda.
Doğan ve onun gibi düşünenler, bunu anlayamamış olmanın ve eski yöntemlerle yola devam etme hususundaki inatlarının bedelini ödüyorlar.
Bu noktada, darbe hazırlık ve girişimlerine karşı hukukun işlemesi son derece önemli. Dileyelim ki, dâvâ süreci fazla uzamadan, kurunun yanında yaşı da yakacak haksızlıklara meydan vermeden, demokratik hukuk devletine kastedenleri de hak ettikleri cezaya çarptırıp ibret-i müessire teşkil edecek şekilde sonuca bağlansın.
Ve böyle tertipler artık tarihe karışsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi