CHP 12 Haziran’ı nasıl kaybetti?

CHP 12 Haziran’ı nasıl kaybetti?

Resmi olarak kesinlik kazanmasa da 12 Haziran 2011 tarihinde genel seçimler yapılacak. Seçimler yaklaştıkça, siyasi rekabetin bir şekilde yükselmesini, en azından sekiz yıldır iktidarda olan bir siyasi partinin daha fazla köşeye sıkışmasını beklersiniz. Normali budur; çünkü iktidar yıpratır, bir şekilde yorgun düşürür. Muhalefet bunu değerlendirir ve iktidar hesapları yapar.

Türkiye’de 12 Haziran öncesinde manzaranın tam tersi olmasına gelince. Burada birkaç önemli başlık var. Birincisi, muhalefet, bir yeni iktidar modeli ve buna uygun siyasi, ekonomik tezler savunmak yerine, bitip tarihe karışan köhne yapılar üzerinden kendisini tanımlamakta ısrar ediyor.

CHP’de kaset skandalının ardından genel başkanlığa seçilen, bir şekilde kendisinden değişim beklenen lider; bırakın yeni şeyler söylemeyi, geçmişin karanlık odakları üzerine bir söylemle sahneye çıkıyor. ‘Nerede bu Ergenekon, söyleyin gidip üye olacağım’ diyecek kadar kendisinden geçiyor.

Kuşkusuz CHP’nin kendisini böyle bir alanda tanımlaması, geleneksel kodlarına baktığımızda çok da şaşırtıcı değil. Yargı-ordu ve medya desteği ile inşa edilen, özellikle de 27 Mayıs darbesiyle birlikte devleti tümüyle ele geçiren anlayışın farklı bir tepki vermesi elbette beklenemez.

***

İkincisi, Türkiye’nin etrafında olup bitenlerin ortaya çıkardığı yeni tablo. Tunus ve Mısır’da yaşananların ardından gerek CHP’nin, gerekse MHP’nin yaşadığı ‘akıl tutulması’, bölgemizde yaşanan değişim sürecinin bir şekilde onları da tasfiye edecek bir boyut kazanacağına işaret ediyor. Dahası, bir hayli geniş ölçekte karşılık bulan ayaklanmalar ve rejim değişiklikleri, bizde statükoyu korumak adına
siyaset üretenleri ciddi ölçüde köşeye sıkıştırmış durumda. Soğuk Savaş zihniyetinin devamı olan her yapı, kurum, lider ya da parti bu kaderi er geç yaşayacak.

Geçen yazımda da ifade ettim. Her ülkede birtakım tasfiyeler olacak. Bunların dozu, ölçeği ve hedefleri birbirinden çok farklı olabilir. Ama sonuç itibarıyla geleceği doğru okuyamayan her yapı, bundan nasibini alacak.

***

AK Parti’nin iktidara geliş süreci, her şeyden önce toplumun değişimin dinamiklerini okuma noktasında kurumların ve pek çok güç odağının çok önünde olduğunun bir ifadesiydi. Bunu o dönemde kavramak belki bugünkü kadar kolay değildi. Ama bugünden geriye doğru baktığınızda ve çevre ülkelerde yaşanan süreci dikkate aldığınızda, Türkiye’nin böyle bir iktidar tecrübesini inşa etmekle ne kadar doğru bir iş yaptığını görebilirsiniz.

Bugün İran’da ortalık ayağa kalkmışken sözünü söylemekten sakınmayan bir Türkiye varsa, Mısır’da ve diğer bölge ülkelerinde yaşanan süreçte herkesin gözü bir şekilde Ankara’daysa, bunu önemsemek gerekiyor.

Tüm bunların farkında olmayan ve anlamamak için akıllara durgunluk veren bir inatla hareket eden muhalefetin, eninde sonunda Ergenekon’un kapısını çalması kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Endişe etmelerine gerek yok. Bu kapı onlara sonuna kadar açık zaten!

***

Gelecek zaman kipiyle konuşmaya gerek yok. Zira Kemal Kılıçdaroğlu, 12 Haziran seçimlerini önceki gün itibarıyla kaybetmiştir. Türkiye’nin ciddi sorunlarına çözüm önermek, dış politikasındaki inanılmaz gelişim sürecine farklı yaklaşımlar getirmek yerine, tercihini köhnelikten, karanlık odaklardan ve geçmişten yana kullanmıştır.

Geçmiş olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi