Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Kefensiz gömülen Sultan

Kefensiz gömülen Sultan

Devletin Farsça adı
“Khw_rezmsh_hiy_n”...
Türkçe telaffuzu:
“Harezm-Harizm” ya da “Harzem”...
Bulunduğu bölge:
Ceyhun Nehri’nin Aral Gölü’ne döküldüğü yerin güney kesimleri...
Kuruluş tarihi: 1097...
Yıkılış tarihi: 1231...
Kefensiz defnedilen Sultan, işte bu büyük ülkenin hükümdarı Alâeddin Muhammed’di...
Onu daha rahat hatırlayabilmeniz için, meşhur Celaleddin Harzemşah’ın babası olduğunu ekleyelim.
Büyük bir devlet kurmuş, Kazvin ve Azerbaycan’ı fethedip ülkesini genişletmişti...
Müslüman’dı fakat mağrurdu...
Gösterişe de pek düşkündü...
İpekliden muhteşem kaftanlar giyer, sarığının sorgucuna servet değerinde zümrütler takar, parmaklarını yine servet değerinde yüzüklerle süslerdi.
Selçuklu’nun tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte öylesine güçlenmişti ki, kendine rakip tanımıyordu. Artık Çin’i de ele geçirip dünyanın en büyük hükümdarı haline gelmek istiyordu. O derece güçlenmişti.
Fakat her beşeri güç, daha güçlüsü gelinceye kadar sürer.
Alâeddin Muhammed’in gücü de, bölgeye Cengiz Han gelinceye kadar sürdü.
Önceleri, “Cengiz Han da kim oluyor? Benim ülkem onun ülkesinden daha geniş, devletim onun devletinden daha kuvvetli, ben ondan daha büyük bir hakanım!” derken, sonraları kaçacak delik aradı.
Gerçi Cengiz Han’ın, oğlu Cuci Han komutasında üzerine gönderdiği kuvvetleri mağlup etmiş, Cuci Han canını zor kurtarmıştı, ama bizzat Cengiz Han 200 bin kişilik büyük bir ordu ile üzerine gelince tutunamadı.
Moğol orduları, 1220’de Harzem Devleti’nin en mamur, en müreffeh şehirlerinden Buhara’yı ele geçirdiler.
Cengiz Han, Buhara’nın meşhur Ulu Camii’ne at sırtında girdi:
“Burası Sultan Muhammed’in evi mi?” diye sordu.
“Hayır” dediler, “Burası Allah’ın evidir, ibadethânedir.”
“Ben de Cengiz Han’ım” diye konuştu, “Başınızın belasıyım! Hakanınız Sultan Muhammed çok suçludur. Tarafımdan cezalandırılacaktır. Şimdi, yer altına gömdüğünüz ne kadar servetiniz varsa, getirip önüme yığın!”
Halkın elinde ne var, ne yoksa aldı. Ardından müthiş bir yağma başladı. Camiler ateşe verildi (360 cami ve mescid yakıldı).
Ardından Cengiz Han, Batı Türkeli’nin kültür ve medeniyet merkezi olan Semerkand’ı aldı. Görülmemiş bir katliam yaptı. El yazma kitapları nehirlere attırdı. Nehir günlerce kan ve mürekkep renginde aktı.
Sultan Alâeddin Muhammed, ortadan kaybolmuştu. Moğollar peşine düştüler. Onu takibe gönderdiği kumandanlarına Cengiz Han şu emri vermişti:
“Durmaksızın gidin, karşınıza çıkanı öldürün! Çocukları esir edin! Kalelerini yıkın! Bu işi üç yıla kadar bitirin! Ben yurduma dönüyorum”...
Alâeddin Muhammed, birkaç kez Moğollarla karşılaştı. Her seferinde yenildi. Sonunda koca ordusu darmadağın oldu. Canını zor kurtardı.
Yanında kalan birkaç kişiyle Irak istikametine kaçıp Kuzgun Denizi (Hazar Denizi) kıyılarına vardı. Denizin ortasındaki Aboskon Adası’na sığındı.
Moğollar, Sultan Alâeddin Muhammed’in vezirini, küçük oğlunu ve karısı Türkan Hatun’u yakalayıp öldürmüşlerdi. Bu acı gerçeği öğrenen Sultan Alâeddin’e nüzul (felç) geldi. Bir süre sonra da hayata veda etti.
Son sözleri şu oldu: “Ben, bütün bu toprakların sahibi idim. Şimdi kendimi gömecek iki arşın toprak bulamıyorum!”
Koskoca Sultan öyle bir sefalete düşmüştü ki, ölüsünü saracak bir kefen bile bulunamadı. Mahiyetinde çalışan Mahmut Çavuş’un gömleğini sökerek kefen niyetine sardılar.
Kendilerini ya da guruplarını “güçlü-kuvvetli” zannedenlere, acaba ibret olur mu?
NOT: Özbek dilinde de yayınlanan “Buhara Yanıyor” ve “Elveda Buhara” (444 24 14) isimli kitaplarımda bu konunun tüm tafsilatı var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi