‘Göz-gez-arpacık-hedef-hattı’

‘Göz-gez-arpacık-hedef-hattı’

Değerli meslekdaşlarımızdan bir bölümü, ama hatırı sayılır bir bölümü, içerideki “bütün” gazeteciler için Galatasaray’dan Taksim’e kadar yürüyüp sloganlar atmış. Ahmet Hâkan’dan al haberi fehvâsınca edindiğimiz bilgilere nazaran Can Dündar yine her zamanki gibi “gentil” imiş. Bu iyi! Çünki ne de olsa kaybedilecek bir şöhreti var. İnsanın kaybedilecek bir şöhreti olması başının mütemâdiyen belâda olması demekdir. Tabii bundan kasdım Can Dündar’ın mütemâdiyen başı belâda olması iyi birşey anlamına değil, ama büyük başın derdi de büyük olurmuş. Öyle diyorlar. Ben çocukken Başıbüyük’e bisikletle gider dolaşırdık. Fakat bu mevzû hiç açılmadı.

Bir hanım arkadaşımız ise o artık alâmet-i fârikası hâline gelmeye başlayan vıcık vıcık tahammülfersâ pathosuyla yine gözpınarlarımızı Niagara Şelâlesi’ne döndürdü. Bembeyaz kordelası ve soketleri, plili kısacık etekliği ve küt burunlu atkılı papucuklarıyla, canım evlâdım, bıcır bıcır ne de güzel döktürüyor:
“Kalbim güneşde bir kedi gibi...”

Her yazıya oturuşumda masaya hoplayıp bilgisayarın yanına uzanarak yazdıklarımı denetleyen “éditrice”im Cin’e bu pasajı okudum. O sonsuz iri zümrüd gözleriyle yüzüme bakarak uzun uzun esnedi. Esnerken minik bir kaplanı andırıyor. Sonra tek kelime söylemeksizin tesbih böceği gibi yuvarlanıp uykuya daldı.

Aslı aranırsa içerideki gazeteciler konusu böyle birtakım romantik gençkız zıpırlıklarını kaldırmayacak ölçüde ciddî bir mesele.

Bir kere daha sayıları üzerinde mutâbakat yok. İçişleri Bakanı 27 diyor, “Sınır Tanımayan Gazeteciler” ise 65.

Üstelik yine İçişleri Bakanımızın iddiasına göre bu 27 şahısdan hiçbiri, meslekleri olan gazetecilik dalındaki faaliyetleri yüzünden değil bambaşka sebeblerden içeri alınmışlar ki işler zâten burada da çatallaşmaya başlıyor. Yâni Bay Sarkozy’nin ve Bayan Merkel’in de anlayabilmesi için “Les affaires deviennent des fourchettes. Die Geschäfte vergabeln sich.”

En az bunun kadar ciddî bir diğer problem neyin “gazetecilik suçu” olup neyin olmadığı ve buna kimin hükmedeceği!

Meselâ şimdi farz-ı muhâl biri çıkıp da yazsa ki “Birâder, bu CHP de parti mi yoksa porno prodüksiyon firması mı belli değil.”

Tabii kimse Atatürk’ün Yüce ve Kutsal Partisine böyle bir bühtanda bulunmaya cür’et edemez ama meselâ densizin biri!

Bunun üzerine de titiz bir savcı, söz temsîli son altı ayda “yalaka basın” mensubları aleyhine 1.600 küsur dâvâ açmış olan zât bu herîf-i nâşerîfi de celbedip vatana ve millete hayırlı ve uğurlu olması temennîsiyle kelepçeleterek mahbus damına postalasa, bu ağzına biber sürülesice mahlûk bir gazetecilik suçu mu işlemişdir âdî suç mu?

Hemen atlayıp “O âdî herif elbette ve evleviyyetle âdî suç işlemişdir, adı batasıca!” demeyin.

Belki de gazetecilik suçu işlemişdir.

Onun için bence bu şahısları tutuklayan iddia makamları âcilen kimin hangi suçdan içeri alındığını “sarâhaten” belirtmelidirler ki kuytu köşelerde fırsat kollayan alçak tâifesi “göz-gez-arpacık-hedef hattı”nı kuramasın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi