‘İç meselemiz’ Sûriye

‘İç meselemiz’ Sûriye

Dış politika olayları genellikle iç politikadaki olaylar kadar ilgi uyandırmazlar. Normaldir. Ancak bâzı dış politika gelişmelerini iç politikadan ayırmak da zordur. Öylesine hulûl etmişlerdir birbirlerine.

Sûriye’deki gelişmeler buna bir örnek. O bakımdan Başbakan Erdoğan’ın birkaç gün önce “Sûriye bizim iç meselemiz.” meâlindeki sözleri gerçeğin ta kendisi.

Sûriye neden bizim “iç” meselemiz?

Bu sualin cevâbını Batılı Gaalib Devletlerin 1918’de, yâni Birinci Cihan Harbi’nden sonra sınırları yeniden çizerken gösterdikleri basîretsizlikde aramak yerinde olur. Başka bir görüşe göreyse bu “basîretsizlik” aslında çok ince bir plan netîcesi kasden uygulanmışdır ki bölge rahat yüzü görmesin ve hep Batı’ya muhtaç kalsın! Tıpkı Siyah Afrika’da 30/40 yıl sonra masa başlarında cedvellerle çizilen sınırlar gibi!

Gerek Afrika’dakilerin ve gerekse bizi direkt olarak ilgilendiren Ortadoğu’dakilerin ortak özelliği “gayrı-tabii” oluşlarıdır. Dikkat edilirse bu sınırlarda ne oraların coğrâfî ne de etnik özelliklerine özen gösterilmişdir. Bunun tipik iki misâlini Türkiye’nin Irak ve Sûriye ile olan ortak sınırlarında görmek kaabildir. İnceleyiniz, göreceksiniz ki bu sınırlar ya sarp dağların en tepelerinden geçerek sınırların kontrolünü imkânsız kılarlar ya aynı soydan insanları âdetâ evlerinin oturma odasından ikiye bölerek sayısız beşerî ve ekonomik problemin hiç yokdan vârolmasına yol açarlar. Güneydeki bâzı demiryolları bile bâzen Türkiye bâzen de Sûriye toprakları üzerinden akıp gitme garâbetiyle mâlûldür.

Ekonomik sakatlıkdan kasdımsa tek bir “birim” oluşturan bölgeleri ikiye üçe ayırıp araya bir de bürokratik engeller koyarsanız ticâret hapı yutacağı için her tarafı yoksullaştırmış olursunuz. Meselâ Diyarbakır’ın 1918’den evvel, yâni henüz araya sınırlar girmeden önce bugünkinden çok daha müreffeh bir belde olduğunu istatistikler söylüyor.
Sûriye’ye dönecek olursak bu ülke, hiçbir politik amaç gütmeksizin objektif olarak söylersek Anadolu’nun devâmıdır. Anadolu ve en azından kuzey Sûriye bir “bütün”dür.

Tıpkı Anadolu ve kuzey Irak gibi. Sâdece ekonomik olarak değil aynı zamanda soy-sop bağlamında yâni etnik olarak da bu böyledir.

Siz bu “bütün”leri zorla parçalayıp üstelik o gayrı-tabii parçalar içindeki unsurları da birbirine düşürürseniz, ortalığı bir kan gölüne döndürmek için de el altından yangına körükle giderseniz bir an gelir ve târih hükmünü icrâ eder!

O “hüküm” Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun da dediği üzere nehirlerin eninde sonunda kendi aslî yataklarına avdet ederek akmaya devâm etmesidir. O aslî yataklar ise bölgenin bütünleşmesi ve böylece sınırların önem kaybederek bir istikrar ve refah devrinin başlamasıdır.

Ben bu bakımdan Hükûmet’in birkaç yıldır bütün komşularımızla, ama en başda güney komşularımızla gerçekleştirmeğe uğraşdığı birleşme politikasını son derece isâbetli buluyorum. Türkiye bu bölgede bir tür “ortak pazar” kuruyor ki bunun zamanla bir “politik câmiâ”ya dönüşmesi şansı yüksek. Tıpkı Avrupa’da olduğu gibi.

İşte Sûriye’nin istikrârı bunun için bizim iç meselemiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi