LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Medya plaza değil kışla plaza!

Medya plaza değil kışla plaza!

- Lütfü Bey; başta Hürriyet, Sabah gibi medya gruplarının konuşlandığı medya plazalara 1995’te “kışla plaza” adını takmış ve “kışla plaza” dediğiniz medyanın sivilleşmesi için ilk kez siz bir kampanya başlatmıştınız. Şimdi ise Mehmet Ali Birand, bu medyanın Genelkurmay’ın talimatıyla yayıncılık yaptığını, medyanın genlerinde darbecilik olduğunu itiraf ediyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz onun bu itiraflarını?
- Holding medyasının konuşlandığı medya plazalara neden “kışla plaza” adını takmıştım? Önce bunu hatırlatmalıyım. Bu medya öyle bir hale gelmişti ki, adeta Genelkurmay başkanı medyanın genel yayın müdürü gibiydi! Bu medyanın yayın kurulu da kara, hava, deniz kuvvetleri komutanları ile jandarma genel komutanından oluşmuş gibiydi! Ve işte bu medyanın görünürdeki yöneticileri de talimatları uygulayan emir erleri gibiydi! Nitekim Mehmet Ali Birand, Ali Kırca’dan Ertuğrul Özkök’e kadar medya yöneticilerinin, Genelkurmay’ın “Yayınla” dediklerini yayınlayarak emir eri gibi davrandığını söylüyor şimdi. Espriyle karışık söylersek, medya yöneticileri, “Yazıişleri müdürüm, haber müdürüm, yazarlarım, muhabirlerim ile emir ve görüşlerinize hazırız paşam” der gibiydi! İşte, o nedenle bu medyanın konuşlandığı medya plazalar da benim deyimimle “kışla plaza” gibiydi! Ve işte, medyanın bu hale gelmesine, çürüyüp yozlaşmasına karşı ilk isyan hareketini başlatmam bu yüzdendi. Holding medyasının patronlarını, yöneticilerini karşıma almak, dışlanmak ve daha başka ağır bedeller ödemek pahasına da olsa bu isyan hareketini başlatmam bu yüzdendi. Düşüncem odur ki, medyanın saygınlık kazanması için güç odaklarına karşı dik durması ve bağımsız olması gerekir. Medyanın güçlü olması için güç odaklarının medyası olmaması gerekir. Medya ne asker ne de sivil güç odaklarının emir eri gibi hareket etmemelidir. Medya ne Genelkurmay başkanlarının ne başbakanların ne holding patronlarının emir ve komutasına girmemelidir. Çünkü güçlülerin medyası, halkın gözünde inandırıcılığını, saygınlığını yitirip güçsüzleştikçe güçsüzleşir. Öyleyse ya gücün medyası ya medyanın gücü; herkes yapsın tercihini!
“KAFAMA SIKARIM” DERKEN
PALAVRA SIKMIŞ!
- 12 Eylül 1980 darbesinin lideri Kenan Evren, savcıya verdiği ifadede darbeyi “Ordunun Cumhuriyeti kollama, koruma görevi” adına yaptıklarını söyleyerek kendisini savundu. Kenan Evren’in bu savunması hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Kenan Evren, 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını engelleyen Anayasa’nın geçici 15. maddesini de kaldıran referandum öncesinde “Eğer halk referandumda ‘evet’ der de geçici 15. maddeyi kaldırırsa, yargılanmayı beklemeden kafama sıkar, intihar ederim” demişti. Ancak halk referandumda “evet” deyip Anayasa’nın geçici 15. maddesini kaldırdığı halde Kenan Evren sözünü tutmadı, kafasına sıkmadı! Anlaşıldı ki Kenan Evren “Kafama sıkarım” derken palavra sıkmıştı! Şimdi gelelim Kenan Evren’in savcıya verdiği ifadede darbeyi “Ordunun Cumhuriyeti kollama, koruma görevi” adına yaptıklarını söyleyerek kendisini savunmasına. Neresinden baksanız “Ordunun Cumhuriyeti kollama, koruma görevi” denilen şey can sıkıyor. “Ordunun Cumhuriyeti kollama, koruma görevi” denilen şey en başta demokrasinin boğazını sıkıyor! Ve aslında “Ordunun Cumhuriyeti kollama, koruma görevi” denilen şey adına yapılan darbeler sadece ABD emperyalizminin Türkiye’deki çıkarlarını kollayıp koruyor. Unutmayalım ki ABD “Yap” dedi mi Türkiye’de darbe yapılıyor. Nitekim 12 Eylül darbesini yapan generaller için ABD yönetiminin, “Bizim oğlanlar darbe yaptı” diye sevindiği biliniyor. Türkiye’de ne zaman ki ABD emperyalizminin çıkarları tehlikeye giriyor, hemen darbeler devreye giriyor. Türkiye’de ne zaman ki kökü ABD’de olan vahşi kapitalist düzen tehlikeye giriyor, o zaman darbeler devreye giriyor. “Ordunun Cumhuriyeti kollama, koruma görevi” denilen şey, ABD emperyalizminin, vahşi kapitalizmin çıkarlarını kollama, koruma görevi sanki! Eğer “Cumhuriyeti kollama, koruma” diye bir görev olacaksa, bunun orduya değil halka ait olması gerekmez mi? Darbeler yapıp halkın iradesini de, halkın kendisini de katlederek Cumhuriyet korunabilir mi? Cumhuriyet korunacaksa, bunu en iyi koruyacak olan halkın kendisi değil mi? Öyleyse en kısa zamanda “Cumhuriyeti kollama, koruma görevi” ordudan alınıp halka verilmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi