Ben iyimserim

Ben iyimserim

CHP’nin Meclis’deki andiçme törenine katılmama karârını son zamanlarda alınmış en basîretsizce politik kararlardan biri olarak değerlendiriyorum. Zîrâ eğer ortada haksız bir durum varsa ve bunun düzeltilebileceği yer TBMM ise bu kurumu işlemez, en azından sakat hâle getirmekdeki mantığı anlamak zor. CHP başka bir metod arıyorsa bunun hangisi olduğunu ve “Egemenlik kayıdsız şartsız milletindir.” Prensibi karşısındaki tavrını da îzâh etmek mecbûriyetindedir.

Dünki yazımda Türkiye’nin politik örgütlenme tarzında bir hatâ olduğunu ve bu sistemin, problem çözme yerine yokdan problem yaratma biçiminde tezâhür etdiği yolundaki şübhelerimi dile getirmişdim. Seçimlerden sonra, ister kasden ister değil, bâzı milletvekilleriyle ilgili olarak baş gösteren problem buna iyi bir örnekdi. Şimdi bu problemi çözmek (!) üzere atılan adımın o problemi daha da içinden çıkılmaz hâle getirmesi ise benim
bu görüşümün maalesef yanlış olmadığına bir delil teşkîl ediyor. Muhâlefeti sırf hükûmetle didişmek, hattâ hırlaşmak olarak alan bir görüşün 2011 Yılı Türkiyesi’ni müsbet bir noktaya getiremeyeceğini artık bütün partilerin nihâyet anlaması zamânı gelmedi mi?

Benim nâçizâne kanaatim, CHP’nin ve (hiç ümîdim olmasa da) Kürd Bloku’nun derhâl Meclis çatısı altına toplanarak önce bu “cezâlı” milletvekilleri meselesini halletmesi ve akabinde yeni anayasa çalışmalarına başlaması gerektiği yolunda. Bu yeni anayasa, daha önce de defâlarca belirtdiğim üzere, kısa ve vâzıh olmalı, sâdece genel ve temel ilkeler ihtivâ etmeli ve kesinlikle teferruata girmemelidir. Bunun ardından, daha doğrusu buna paralel olarak yeni bir partiler ve seçim yasası hazırlanıp yürürlüğe sokulmalıdır. Bunun da derhâl yapılması, daha nasıl olsa vakit var diye bu iki meselenin ihmâl edilmesi ve sonra yumurta kapıya geldikden sonra yine eski berbad yasalarla yola devâm edilmesi tehlikesinden ötürü gereklidir.

Bence yeni partiler yasasının en önemli özelliği, katılımcı bir örgütlenmeyi mümkin kılması olmalıdır. Yâni parti tabanlarının yönetime katılma imkânına kavuşacağı daha demokratik bir karakter taşımasıdır.

Seçim yasasında ise benim eğilimim iki turlu dar bölge sisteminden yana. Buna göre ülke, Meclis’de kaç milletvekîli olacaksa o kadar seçim bölgesine ayrılmalı ve bu bölgelerde nüfûsun aşağı yukarı aynı seviyede olmasına dikkat edilmelidir. Yâni şimdiki gibi bir bölgede yirmi bin oyla seçilmek imkân dâhilindeyken başka bir bölgede iki yüz bin oy alma gereği gibi adâletsizliklere yer verilmemelidir. İlk turda her bölgeden en az yüzde 50 oy alan seçilmiş sayılır. Bu olmadıysa en çok oy alan iki aday ikinci turda yarışırlar. Benim tavsiye etdiğim usûl bu. Ama çoğunluk buna ne der, bilemem.

Bu iş hallolundukdan sonra sıra askerlerin ve yargının, öyle şimdiki gibi yarım yamalak değil, tam mânâsıyla kendi görev alanları içine itilmesine gelmelidir.

Türkiye vesâyet rejiminden kurtulmak üzere azımsanamayacak adımlar atmayı başardı. Zannedersem bu rejimle sıkı bağlantı içinde bulunan Kürd Problemi de aynı çerçeveye dâhil edilebilir.

Ben iyimserim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi