Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

TBMM sorunlu açıldı

TBMM sorunlu açıldı

TBMM sorunlu açıldı. CHP Meclis’e girmekle birlikte yemin etmedi. BDP bağlantılı “bağımsızlar” ise aynı saatlerde Diyarbakır’da (onlar “Amed” diyor) alternatif bir toplantı düzenlediler...
Muhayyel (hayal edilen) “Kürdistan”ın “başkent”i olarak “hayal” edilen bir şehirde böyle bir toplantı yapılması, Türkiye’nin bölünmesi için çaba gösteren çevreleri umutlandıracak kadar “vahim” bir olaydır ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez böyle bir şey yaşanmıştır.
Öte yandan geçici Başkan Oktay Ekşi’nin açış konuşması da ikinci “vahamet” tablosunu teşkil etmiştir. Bu konuşma neresinden bakılırsa bakılsın “arızalı” bir konuşmadır...
“Cumhuriyet tarihinde ilk kez 8 milletvekili milletin görevini yapmaktan mahrum. Bu durumu Meclis’in şerefli geçmişine hem de demokrasinin aykırı düştüğünü paylaşmak istiyorum.”
Bu cümlede “mahkûm” milletvekilleriyle “zanlı” olanlar bir birine karıştırılmıştır.
Aynı zamanda sorun üretenlerle (CHP ve BDP bağlantılı bağımsızlar) çözüm arayanlar (AK Parti) aynı kefeye konmuş, hatta sorun üreten taraf bu konuşma ile ödüllendirilmiştir.
Konuşmasının en “talihsiz” bölümünü ise “Kurucu Meclis”te görev almasından övünmesi ve 961 Anayasasından övgüyle söz etmesi teşkil etmektedir.
Oysa “Kurucu Meclis” bir darbe sürecinin eseridir. Üyeler millet tarafından değil, darbeciler tarafından belirlenmiştir.
Şu hale bakın: Bazıları bir terör örgütüyle bağlantılarından dolayı mahkumiyet aldığı, bazıları hakkında “darbe yapmak için örgütlenme” suçu işledikleri yolunda sağlam deliller bulunduğu (haklarındaki mahkeme kararında böyle bir cümle geçiyor) için milletvekilliği engellenen yahut tutukluluk hali kaldırılmayan 8 milletvekilinden dolayı millet iradesine ambargo konduğunu savunan Oktay Ekşi, millet iradesine bütünüyle el konduğu bir dönemde (27 Mayıs 1960) Kurucu Meclis üyeliği yapmayı acaba nasıl kabullenmiş, ondan yıllar sonra o görevi sebebiyle övünmeyi nasıl içine sindirmiştir?
Aslına bakarsanız, cunta kurup darbe yapmak suretiyle milli iradeyi çöpe atan, hukuk tarihimizin kara lekesi sayılan “Yassıada Mahkemesi”ni oluşturan, millet iradesini temsil edenlere “düşük-kuyruk” diyen, sonuçta milletin oylarıyla seçilmiş milletvekillerini zindanlara tıkayan, nihayet bir Başbakanla iki bakan asan 27 Mayıs darbesi sürecinde darbecilerin iradesiyle bir araya gelen “Kurucu Meclis”te yer almak övünülecek bir şey değil, utanılacak bir şeydir!
Öte yandan o “meclis”in yaptığı anayasa bazı “özgürlükçü” unsurlar ihtiva etmekle birlikte “askeri vesayet” dönemini açmış, “darbe”lere hukuki statü kazandırmıştır.
Bu yapısıyla 27 Mayıs’tan sonraki darbelere de zemin olmuştur.
Bu yüzden, öyle bir anayasa yapmakla övünen birinin demokrasi samimiyetinden kuşku duyulması kaçınılmazdır...
Zaten Ekşi’nin, yapılacak anayasanın temel çerçevesini çizmeye çalışırken “Yeni Anayasanın değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddelerine sahip çıkarak uzlaşı ile yapılmasını diliyorum. Ömrünü gazeteciliğe vermiş biri sıfatıyla iletişim basın özgürlüğüne güvence verilmesini istiyorum” demesi de “gerçek demokrasi”yi kavrayamadığını göstermektedir.
Ekşi hem “basın özgürlüğü” istiyor, hem de bazı maddelerin milletin temsilcileri tarafından değiştirilebilmesi şöyle dursun, hatta değişmesinin teklif dahi edilememesini ‘mevcut anayasada olduğu gibi) diliyor.
Böyle bir “demokrasi” sadece aynı zihniyetin yolcularına uyar, gerçek demokrasiye katiyen uymaz!
NOT: Önceki günkü yazımda, Fuzuli'nin meşhur "Su Kasidesi"ni, nasıl bir dalgınlık eseri ise, Fikret'e mal etmişim. Olacak şey değil! Aşırı dalgınlığımdan dolayı özür diliyorum. Uyaran okurlarıma da teşekkür ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi