Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Evliya Çelebi ameliyathanede

Evliya Çelebi ameliyathanede

Viyana gezisinde Evliya Çelebi'nin en çok ilgisini çeken tanık olduğu beyin ameliyatıdır. Bir asker başından vurulmuştur. Kurşun başında kalmıştır. Evliya Çelebi bu ameliyatı şöyle anlatır:

"Kefereyi ipek kumaş serili bir sedir üzerine yatırdılar. Amma başı Adana kabağı gibi, gözleri Mardin eğriği gibi, burnu Mora patlıcanı gibi tamamen şişmiş. Hemen hekimbaşı bütün kefereleri dışarı kovup bir yardımcısı ve habir bir sıcak, camlı odada kaldık. Yaralıya bir fincan safran gibi bir su içirince kefere kendinden geçip bayıldı. Hekim oda içinde bir mangal ateş yakıp bir köşede koydu."

Yardımcısı yaralıyı kucağına alır. Hekim yaralının başının etrafında takke kenarı olacak yerin etrafına dizge bağı gibi bir tasma kayış bağlar. Keskin bir usturayı eline alıp yaralının önünde oturur ve iki kulağına kadar adamın başının derisini çizer. Sağ kulağının yanında deriyi kaldırıp birazcık yüzünce kafa kemiği bembeyaz ortaya çıkar. Ancak bu sırada bir damla bile kan akmamıştır. Hekim, yaralının şakağından kafayı delerek demir bir mengene sokup burdukça kafa derisi çizilen yerden takke gibi kafatası kalkmaya başlar.

*

Kafatasını açan hekim Evliya Çelebi'yi yanına çağırır ve kurşunu gösterir. Bu sırada yaralının beyni de görünmektedir. Eviya Çelebi ağzını ve burnunu makramesiyle kapatarak yaralının başına yaklaşır ve kafatasını, beyni inceler. Evliya Çelebi gördüklerini şöyle anlatıyor:

"Beyni yanında tüfeng kurşumu kâğıdıyla durur. Meğer beş dirhem çakmaklı tüfeng kurşumu imiş. Beyninin zarı yanında durup kırmızı kan ile bulanıp durur... İnsan beynisi kafa içinde güya tavuk yumurtasından yavrusu henüz çıkmış gibi, bir kuş yavrusu gibi büzülmüş başı ve gözleri ve burnu ve kanatları ile büzülmüş durur."

Hekimbaşı, Evliya Çelebi'ye neden ağzını burnunu makrameyle kapattığını sorar. Evliya Çelebi'nin yanıtı çok ilgi çekicidir:

"Belki bakarken ya aksıram ya öksürüp nefes alıp verirken herifin kellesi içre rüzgâr girmesin diyü ağzım ve burnum kapadım" diye söyleyince cerrah Evliya'nın bu düşüncesine olan takdirini şöyle belirtir:

"Aferin, mübarek ol... Sen bu bilimle uğraşsan usta ve uzman bir cerrah olurdun" der.

*

Bu konuşmalardan, ameliyatlarda hastanın mikrop kapma tehlikesine karşı cerrahların maske kullanması uygulamasının o dönemde henüz bulunmadığını anlıyoruz. Ameliyatı yapan cerrah böyle bir önleme gerek görmezken Evliya Çelebi'nin ağzını ve burnunu mendille kapaması, cerrahların nasıl davranması konusunda örnek oluşturuyor. Ameliyatlarda maske takma uygulaması birkaç yüzyıl sonra başlayacakken Evliya Çelebi ameliyata girecek kişilerin nasıl davranması konusunda daha 17. yüzyılda örnek bir tutum sergiliyor.

Evliya Çelebi, beyin ameliyatını bitiren cerrahın yaralının kafasındaki kesiği de karıncalara ısırtarak diktiğini anlatır.

*

Bir diş hekimi ise Evliya Çelebi'nin kırık olan üç dişini olağanüstü bir yöntemle tedavi eder. Sabaha kadar dişlerinin Nahçıvan demirine döndüğünü, fındık ve ceviz kırabilecek hâle geldiğini yazan Evliya Çelebi bu usta diş hekiminin yüz altın karşılığında bu işin sırrını öğretmek istediğini yazmaktadır. Evliya Çelebi, cimriliğinin tuttuğunu, elli altın teklif ettiğini, hekimin bunu kabul etmediğini belirtir. Ancak sonradan çok pişman olacak ve "Meğer bin altın verip öğrenmeli bir ibretlik marifet imiş" diyecektir.

*

Şükrü Halûk Akalın'ın "Seyyâh-ı Âlem Evliya Çelebi" adlı kitabı Türk Dil Kurumu Yayınları arasından yayınlandı.

Gravür, minyatür, harita ve belgelerle sunulan eserin, Evliya Çelebi yılında yayınlanmış olmasına da dikkat çekmek gerekir. Şüphesiz bunun özel bir anlamı var.

Aynı şekilde 2011'in "Evliya Çelebi yılı" ilan edilmesine rağmen, bizim etkinlik konusunda zayıf kalışımızın da...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi