Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Savulun savruluyoruz!

Savulun savruluyoruz!

“Bir zamanlar Kemalistlerin üstlenmiş olduğu örtülü kadının giyimini belirleme halinin aynı, dindar kesime sirayet etmiş durumda. Açık kadına üstenci ve küçümser bir dille nasıl giyinmesi gerektiğini dikte etmeye yüreği yetmeyenler (yetmesin de zaten), örtülü kadını, yedeklerindeki ‘dil’ raketleriyle o duvardan bu duvara vurulacak bir pinpon topuna dönüştürmüş durumda” demekte çok haklı, Özlem Albayrak Hanımefendi...

Ne zamandır yazmayı düşündüğüm “sorgulama” ve “algılama” içerikli bu yazı birkaç gün önce Yeni Şafak’ta yayınlandı. Madem ki Özlem Hanım yazdı, benden “sakıt” oldu. Artık sadece katkıda bulunabilirim, “gayr-i min haddin.”


Gerçek şu ki, hepimiz “bozulma” sürecinin çocuklarıyız. Dindar Müslümanlar olarak dünyevileştiğimiz de tartışma götürmez bir gerçek. Eskiden yoklukla, fakirlikle, baskıyla, zindanla imtihan olunmuştuk, şimdi varlıkla, makamla, iktidarla imtihan ediliyoruz. Bu ilkinden daha zorlu bir imtihandır...


Hani Âlişan Efendimiz, savaşların bittiği demde “Asıl büyük savaş şimdi başlıyor” diyerek, insanın en büyük cihadının kendi nefsiyle cihad olduğunu vurgulamıştı ya, işte tam o hesap.


Malum: Devr-i Saâdet Müslümanları da, tıpkı bizim gibi, önce yoklukla, yoksullukla imtihan edilmiş, sonra kendilerine şan-şöhret ve devlet verilmişti.


Bunu taşıyamayanlar o gün de olmuştu, bugün de var: Tabii o gün çok daha azdı, bugün alabildiğine arttı.


Elhasıl sevgili dostlarım, imtihan her çağda var: Zaten hayatın tümü bir imtihanlar silsilesinden ibaret değil midir?


Ama galiba imtihanların en zorlusunu biz şimdilerde yaşıyoruz: Servetle, şöhretle, güçle, iktidarla imtihandayız!


Bakar mısınız, Müslümanlığımız içimizden dışımıza çıkıp dilimize düştü? Vaktiyle “kıraathane”ye çekine çekine girenler, “Cafe”lerin buğulu penceresinden sokağa bakıp “tesettürlü” taifenin “tesettür” anlayışı üstüne ahkâm kesiyor.


Eskiden geldiği yere (toprağa) bakıp “toprak gibi” olma hükmünü tefekkür eden dindar erkeklerimizin gözleri artık “velfecri” okuyor. Eskiden boynu bükük dolaşanlar çoktan kafayı dikmiş “Küçük dağlar benden sorulur” havasında, kendine itirazsız “itaat” edecek “mürit”ler arıyor...


Belediye otobüsünde oturacak yer bulduğunda mutlu olanlar, görkemli ciplerin arka koltuğuna kurulup özel şoförlerine talimat yağdırıyorlar...


“Çok görenin gözü çıksın!” tamam da, “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” özdeyişindeki duruma da düşmemek lâzım...


Bozulmadan sadece kadınları sorumlu tutmamak lâzım...


Giderek sekülerleşen şu âlemde yalnızca kadınların kıyafetlerini tartışmak ve bundan dolayı onları suçlamak pek âdil bir yaklaşım gibi gelmiyor bana da...


Meselâ, dindar erkeklerimize musallat olan gururu neden konuşmuyoruz hiç?.. (Bu konuda birkaç yazı yazdığımı hatırlıyorum).


“Sonradan görme”lik yüzünden bir türlü uyum sağlayamadığımız “marka” kıyafetlerimizin içinde “huzurlu” görünmek hususunda sarf ettiğimiz gülünç çabayı neden sorgulamıyoruz?..


Çocuklarımızın savrulmasından birinci derecede sorumlu olduğumuz halde (babalar olarak) bunu bile kadınların (annelerin) hanesine eksi puan olarak kaydetmemizdeki insafsızlığı neden hiç gündeme getirmiyoruz?..


Ve daha pek çok şey...


Bir savrulma olduğu kesin!..


Ama bu sadece kadın cephesinde değil, tüm cephelerdedir...


Topyekün savruluyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi