Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Kültür merkezleri

Kültür merkezleri

Üniversite yıllarımızda kültürel etkinlikler şimdiki gibi yaygın değildi ve geniş salonlarda yapılmıyordu. Genellikle derneklerin sınırlı imkânlarla, küçücük alanlarda gerçekleştirdikleri konferanslara ve anma günlerine giderdik. O yıllarda yabancı kültür merkezlerini de takip ediyorduk. Almancamı ilerletmek için Goethe Enstitüsü’nün kurslarına yazılmıştım. Bu vesileyle enstitünün ve Alman Kültür Merkezi’nin kültürel etkinliklerinden haberimiz oluyordu. Ara sıra Fransız Kültür Merkezi’ne de takılıyorduk. Bir de, sinemaya meraklı olduğum için, özellikle sanatsal değeri bakımından klasikleşmiş filmlerin gösterildiği günlerde Türk Sinema Tek Derneği’ne giderdim.

İşin doğrusu yabancıların kültürlerine verdikleri değere, yetkinliklerine, ciddiyetlerine imrenirdim. Çünkü o yıllarda devletimiz tarafından desteklenen ve isimlerinin başında Türk ibaresi bulunan yurtdışındaki kültür merkezlerimiz, Türk kültürünün tarihi derinliklerinden habersiz, kültürel kodlarımıza yabancı belli bir çevreye yer ayarlayan kurumlar konumundaydı. Tabii Dışişleri Bakanlığımızın, elçiliklerimizin, kültür ataşeliklerimizin durumu da bundan pek farklı değildi. Ne yazık ki devletin sağladığı imkânları turistik seyahat hafifliğiyle algılayan dar zihniyetler ülkemize çok mesafeler kaybettirdiler.


Çok şükür, artık resmi ideolojinin geçmişi inkâr politikası gerilerde kaldı. Buna karşı oluşan etki-tepki sertlikleri de giderek yerini tahlil etme, anlamaya çalışma, taşları yerine oturtma arayışlarına bıraktı. Geleceğe uzanan köprülerin ve dünya ile ilişkilerin sağlamlığının, geçmişin zengin birikimleri üzerine kurulacağı görüşü artık siyaset dünyasında da kabul görüyor. Kültürün kuşatıcılığının farkında olan ve gelişmeyi salt matematik hesaplara bağlamayan plân ve projeler yapılıyor.


Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) ile Yunus Emre Enstitüsü ve Yunus Emre Vakfı, bu anlayışın somutlaştığı kurumlar olarak devlet politikasının içerisinde yer aldı. Devlet bu kuruluşlara büyük paralar akıttı. TİKA, meselâ Orhun Abideleri’nin ortaya çıkarılmasında zor ve zahmetli çalışmalar yaptı. Medyada çok fazla yer verilmedi, ama gerçekten büyük işlerdi. Kurum, yanlışları ve doğrularıyla yeterince tecrübeye ve kurumsal hafızaya sahip oldu. İnşallah daha başarılı hizmetlere yol açmak için, yönetimden sorumlu olanlar, içerisinde bütün bir milletin hakkı olan bu emaneti, zihniyet kadrolaşmasına, bizim adamlarımız kolonisi kurma yanlışına düşmeden, sahiplenirler.


Kültürümüzün sembol şahsiyeti Yunus Emre’nin isminin verildiği enstitü ve vakfın çalışmalarını da bütünüyle takip edemesek de gidip yerinde gören dostlardan güzel işler yapıldığını işitiyoruz.


Bu kuruluşların kadrolarını liyakat anlayışı ile oluşturmaları emaneti ehline teslim etme geleneğinin devlet katında yeniden itibar görmesine vesile olacaktır. Vakıf, Türkçe öğretmeyi TÖMER’e bırakıp kültürümüzü yeniden evrensel boyutlara taşıyacak, ilimde, sanatta ve fikirde medeniyet tasavvuru oluşturacak çalışmaların yolunu açmalıdır. Devlet imkânları esirgemiyor, bu imkânları millet adına en iyi şekilde değerlendirmek de emaneti yüklenenlere düşüyor. Geçmiş dönemlerin tecrübelerinden ehliyetsiz insanlarla yol alınamayacağını öğrendik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi