Yeni dönem ve İlker Başbuğ

Yeni dönem ve İlker Başbuğ

Harp Akademileri Komutanlığı tarafından İstanbul’da düzenlenen ‘Ortadoğu: Belirsizlikler İçindeki Geleceği ve Güvenlik Sorunları’ konulu uluslararası sempozyumda, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un açıklamalarını dikkat çekici buldum.

Başbuğ’un ilk işaret ettiği nokta, güvenlik açısından Türkiye’nin birinci önceliğinin Irak sınırı olması. Bu noktada terörle mücadele konusunda verilen mücadelenin ‘her alanda güçlü biçimde sürdürüldüğü’nü vurguluyor.

Siyasette yaşanan bazı gerginlikler ve özellikle kapatma davasının getirdiği atmosfer, bazı gelişmeleri sağlıklı değerlendirmenin önünü kesiyor. Daha önce de vurguladık. Terörle mücadele başta olmak üzere, Irak ve bölge politikaları üzerinde ciddi bir görüş birliği var. Hükümetle devletin farklı kurumları arasındaki bu uyumdan söz etmek, pek çok kesimin işine gelmiyor.

İki noktaya daha işaret edelim.

Birincisi, İlker Başbuğ’un TRT’den Kürtçe yayın yapılmasıyla ilgili soruya verdiği cevap önemli. ‘Bazı yayınlar var. Ben söylemeyeyim biliyorsunuz. Onların çok büyük etkisi var. Eğer onların etkisini kırarsa elbette yararı olur.’ Bu değerlendirme, tıpkı yukarıda söylediğim gibi kritik konularda alınan kararların, bir ‘devlet politikası’ olarak şekillendiğini gösteriyor.

İkincisi, yine gazetecilerin ‘İran ile işbirliği yapıyor musunuz?’ şeklindeki sorusuna Başbuğ’un verdiği cevap: ‘İran ile istihbarat işbirliği yapıyoruz. Konuşuyoruz, planlıyoruz.’

Bu cevap da aynı ölçüde bir ‘devlet politikası’na ve görüş birliğine işaret ediyor.

Olağanüstü bir gelişme ortaya çıkmazsa İlker Başbuğ, 2008’in ortalarında Genelkurmay Başkanı olacak. Söylediklerini bu gözle okumakta yarar var. Ayrıca gerek Kürtçe yayın, gerekse İran konusunda söyledikleri yakın gelecekle ilgili doğru ve önemli okumalar olarak değerlendirilebilir.

2008 Ağustos sonrası Türkiye ve bölgemiz önemli gelişmelere sahne olacak. Konuşmak için erken mi bilmiyorum. Ancak İlker Başbuğ’un tarzının, yeni dönemin ruhuna uygun olduğunu söylemek mümkün.

Kamuoyunun önüne sert ve çatışmacı bir üslupla çıkan ya da öyle olması beklenen komutan modeline uymuyor Başbuğ. Yeni dönemde şaşırtıcı ve beklenmedik yorumlarla ve entellektüel yönü güçlü bakış açılarıyla onu sahnede göreceğiz.

Yeni dönem siyasetinin kodlarını biraz da buradan okumak farklı bakış açıları getirebilir.


İran’a saldırı an meselesi mi?


Debkafile, malum Mossad’a yakın olarak bilinen bir internet sitesi.

Burada yayınlanan son habere göre Bush yönetimi İran’a yönelik bir saldırıya hazırlanıyor. Bu saldırı İran Devrim Muhafızları’na yönelik ve sınırlı ölçekte planlanıyor ve daha da önemlisi İran yönetimi bu durumdan haberdar.

Böyle bir saldırı gerçekleşir mi, ihtimal ne kadar güçlü bunu tartışmak o kadar kolay değil. Ama öyle anlaşılıyor ki Bush yönetimi böyle bir hamle için ciddi bir arayış içinde. çünkü bir sonraki Amerikan yönetimine bırakılacak ‘kriz mirası’nı, böyle bir saldırıyla şekillendirebilir.

Saldırının Devrim Muhafazları’na yönelik olarak planlanması kuşkusuz sembolik anlamlar taşıyor. Bu bir anlamda ABD yönetiminin ‘İran’da neyi değiştirmek istediği’nin ifadesi. Yani, ‘İran’ı ya da İran halkını değil, oradaki rejimi değiştirmek istiyorum’ mesajı veriliyor.

Gerçekten çok sıcak günler bekliyor bölgemizi. Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın ABD ziyareti bu yönüyle de çok dikkat çekici.


Diyarbakır, CHP ve Baykal


önder Sav’la birlikte başlayan tartışma CHP’yi çok hırpaladı. Partinin genel sekreteri olması bir yana, inatla ve ısrarla söylediği sözlerin savunulması, hele Onur öymen tecrübesinde bir ismin işi ‘önder Sav devlet adamıdır’ noktasına taşıması işi tamamen rayından çıkardı.

Gecikmiş olsa da CHP liderinin Diyarbakır’da söyledikleri önemlidir. Keşke bu sözleri biraz daha erken ve tartışmalar büyümeden söyleyebilseydi.

Söyleyemiyor. çünkü CHP siyaseti, AK Parti’yi köşeye sıkıştırmak, onun siyaset alanını farklı araçlarla daraltmak üzerine kurguluyor. Böyle olunca da attığı yanlış adımlardan dönmesi güç hale geliyor.

CHP’nin neredeyse tüm refleksleri, toplumun değerlerinin aleyhine ortaya çıkıyor. Sadece din konusunda değil, ekonomiden dış politikaya kadar her alanda geriye düşen bir siyasi parti olarak sahnede duruyor.

Diyarbakır’da GAP konusunda verdiği mesajlar ve ‘kimse kimsenin kutsalına hakaret edemez’ çizgisi, yeni dönem için bir umut ışığı mıdır? Yoksa yükselen ve her geçen gün CHP’yi yıpratan tansiyonu düşürmek için taktik bir hamle midir, bilmiyoruz.

Umarız, olup biten herkesin kendisini gözden geçirmesine vesile olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi