Ersoy Dede

Ersoy Dede

Televizyondaki tehlike

Televizyondaki tehlike

Önce çocuklarımızı bekleyen, ama asıl olarak bizi hedef alan tehditten söz edeceğiz bugün biraz.

Aslına bakarsanız sadece bugün değil.. Yarın ve takip eden günlerde de devam eden, medya kaynaklı tehlikelere dikkat çekelim istiyorum. Bugün “subliminal mesaj”ı açıklayacağız. Masum gibi görünen çizgi filmlerin ya da kadınları ve çocukları ekran başına zımbalayan dizilerin aslında neye ya da kime hizmet ettiğini sorgulayacağız. Çok basit aslında. Televizyon endüstrisindeki herkes bilir subliminal mesajı. Ama kimse anlatmaz. Geçenlerde bir televizyonda gazeteci Sefer Darıcı’yı gördüm. Ömrünü bu ahlaksızlığa adayan meslektaşım bazı örnekleri ifşa etme Don Kişot’luğunu gösterdi. Muhtemelen artık hiçbir tv kanalında iş bulamayacak. (şaka elbette. Böyle dürüst gazetecilere ihtiyacımız var.)
*
Gelin önce size subliminal mesajı bir anlatayım. Bilim insanları ortaya koymuşlar ki, beynimiz kulağımızın duymadığı bazı sesleri işitebiliyor. Bir tür “iyi duyma hali” değildir yalnız bu.. Duymasa da algılama diyelim buna.. “Subliminal mesaj” kelime anlamı olarak “bilinçaltına gönderilen mesaj” demektir ama işin gerçeği mesaj doğrudan bilince gönderilir.. (çok teknik bir mesele ama bilinçaltı değildir mesajı algılayan. Bunu söylesek kâfi sanırım).. Gizli mesaj göndermenin pek çok yolu vardır. İşitsel subliminal mesajlara yarın değineceğiz.. Hem de bu yolla gençlerimizin nasıl İslamiyet’ten uzaklaştırıldıklarına, nasıl bağımlı hale getirildiklerine ve kapitalist-emperyalist ülkelerin nasıl tutsağı olduklarını yarın anlatacağım size.. Bugün ise görsel subliminal mesaj üzerinde duracağız daha ziyade.. En basit anlatımla söylemek gerekirse, ekrana, saniyeden de daha kısa süre için bir obje ya da yazı gelir ve kaybolur.. O kadar hızlı geçer ki bu yazı ya da obje, göz görmez ama bilinç algılar. Hem de bir tür emir gibi algılar.. İletişimciler bununla ilgili ilk kaydın bir sinema salonu işletmecisi tarafından, perdeye ara ara yansıtılan; “acıktıysanız mısır yiyin” mesajı olduğunu söylüyor.. Filmin ortalarında alakasız yerlerde çıkan bu yazının, mısır satışlarını iki katına çıkardığı deneyimlenmiş.. Sonra ise devler bu metodu kullanarak marka bilinirliği ve satışlar üzerinde direkt kullanmaya başlamış.. Yani bir tür reklam yöntemi olarak kullanılmış.. Hâlâ da bu amaçla (yasak olmasına rağmen) kullanılıyor.. Ama benim eleştirdiğim reklam amaçlı olarak kullanılması değil. O da ahlaksızca bir iş şüphesiz ama bu yolla başka emeller peşindeler.. Bizim kültür kodlarımızla oynamanın, bizi inançlarımızdan uzaklaştırmanın, değerlerimizi karalamanın, yeni bir kimlik dayatmanın derdindeler. Subliminal mesaj çalışmasında bunun kimi yazılar yoluyla ya da çeşitli masonik yapıların logolarının (örneğin tek göz gibi, gönye-pergel gibi, ya da satanistlerin yıldızı gibi) belirip kaybolması şeklinde yedirildiğini biliyoruz. Çok masum bir karakterin bambaşka bir mesaj vermek üzere kodlandığını görüyoruz. Üstelik de en popüler yapımlarda.. Portekizli bir rahibin, kilisede vaaz verirken, Disney’in nasıl eşcinselliği alttan alta pompaladığını ve övdüğünü anlatan videosunu internette bulabilirsiniz. Ya da “Küçük Deniz Kızı” filminin afişinde gizlenmiş halde bulunan cinsel organı.. Veya Pacohontas filmindeki satanist obje ve amblemleri.. Daha, sinema endüstrisi yoluyla kilise propagandasına girmiyorum bile.. Ki o tamamen açıktan yapılan bir çalışma.. her pazar anneleriyle kiliseye giden, başı derde girdiğinde haç çıkaran çocuklar.. Televizyona kızmayın. Sadece çocuklarınızın başında durun.. Yarın size öyle bir şey anlatacağım ki geç kaldığınızı düşünüp korkacaksınız. Çocuklarınızın kulaklarındaki düşmanı, canavarı anlatacağım size.. Anlatmazsam vebal altında kalırım. Öğrendim madem, anlatacağım. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi