İttihatçılık Fransa’ya karşı başka, CHP’ye karşı başka bir şey!

İttihatçılık Fransa’ya karşı başka, CHP’ye karşı başka bir şey!

Türkiye askeri vesayet ve toplum mühendisliği kavramlarıyla 1908’de tanıştı ve bu hastalığın sendromlarını yaşamaya hala devam ediyor.

İttihatçılık, çok uluslu, çok inançlı bir imparatorluktan Türkçülük çıkarmaya çalışan ve sonuçta koca Osmanlı’yı çökerten bir anlayışın adıydı.

Cumhuriyet rejimini de bu ideolojinin destekçileri kurdu, bu yüzden İttihatçılar’ın eylemlerini sorgulamaktan özenle kaçındı.

Kendinize bir sorun, Türkiye Ermeni politikasında çok haklıysa, Asala cinayetleri başlayana kadar kendi toplumunu bu konuda neden aydınlatma ihtiyacı duymadı, 1915’i özenle yok saydı?

İttihatçılık insanlık dışı politikalarını gayri-müslimlere karşı aynen sürdürdüğü gibi, hayalindeki bireyi yaratmak uğruna müslümanlara da büyük acılar yaşattı.

İnsanları şapka devriminden hoşlanmadıkları için astı, Dersim’de mağaralarda sığınmış insanları kadın-çocuk demeden gazla zehirleyip öldürdü.

Ve bugünün CHP’si bu anlayışın açık bir devamı.

Erdoğan’ın deyişiyle onlar “Bedelli İttihatçı.”

Gerçeği söylemek gerekirse, Türkiye’nin bu çizgi dışında kalan tek partisi AK Parti demek doğrudur.

Özetle, Erdoğan’ın dünkü grup toplantısında çok güzel dile getirdiği bir biçimde İttihatçılık ve CHP özdeştir ve ortak noktaları tepeden inmeciliktir.

Ancak burada işler çatallaşıyor.

Kendi inanç ve kökeninden gelen insanları bile inancı veya giyim-kuşam tarzı nedeniyle cezalandıran, darağaçlarında sallandırıp cezaevlerinde süründüren bir anlayışın Ermenilere karşı herhangi bir yanlış yapmış olma ihtimalini niye kabul etmiyoruz..

Dersim’de aldığımız tavrı 1915’le ilgili olarak almayıp neden Sarkozy gibi çapsız bir siyasetçinin bu konuda ahkam kesmesine izin veriyoruz?

Konu müslümanlar olunca İttihatçı karşıtı, Hıristiyanlar olunca İttihatçı mı oluyoruz?

Bu açıkça bir çifte standart.

Hrant Dink’i ölüme götüren süreç de bu çifte standartla işlenmişti.

Enver-Talat ve Cemal üçlüsü sadece bu ülkenin müslüman tebasına kötülük etmedi, Ermenileri’nin de kökünü kuruttu.

Ne adına yaparlarsa yapsınlar, yaptıkları insanlık suçuydu, bugün de öyle.

İstiklal Mahkemesi kararları ile Ermeni Tehciri kararı ve uygulamalarını kıyaslarsanız, birincisi sudan çıkmış ak kaşık kalır.

Tarihi olayları ayrı kompartımanlara koyup yargılamak mümkün değil ne yazık ki.

Naziler suçlarını sadece Yahudilere karşı işlemediler, komünist, sosyalist, dindar Almanları da hedef aldılar.

Almanya bu gerçekle yüzleşti ve kabul etti.

Türkiye şu andaki politikasıyla, bir çetenin kendi halkına yönelik suçlarını sorgulayan ama farklı inançtan insanlara yönelik suçlarına toz kondurmayan bir tavır içinde.

Bu, yanlış ve sürdürülebilir bir tavır değil.

Fransa, Amerika, İsviçre parlamentolarının kararlarını bırakalım, kendi vicdanımıza kulak verip nihai kararımızı verelim: Bu İttihatçılık iyi midir, kötü müdür; doğru mudur, yanlış mıdır?

Sosyetik semtin Ergenekoncuları

Soruşturma başladığında Kerinçsiz’e salon adamı dediler.

Bu yetmedi, “gazetecilerin, akademisyenlerin bu davada ne işi var” dediler.

Mehmet Haberal’a kefil oldular.

Davaya sahip çıkan herkese bir iftira attılar, açıktan hedef aldılar.

Baktılar ki işler istedikleri gibi gitmiyor, çetelerinin reisi abileri görevinden oldu, çetesi dağıldı, hemen yeni ortama uyum sağladılar.

Müstear isimle yazdıkları karanlık odaların çökertildiğini görünce, hukuka sahip çıkar gibi sahip çıkmaya başladılar odaların sahiplerine.

Herkes kendine göre tavır almaya başladı.

Herkesi koruyacak bir cemaat varmış, onları da koruyan çıktı.

Şimdi “Ahmet, Nedim iyi, Kerinçsiz kötü” demeye başladılar.

Yakında “Gazozuma ilaç koymuşlardı” derse şaşırmayın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi