Geleceğe taşınan kadın: Hz. Hâcer
Ne zaman içim içime tıkansa, hatırladığım, hatırlayıp güçlendiğim bir isim var: Hazret-i Hâcer...
Öncelikle o, Hazret-i İbrahimin (tüm peygamberlere selâm olsun) kabul olmuş duasıydı. Hazret-i İbrahim ilerlemiş yaşında onunla evlenmiş, bu evliliğin meyvesi olarak da Hz. İsmail ihsan edilmişti.
Başlangıçta bu evliliğe rıza gösteren ilk eşi Sara, zaman içinde, son derece kadınca duygularla Hz. Hâceri kıskanmaya başladı...
Ve oğlu ile birlikte Hz. Hâceri uzaklara götürmesi konusunda Hz. İbrahime baskı uyguladı.
Dünya herkes için imtihan salonu, hayat herkes için imtihandır.
Hz. İbrahim, Saranın arzusu istikametinde vahiy de alınca, ikinci karısıyla küçük oğlunu yanına alarak Mekkeye gitti. Biricik oğlu ile karısını, o tarihte kuş uçmaz, kervan geçmez denebilecek kadar ıssız, gözden ırak, dört bir yanı dağlarla çevrili, ürkütücü bir çölde bırakıp Filistine döndü.
Şartlar ve sebepler perspektifinden, yahut salt mantık penceresinden bakıldığında görülen tek tablo, tam bir dehşet tablosudur: Ana-oğul birkaç gün içinde, açlıktan ve susuzluktan öleceklerdir!..
Bir ara Hz. Hacerin gözü Safâ Tepesine takıldı; tepenin yamacında bir ırmak akıyordu (serap). Sevinçle kalkıp ırmağa doğru koştu. Fakat yaklaştıkça ırmaktan eser olmadığını gördü. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı.
Umutsuzluk içinde bakınırken, bu kez gözleri Merve Tepesine ilişti: Her tarafın dalga dalga kabaran sularla dolu olduğunu gördü. Safâdan Merveye koştu. Ne yazık ki, bu da bir seraptı. Her yer kum ve taştan ibaretti.
Yine de Hz. Hacer umut koşusunu yedi kez tekrarladı...
Nihayet su bulmaktan umudunu kesti. Hayal kırıklığı için yorgun-argın İsmailin yanına döndü. Oğlunu bıraktığı yere vardığında, gözlerine inanamadı: Çölde en olmaz şey olmuş, Küçük İsmailin ayaklarını vurduğu yerden zemzem fışkırmaya başlamıştı...
Fark etti ki, tüm olumsuz şartlar değişebilir: Yeter ki insan, şartları değiştirmeye kadir olana teslim olsun ve bu uğurda elinden geleni yapsın.
Nuriye Çeleğen, Aşk-ı Sükûn (Nesil Yayınları, 0212 551 32 25) isimli eseriyle, işte bu muhteşem Kuranî kıssayı, edebi ve estetik kaygılarla harmanlayarak hisseye dönüştürdü.
İnsanı bazen çarpan, bazen sarsan, bazen ürperten, bazen titreten, bazen gülümseten, bazen de kendinden alıp sonsuzluğa taşıyan cümlelerle Hz. Hâceri anlattı...
Hacerde sadece Haceri değil, onun şahsında kadını, anneyi, teslimiyeti, rızayı, umudu, aşkı, İbrahimi, Sareyi, kısacası tüm dünyayı, öncesi ve sonrasıyla tüm hayatı gördük...
Fark ettim ki, Kuranî kıssalar, düz anlatımla sunulduğunda ibret, sanatçı duyarlılığıyla harmanlandığında lezzet oluyor.
Çeleğen, Kuran-ı bütün tazeliği ve çarpıcılığıyla günümüze taşıdı. Yaşanmış bir hayatı yaşanabilir bir hayata dönüştürdü.
Bunu şiirsel üslubu, kadın duyarlılığı, duygusal yaklaşımı ve estetik kaygılarıyla başardı.
Sonuçta ortaya, ne zamandır okumak istediğim çapta bir eser çıktı...
Bana da, yüreğine ve emeğine sağlık demekten başka söz bırakmadı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.