Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Suriye son durak

Suriye son durak

“Devrim” yapılmakta olduğu iddia olunan Suriye için BM Güvenlik Konseyi’nden destek kararı çıkarmak birileri için niye bu kadar hayatidir?
Bizim bildiğimiz devrimler, uluslararası emperyalist kurumların himmetinden bağımsız cereyan eden siyasi hareketlerdir.
Yok eğer Suriye’de görüldüğü gibi bu hareket emperyalist kurumlara bağımlı ise onun adı devrim değil, karşı-devrim'dir.
Bunun da mucitleri 1917'den sonra Bolşevik İhtilali’ni boğmak için Rusya'da Beyaz Ordu'yu kurdurtan İngiltere ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra değişik tarihlerde Küba'da, Çin'de, Şili'de, İspanya'da, İran'da, Nepal'de, Peru'da, Venezuela'da ve daha onlarca ülkede karşı-devrim tezgahlayan ABD'dir.
Emperyalizm bu ülkelerden kiminde amacına ulaştı, kiminde ise yürürlüğe koymaya kalktığı kepazeliğinin içinde boğuldu.
Batılı Haçlı ittifakın kirli tertiplerinin son halkası Libya oldu, şimdi sıraya Suriye’yi aldılar. Suriye’yi düşürmeyi başardıkları taktirde sıra Türkiye’ye, İran’a gelecek. Üstelik Suriye sonrasında bir direnişten, alternatif bir siyasi kaderden ve bu yönde bir ihtimalden bahsetmek dahi abes olacak.
Zira Suriye’nin düşüşü, 20. yüzyıl boyunca kümülatif biçimde devam eden İslamcı cereyanın en esaslı imtihanı kaybedip kafir düşmanlarıyla ittifakta karar kılması ve böylece hayatın bütün sahalarında kesin mağlubiyetini ilan etmesi anlamına gelecek ki bu eşikten sonra ne fikri planda, ne sanatta, ne askeri ve siyasi platformlarda varlığının esamisi dahi okunmayacak.
Zaten yıllardır “kaynaklara dönüş” söyleminin sahipleri, kimi şahsiyetli direniş örgütlerinin ve milli siyasi organizasyonların başına getirdikleri kişiliksiz “küresel” sıfatıyla bu hareketlerin durdukları basamakları işgal edip, sureti haktan gözükerek eklektik, kısır ve cahil okuma biçimlerini sinsice örtbas ettirdiler. Fakat şimdi Haçlı istilasının yol açtığı elverişli ortamda sakladıkları mızrağı çuvalından çıkardılar. Bir Harici kabalığı ve pervasızlığıyla İslam kültür ve medeniyetine, askeri ve siyasi geleneklerine, göz kamaştırıcı hikmet ve estetiğine gelişigüzel saplamaktalar.

Eğer ABD ve İsrail başarırsa, bahsi edilen bu çevreler de bir seremoni kütlesinden ve iskeletten başka bir şey olmayan Budizme dönüştürülmüş yeni bir kurgu-dinin müntesipleri olarak boy gösterecekler. Zaten kimi önderlerinin şimdiden kendilerine “Rum Müslüman”, “Ermeni Müslüman” şeklinde toprak ve kültür dışında kökenler bulmak suretiyle ikbal vadeden güvenli gâvur limanlarına demir attıklarını izliyoruz.

Bir zamanlar eleştirdikleri dinlerarası diyalog tezlerinin yeni kurşun askerleri olarak, akıllarınca birtakım fıkıh oyunları/bayatlamış hile-i şer’iyyeler/mealci mugalatalar ile Haçlı işbirlikçiliğine dinsel dayanaklar bulmaya kalkışmaktalar. Üstelik bunu yaparken kendileri gibi düşünmeyenleri, utanılası geçmişlerinden getirdikleri alışkanlıkla en hayasız linç ve ihbar yöntemlerini devreye sokarak oraya buraya sinsice “andıç listeleri” hazırlayıp, fitneci yaftalamalarla abdest bozduklarını görüyoruz.

İçeride, kabul görmenin görgüsüz hallerini sergileyip Alevinin veya ateistin çocuğunun zorunlu din dersi almaması için onlarla ucuz demokrasi dayanışması içine girerken, sistem karşıtlığını andımız, önlük-forma ve istiklal marşı hazımsızlığına indirgeyerek aslında Kemalizmin kıl-tüy hassasiyetini mefhumu muhalifinden üstlenirken; dışarıda ise yıllardır Batı bloku karşısında durarak, Siyonizmle mücadele eden şanlı direniş örgütlerinin en fedakârane hamilerinden olanlara etnik ve mezhebi farklılıklar temelinde kara çalıp fitne kazanı kaynatıyorlar.

Paçalarından paçozluk ve tutarsızlık akmasına aldırmadan düşmüş bulundukları mezhepsizlik, meşrepsizlik, fikirsizlik, geleneksizlik batağında siyasi sloganlarına dahi sinen talihsiz lümpenliklerinin yol açtığı kent püritenizmi ile kırsal yobazlık arasında sırf cehaletlerini örtbas için salya sümük ezberledikleri “kaynaklara dönüş” edebiyatıyla 300 yıllık Batı rüyası olan İslam Protestanlığının bayraktarlığını yapıp, bir zamanlar Kemalistlerden beklenen “dinde reform hareketini” önce o kuru beyinlerinde ardından zevksiz sosyal ortamlarında icat ve ihdas etmektedirler. İslam toplumlarının böylesi bir korkunç softalığı ezecek tarihsel tecrübesinin, siyasi imkan ve kabiliyetinin olduğu muhakkaktır. Yeter ki Mağrip çöllerinden Anadolu bozkırlarına dek bağrında sakladığı mukaddes müktesebatın hüküm icra etmesine yol verilsin. Zira ye’se kapılmak küfürdür.

***

1980’lerde Golan tepelerinde ve Güney Lübnan önlerinde durdurulan ABD-İsrail istilası, 2006 yılında muzafferane Müslüman kuvvetlerin başlattığı şanlı taarruzla ilk kez Lübnan’dan başlayarak geriletildi. 2006 zafer ve taarruz süreci halen devam ediyor. İşgalciler, vatanları ve dinlerini askıya almaları karşılığında “bahara erdirilecekleri” vaadiyle motive ettikleri işbirlikçileriyle birlikte ya bütün satıhlardan tamamen püskürtülecek, ya da İslam coğrafyasının tamamında belki de yüzlerce yıl sürecek bir kaos çağı açılmış olacak.

Müslüman halklar ya tarihlerinde hiç olmayan kitlesel mezhep çatışmalarına, etnik kıyımlara, iç savaşlara gark olacaklar; ya da Allah’ın ipine sarılıp modern emperyalizmi mağlup edecek ve bir kader gibi dayatılan kapitalist hayat biçimlerini kendilerinden başlayarak yalıtıp yok edecekler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi