Mehmet Emin Genç

Mehmet Emin Genç

28 ŞUBAT’ta başka neler yaşandı?

28 ŞUBAT’ta başka neler yaşandı?

Haklı olarak her kes durduğu yerden bakıp meseleyi izaha kavuşturmaya çalıştı. Gazeteci bulunduğu yeri merkeze aldı, bürokrat oturduğu makamı işin ortasında gördü, öğrenciler de yaşadıklarını dile getirmeye gayret etti ve böylece 28 Şubatta yaşadıklarına dikkat çekmeye çalıştılar. Bu dönemde bazı uygulamalar, yerinde zulüm şeklinde cereyan ederken, bazıları da Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yıldırma operasyonlarına maruz kalmıştı. Bendeniz Radyocu olmam ve her sabah gazetelerdeki haberlerin okunup siyasi yorumların yapıldığı haber aktüalite programını icra etmem hasebiyle, tabir caiz ise zaten topun ağzında olanlardandım. Dilimde bir miktar sivri olunca hemen dönemin aktörleri tarafından fark edildim.

Ankara’da olmamız da bunun tuzu-biberi oldu. Her kademeden ve meşrepten Radyosunu açan kelli felli adamlar dinelemeye takılıyordu. Ondan sonra başlıyordu şikâyet safhası ve kovalamaca. O mahkemeden bu mahkemeye, o daireden bu daireye “dön baba dönelim” yapıyorduk. Dinledikçe kimisi kuduruyor; nasıl böyle konuşuyor, kendini ne zannediyor, arkasında kim var diyor, kimisi de; Allah razı olsun, bizim kahvehanede kendi aramızda konuşamadığımızı radyodan konuşuyor, mangal gibi yüreği var diyordu ve beni doğuran anama ve dünyaya gelmeme vesile olan babama dua ediyorlardı. Belki bende mangal gibi yürek yoktu ama insanımıza ve gelecek nesillerimize borcumuz vardı ve bu düşünce bizim elimizi taşın altına koymamızı gerekli kılıyordu.

O olağan üstü günlerde, vesayetçi bürokratlar tarafından istismar edilen düzenin çelişkilerini açık bir şekilde dile getiriyor, bu hukuk ihlallerinin kabul edilemez olduğunu ifadeye çalışıyorduk. Aslında yukarda da dile getirdiğim gibi Milletimize olan borcumuzu ödüyorduk. Bu vesileyle de hem programcı olarak kendim için, hem de Genel yayın Yönetmeni olarak diğer arkadaşlarımız için sık sık DGM savcısını ve Basın savcısını ziyaret ettiğimizden dolayı bize aşina olmuşlardı. Bir defasında basın savcısı odasında bizimle konuşurken samimi itiraflarda bulunuyor ve “askerleri eleştirmeyin de ne yaparsanız yapın kardeşim” diyordu. Bütün bunların bir eleştiri olduğunu bilmesine rağmen, malum baskılar nedeniyle dosyayı kapatıp takipsizlik kararı veremiyordu. Oysa “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diye buyuran Kâinatın Efendisi’nin ikazını unutmak ve kulak ardı etmek acaba hiç mümkün olabilirimiydi?

28 Şubatın yaşandığı dönemde, hiç mübalağa etmiyorum, hemen hemen her hafta RTÜK’ten ayrı bir arşiv kaydı talebi elimize ulaşıyor, bunun dışında bir de aynı olayla ilgili olarak savcının karşısına çıkmak durumunda kalıyorduk. Hürriyetten Faruk Bildirici ismimizi yazısında zikrederek dikkatleri üzerimize çekiyor, Fatih Çekirge de, Ankara’nın göbeğinde irticacı, İrancı, İslamcı bir radyo diye frekansımızı belirterek bizi cuntacılara jurnalliyordu. İhtarlar, kapatmalar, yıldırmalar ve diğer cezalar kapımızdan eksik olmuyordu. Radyomuzu düzenli olarak dinlemek ve notlar alıp bunları üslerine bildirmekle görevli askerlik vazifesinde bulunan bir er kardeşlerimiz ise yanımıza gelip, istemeyerekte olsa yaptığı işten dolayı bizden helallik istiyordu.

Radyocu olarak ilk ihtar cezamı ne yazık ki bir siyasi partinin, CHP’nin şikâyeti üzerine almıştım. 1930 da vuku bulan Menemen olayının, derin CHP’nin bir provokasyonu olduğunu söylemem anlaşılan onları fena halde kızdırmış olacak ki, soluğu RTÜK’te almışlardı. Oysaki tarihi olayları kurumlar ve mahkemeler değil, uzmanlar ve sağduyu sahibi olanlar ancak değerlendirebilirdi. Ayrıca sadece kendi yorumlarımızdan değil, okuduğumuz bir makaleden, bir haberin ayrıntısından, hatta okuduğumuz bir gazetenin manşet’inden bile sorguya çekiliyorduk. Bizi bırakında, bunları yazanlara sorun dediğimiz de ise, siz okuyarak daha fazla yayılmasına katkı sağlıyorsunuz, her kes para verip gazete alamaz, dolayısıyla da bu haberlerden haberdar olamaz gibi saçma bir gerekçeye sığınıyorlardı.

Hatta bir defasında sadece bir siyasi partinin faaliyet duyurusunu Radyomuzdan okuduğumuz için DGM’ye çıkıp bir buçuk yıl paraya çevrilen ceza aldığımızı, bununda temyize gittiğinde Yargıtay tarafından onaylandığını sizlere söylersem bana zor inanırsınız ama ne yazık ki bu bir gerçekti. Olay Kocatepe Camiinde Refah Partisi Ankara il teşkilatının düzenlediği Filistin’de şehit olan kardeşlerimiz için gıyabi cenaze namazı kılınmasının duyurusuydu. Gıyabi cenaze namazının ardından özel ve gizli vazifeli adamların olay çıkarıp polisi uğraştırması, taşkınlık yaparak sağa sola zarar vermesi ve onlarında yakalandıklarında, bu gıyabi cenaze namazını nerden duydunuz ve buraya geldiniz sorusuna Arifan ve Hedef Radyolarından duyduk demeleri yeterliydi. Allah-u âlem, ne diyeceklerini de ağabeyleri onlara iyice tembihlemişti.

İzni alınmış bir siyasi faaliyeti sadece duyurmaktan bir bucuk yıl hapis cezası almıştık. Bereket ki onu da paraya çevirdiler, yoksa pisipisine Medrese-i Yusufiyeyi boylamak da vardı. Polisin vazifesini yeterince yapamayıp da olayların büyümesinden dolayı Hâkimler bizi sorumlu tutuyorlardı. Malum mihraklardan ayarlı Televizyonların kameraları mahkeme salonuna dolunca oluşan baskı herkesi etkiliyordu. Tek suçumuz legal bir faaliyeti sadece radyodan halka duyurmak, hepsi bu kadar. Zira o dönemde Yargıyı da içine alan tam bir linç kampanyası yaşanmıştı. Dilimize o kadar biber sürdüler ki, illellah dedik. İşimizi yapamaz olduk ama Yüce Mevla’nın kudretiyle biz hala ayaktayız ve haksızlıklar karşısında dimdik durmaya devam ediyoruz şükürler olsun. Bunda dinleyenlerimizin ve dualarını bizlerden esirgemeyenlerin payı çok büyüktür. Her telefonda ve ziyarette bize en büyük desteği onlar vermişlerdir. Allah cümlesinden razı olsun inşallah.

Bu ara dönemde sadece Başkentte yayın yapan bizleri değil, bizim gibi Türkiye’nin her tarafında büyük zorluklara göğüs gererek doğru, dürüst, ahlaklı ve inançlı yayın yapmaya çalışan yazılı, görsel ve işitsel yayın organlarından pek çoğunu sıkı bir takibata tabi tuttular. Hatta Ankara dışındaki Radyoların bir kısmına daha fazla eziyet ettiler. Yıldırdılar, korkuttular, tehdit ettiler. Peşimize adamlar taktılar, takip ettirdiler. Acaba daha ne tür çamurlar atabiliriz diye mesai harcadılar. Bu güzelim Ülkeyi bize dar etmek istediler ama elhamdülillah, dualarınızla sesimizi kesemediler. Radyo ve Televizyonlar bir Devlet kurumuna tabi olduğu için, bağlı oldukları kurumu kullanarak onları daha kolay ezdiler ama gazetecilere ise cezadan ziyade tehdit ve şantaj yaptılar.

İşte buradan söylüyorum: Bizi ve bizim gibi İslami hassasiyeti olan özel Radyo ve Televizyonları RTÜK’ten gelen kayıt talepli sarı zarflarla taciz ettirenler ne zaman bu yaptıklarının hesabını verecekler? Bizi asli işimizi yapamaz hale getirdiler, boş işlerle uğraştırdılar, daha yararlı faaliyetlere zaman ayırmamızı engellediler. Hukuksuz bir şekilde ve zalimce sesimizi kısmaya çalıştılar. Bu ve benzeri haksız zulümlere reva görülenler olarak dönemin aktörlerinden şikâyetçiyiz ve de bunun takipçisi olacağız. Bu Ülke için faydalı işler yapmak isteyenlerin huzurunu kaçıranlara seyirci kalmayacağız. Yapılanların yanlarına kar kalmasına asla müsaade etmeyeceğiz.

AK Parti iktidarının ardından yeniden nefes almaya ve işimizi rahat bir şekilde yapmaya başladık şükürler olsun. Memleketimizde taşlar yeniden yerine oturmaya başladı. Allah Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a uzun ve bereketli bir ömür nasip etsin. O’nu mazlumların savunuculuğunda tutsun ve işine gücüne kolaylıklar versin. Milletine hizmet yolunda gayret sarf eden herkesten razı olsun. Milletine hizmet yolunda ölen veya şehit olanlara da rahmetiyle muamelede bulunsun inşallah… Âmin…

Allaha emanet olunuz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Emin Genç Arşivi