Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Çanakkale kahramanları (3)

Çanakkale kahramanları (3)

Mehmed Âkif’in, “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...” dediği güruh yine saldırıya geçmişti... İstanbul’a ulaşıp Osmanlı’yı bölüşmek için acele ediyorlardı...

Öyle bir saldırı ki, her metrekareye beş ton mermi düşüyordu...

Seksen kişilik Osmanlı birliğinin başında şahin bakışlı, mert duruşlu isimsiz bir yüzbaşı vardı...

Cehennemi ateş altında küçük bebeği Abdullah’ı düşünüyordu...

İlk adımlarını atıyor olmalıydı şimdi. Belki de “Baba” demeye bile başlamıştı...

Bir ara elleri sanki kendiliğinden açıldı, dudakları kendiliğinden kımıldadı, kımıldayan dudaklarının arasından ateş gibi yakıcı bir dua döküldü:

“Vatanım da, Abdullah’ım da sana emanet Allah’ım!.. Onları Sen koru!”

Vakit ikindiyi devirmek üzereydi. Yüzbaşı, bölüğünün bütün çavuşlarını topladı. Düşman yaklaşıyordu. Yarım saat kadar sonra süngü hücumuna kalkacaklardı.

“Bize emanet edilen her karış toprağı son nefesimize kadar savunacağız” dedi, “Bir adım bile gerilemeyeceğiz. Şimdi yerlerinize gidin ve göreyim sizi sağlam durun!”

Yarım saat sonra da “Süngü tak” emrini verdi... Nihayet “Allah Allah” sedaları arasında hücuma kalktılar.

Bir Osmanlı erine yirmibeş düşman düşüyordu. Dalgalar halinde geliyor, “Hurra hurra” diye bağırıyorlardı.

Her “hurra” bir süngü darbesiyle sönüyordu.

Bundan ötesi, dilden dile dolaşarak efsaneleşen bir hikâyedir.

Derler ki, bir ara bizim yüzbaşının kumanda ettiği birliğin etrafı iyice sarıldı. Mermileri tümüyle bitmiş, iş sadece süngüye kalmıştı. Mermi karşısında süngü ne kadar etkili olabilirdi ki?..

Umudun tükendiği yerde, bizim isimsiz yüzbaşı, hançeresini yırtar gibi bir çığlık kopardı:

“Yetiş ya Muhammed, kitabın gidiyor!..”

Derler ki, birden doğu ufkundaki bulutlar karıştı. Şimşekler çakmaya başladı. Bulutların arasında atlıları görüldü.

Artık düşmanın üzerine yıldırımlar yağıyor, Çanakkale’de bir mucize daha gerçekleşiyordu.

Durumu gözleyen yüzbaşı, şimdi sevinçten ağlıyordu.

Düşman şaşkındı. Bulutların arasından inen atlılar karşısında çaresizliğe düşmüşlerdi. Bir taraftan ateş ederken, bir taraftan da sahile doğru kaçıp canlarını kurtarmaya çalışıyorlardı.

Ne yazık ki kahraman yüzbaşı, bu manzarayı doya doya seyredecek kadar yaşayamadı. Göğsüne saplanan serseri bir kurşunla şehid oldu.

Bulutların arasından şimşekler yağdırarak gelen atlıları görmesiyle birlikte dudaklarına oturan o ılık gülümseme hâlâ dudaklarındaydı.

Çanakkale’de sürekli tekrarlanan bu tablolar, kendisine zaman zaman anlatıldığı içindir ki, Churchill, “Biz Çanakkale’de sadece Türklerle savaşmadık, bir yandan da Allah’la savaştık” diyecekti.

¥

Halkımız, en yorgun zamanımızda kazandığımız Çanakkale Zaferi’ni sadece tarihi belgelere bırakmadı, öylesine muhteşem bir zaferdi ki bu, millî şuura o çerçevede onlarca hikâye nakşetti.

Bu da onlardan biri mi, yoksa “mucize”nin tâ kendisi mi, bilmiyoruz...

Bildiğimiz bir şey varsa, o da Çanakkale Zaferi’nin “mucize”lerden ayrı düşünülemeyeceğidir. Ruhları şâd olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi