Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Asıl ‘travma’yı, şimdi ‘taife-i laicus’ yaşıy

Asıl ‘travma’yı, şimdi ‘taife-i laicus’ yaşıy

öNCE BİR KONU: *Yerin üstündeki öküzler..’ örneği kim içindir?
İstanbul Barosu’nun düzenlediği ‘Cumhuriyet Hukuku Paneli’nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve refikası Hayrunnisâ Gül hanıma hakaret içeren sözler sarf edilmiş, ‘çankaya’ya Arap bedevî kılıklı bir eşle birlikte bir adam çıktı ve çankaya’yı ele geçirdi.’ diyecek kadar terbiye sınırları aşılıp, Kamer Genç ağzıyla konuşulmuş..
‘Ne taaccüb ediyorsun, buna dünya derler, / Duyulan herzelere onda nihayet yoktur../ Yerin altında öküz var mı, dedi bir meczub../ Altını bilmem dedim, üstünde fakat pek çoktur..’ diyen şair (Ferîd Kâm) hayatta olsaydı, bu beytini bile kâfi görmezdi, herhalde..
Bu terbiyesizce saldırılar, ‘taife-i laicus’un ne büyük darbeler yediği ve neler kaybettiklerinin ağır travmasındandır ve yaralı bir sırtlan gibi, her tarafa saldırmaktadırlar.. Onların daha azgın saldırılarına da toplumumuz hazır olmalı ve savunma mekanizmalarını geliştirmelidir..
Bu küstahlığa, kimsenin ve hattâ panelistlerden birisi olan ve bir zamanların özgürlükçü hukukçusu sayılan Prof. M. Soysal’ın da tepki göstermemesi daha bir ilginçtir.
Bir kimseye ideolojik bir karşıtlık sergilerken, onun eşine hakaret etmenin, hangi ahlâk anlayışıyla ilgisi vardır; bunu o kişiler kendilerine soracak bir karakter sergileyebilirler mi?
Sözkonusu panelde, ayrıca, Dengir Mir M. Fırat’ın ‘Devrimlerle büyük travma yaşatıldı.’ sözleri de ele alınıp tartışılmış ve Doç. Orhan çekiç, ‘cumhuriyetin yarattığı travmanın laiklik karşıtı kişiler üzerinde travma etkisi yaptığını’ söylemiş.. ‘Travma filan olmamıştır.’ diye yırtınırcasına muhalefet eden Baykal ve D. Bahçeli’ye duyurulur.
**
Travma (trauma) fransızca bir kelime.. Her ne kadar bilinse de, kullanılan kelimenin o dilde hangi mânaları içerdiği açısından, sözlük mânasına bakmakta yine de fayda vardır:
‘Trauma: Yaralanma, vurulma ve ezilmeden meydana gelen örselenme..’ diyor, sözlükler.. ‘Traumatisme’ de, ‘yaralanmadan veya vurulmadan, ezilmeden doğan hastalık hali; örselenme..’ diye izah ediliyor.. Bu yaşanmadı mı toplumumuzda?
Burada, yaralanma, vurulma, ezilme ve örselenme’yi sadece fizikî planda anlamamalıdır.. çünkü, sosyo-psikolojik, etik, kültürel ve ekonomik mânada ‘trauma’lar da olur ve vardır.
‘Atatürk devrimleri toplumda bir trauma etkisi yaptı..’ dediği için saldırıların hedefi olan Dengir Mîr Fırat, ‘sözlerinin arkasında olduğunu’ söylüyor ve ‘Yalan mı, bunun neresi yanlış?’ diye soruyor; ‘Bir gecede yaşanan her şey travmatik etki yaratır. Devrimi bilmeyenler devrimi konuşuyor. Benim New York Times’a söylediklerim yabancılarla konuşurken Türkiye’yi anlamaları için tarihî bir çerçeve çizmektir.’ diyor..
Evet, yaşanmadı mı bütün bunlar.. Deniz Baykal bey, siz değil miydiniz, daha 1 ay öncelerde, ‘laikliği millete sorarak mı kabul ettirdik?’ diyen.. Laik düzeninizin, dârağaçlarıyla, İstiklal Mahkemeleri denilen acaib mekanizmalarıyla, binlerce masûm insanın hayatı üzerinde kurulması, ‘trauma’ değil idiyse, ‘trauma’ başka nasıl ola..
Zülfü Livaneli’nin 7 Eylûl 2001’de Sabah gazetesinde yazdığı bir makale var önümde.. (Dün, okuyucum Yûsuf Ziyâ Oymak bey gönderdi, teşekkürler..) Livaneli de, o makalesinde travmanın bir başka yönünden, kültürel bir ‘travma’dan sözediyordu:
Şimdilerde, son mevzilerini de yitiren bir yenik kumandan hırçınlığıyla saldıran Baykal, o zaman, o ‘trauma’yı kabullenmiş ki, o yazıdan 1 yıl sonra, Livaneli’yi, 3 Kasım 2002 seçimlerinde, partisinden m. vekili adayı gösterip seçtirmişti..
Bakınız, o yazısında ne diyor Livaneli (özetle):
‘....Atatürk reformlarının çoğu, bir ‘kültür ihtilali’ niteliğindedir.. (...) O sırada genç Cumhuriyetin eline bir altın fırsat geçmişti: Yüzyıllara dayanan İslâm ve Doğu kültür birikiminin Batı uygarlığıyla dialoğa ve karşılıklı etkileşime açılmasıyla dünyanın en ilginç kültür bileşimlerinden birisi ortaya çıkabilirdi..
Ama ne yazık ki bu yol tercih edilmedi.
Osmanlı devletine son verme anlamına gelen siyasî çaba, kültür alanında yaygınlaştırıldı, bu siyasal karar sonucu, ülkenin kanı değiştirilir gibi, kültürü değiştirildi..
Artık ne yazısı vardı, ne müziği; ne geleneği, ne de geçmişi..
Bunun yerine yeni değerler sistemi oturtulmaya çalışıldı..
Halka latin alfabesi öğretildi.. (...) Dolayısiyle ülkenin aydın kesimi yüzyıllardır aid olduğu Doğu’dan koptu ama Batı kültürüne de eklemlenemediği için arada kaldı..
Kültüre, siyaset penceresinden bakmanın getirdiği bir eksiklikti bu..
Bugün Türkiye ne Batı’dır ne Doğu. Ne Akdeniz’dir, ne Kafkasya!
Ne Yunan–Latin kültürünü derinlemesine bilir, ne de İslâm kültürünü!
Okur yazarlarımız; Arapça, Farsça, Latince, Yunanca gibi kök uygarlık dillerinden yoksun olduğu için İbn’ul Arabî’den, İbn Rüşd’den, El’Gazalî’den uzak olduğu kadar, Platon’dan, Sokrates’ten de uzaktır. (...) Köksüzlüğün sonucu, dallardaki çürümeden anlaşılıyor zâten.. (...) Bugün laik Türkiye Cumhuriyeti’nden yana olanlar da, kendilerine layık görülen sığlıktan kurtulmak için kültür köklerine sahip çıkmalı.. Dedelerimizin yazılarını okuyabilmeyi savunabilmeli ve geçmiş kültürünü anlamaya çalışmalı.. (...)’
Sahi, yaşanan o ‘travma’yı böylesine anlatan birisini m.vekili seçtirirken, Baykal neredeydi? Ama, o şimdi, ‘saltanat’ın, padişahlık sisteminin tebaı olma’nın kötülüğüne karşı çıkıyor gözükürken; bütün bir milleti, cumhûr adına oluşturulan bir diktatörlüğün ‘kulları’ olmaya çağırıyor ve ‘Şef’lerin bize sunduğunun kadrini bilmemiz için ikaz ve hattâ tehdid ediyor ve Şeflik düzeninden edindikleri kendi nimetlerinin bütün milletçe de sahiblenilmesi gerektiğini düşünüyor. ‘1920’lerdeki modernleşme projesine karşı rövanş arayışı mücadelesi’ verildiğinden sözeden Baykal, ‘O projeden en çok yararlanan, bugün işbaşında bulunan insanlardır. O proje olduğu için sen oradasın. Boynundaki kravatla bunu söylüyorsun, çağdaş yaşam tarzının bütün olanaklarını sonuna kadar kullanarak, siyasi istismar yapmak için bunları söylüyorsun’ diyerek Fırat’a, bir de fatura gösteriyor.. Evet, ‘taife-i laicus’, kendisine yeni ‘kul’lar istiyor.. Sahi, bir saltanatın yerine cumhuriyet adına bir rejim kurulduktan sonra, 80 küsur sene Şef egemenliğini sürdüren bir sistem bile bir büyük travma değil midir?
Baykal’ın 1920’ler öncesine dair cehlini gidermesi için, İlber Ortaylı okuması tavsiye olunur.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi