Fatih Akkaya

Fatih Akkaya

Hükümet’e sağ gösterip, sol vurdular

Hükümet’e sağ gösterip, sol vurdular

Şeker fabrikalarının değerlerinin çok altında fiyatlara satıldığı eleştirileri gündemimdeki yerini koruyor.
Şuana kadar 10 şeker fabrikasının özelleştirmesi yapıldı.

Bunların bölge ekonomisine sağladıkları katma değer bir tarafa bırakılarak sadece fabrikaların değeri ve üzerinde bulundukları arazi bedellerine yönelik bilirkişi raporlarına dayanılarak yapılan çalışmalarda elde edilen rakam, özelleştirmelerinden elde edilen rakamı 3’e katlıyor.

Örneğin Kolin-Limak adlı ortak girişim grubuna 266 milyon dolara yani yaklaşık 500 milyon TL’ye satılan 4 şeker fabrikasının (Erzincan, Elazığ, Elbistan, Malatya) piyasa ederlerinin yaklaşık 2.5 milyar TL olduğunu ortaya koyan raporlar var.

Belediyeye ödenen emlak vergisi ve emsale göre bu 4 fabrikadan biri olan Malatya Şeker Fabrikası’nın sadece arsası 540 milyon TL değerinde.

Daha önce yazmıştık:
“İhale şartnamesinde üretimde süreklilik garanti altına alınmıyor. Keyif özel sektörün keyfi. 4 bin işçi işsiz kalacakmış; piyasa tümden uluslararası tatlandırıcı ve şeker kartellerinin eline geçecekmiş, umurunda mı olur? Devletin düşünmediğini özel sektör mü düşünecek? Satar, koyduğu 3'ü 10 olarak alır gider. Kim ne diyebilir?”

Bu şekildeki eleştirilen şeker fabrikalarının özelleştirilmesi modeli Hükümet’i hayli sıkıntıya sokmuş, illerden gelen ciddi tepkiler üzerine Başbakan Erdoğan konunun araştırılmasını istemişti.

Şeker özelleştirmeleriyle ilgili ilginç bir rapor ortaya çıktı.
8 yıldır kamuoyundan gizlenen bir rapor bu.
Meğer Özelleştirme İdaresi, şeker özelleştirmesinin yol haritasını belirlemek için 2004 yılında para vererek bir stratejik rapor hazırlatmış.
Rapor “sağ gösterip sol vurmanın” göstergesi...
ÖİB, bu raporu siyasi karar vericilerin önüne koyarak, şeker fabrikalarının bu strateji ile özelleştirileceğinin onayını almış.

Peki uygulama öyle mi olmuş?

Gelin birlikte bakalım:
Oyak Yatırım Menkul Değerler A.Ş, Rabo İnternational Advisory Services BV ve ED&F MAN Sugar Limited şirketlerinin 2004 yılında Özelleştirme İdaresi ile imzaladıkları Danışmanlık Sözleşmesi çerçevesinde hazırladıkları ‘Stratejik Raporu’nda, açıkça ‘varlık satışı’ modeline karşı çıkılırken, özelleştirmenin çiftçi kooperatiflerine yapılması yönünde teklifte bulunuluyor.

En uygun modelin “üreticiye devredilmesi” olduğu belirtiliyor.

Raporda özellikle; özelleştirmede kooperatif seçeneğinin düşünülmesinin uygun olacağına vurgu yapılıyor.

“Çiftçilerin doğrudan katılımının şeker pancarı işleme endüstrisinin sürdürülebilirliğini sağlayabilecek olması nedeniyle kooperatif seçeneğinin düşünülmesi uygundur” denilen raporda, bu sayede piyasanın iniş çıkışlarından daha az etkileneceğine dikkat çekiliyor.

Dünyada da böyle olduğu ifade ediliyor.
(Dünyanın en liberal ülkelerinde dahi şeker üretimi şahısların değil, çiftçinin, işçinin ve devletin elindedir.)

Yani:
Bugün Şeker-İş Sendikası ve Pankobirlik başta olmak üzere diğer sivil toplum örgütlerinin ısrarla üzerinde durduğu ‘üretici-işçi’ modelinin yerindeliğini ortaya koyuyor rapor.

Peki özelleştirme nasıl yapıldı?

Özelleştirme İdaresi şeker fabrikalarını, piyasanın dengelerini bozacağına açıkça dikkat çektiği ‘varlık satışı’ modeliyle sattı.

10 şeker fabrikasını bu modelle özelleştirdi.


Raporda ısrarla üzerinde durulan kooperatif modeli de özelleştirmede bir seçenek olarak tercih edilmedi.

Gelelim cevap bekleyen sorulara:

*Türkiye şeker piyasasının geleceğini yakından ilgilendiren ‘Stratejik Rapor’ neden 8 yıldır kamuoyu ile paylaşılmadı?

*Bu raporda da ısrarla üzerinde duruluyor olmasına rağmen, kooperatif modeli özelleştirmede neden bir seçenek olarak tercih edilmedi?

*İçinde üreticinin olmadığı varlık satış modeline karşı çıkılmasına rağmen özelleştirmeler neden bu model üzerinden yapıldı?


Günümüzde özelleştirme sürecini “devletin ‘satıyorum’ deyip vitrine çıkardığı kurumlara birilerinin talip olup, ihale ile alması” şeklinde açıklamak çok yavan kalıyor.
Birilerinin “devletin o kurumuna göz koyması” ile başlıyor özelleştirme süreci.
Ve başlıyorlar işlemeye.
Önce basın kafaya alınıyor, ardından bürokratlar…
Bürokratlar da, özelleştirme politikasını benimsemiş siyasi karar vericileri istedikleri gibi yönlendirebiliyor.
Her siyasetçi ardından “devletin falanca kurumunu üç kuruşa falanca kişiye/şirkete peşkeş çekti” denilebileceğini düşünür ve özelleştirmede ince eler sık dokur.
Bu yaftadan korkar.
Ama bürokratlar öyle mi?
Bir getirisi yoksa da oluşturmaya çalışabilir ve bunu alır, geri çekilir.
Götürüsü siyasilerin sırtınadır.


Bana öyle geliyor ki, siyasi karar vericiler şeker fabrikalarının özelleştirilmesi modelinde fena yanıltıldı.
“Birileri” devreye girdi ve şeker fabrikalarının bugünkü modelle eleştirilmesine vize vermeyecek olan siyasi karar vericilerin önüne önce yukarıda aktardığımız raporun konmasını sağladı.
“Sağ” gösterdi yani önce.
Ama uygulamada “sol” vurdular.

İlgili STK’ların tek ümidi Sayın Başbakan.
Bu özelleştirmenin nasıl yapıldığına şöyle bir bakmasının, tehlikeyi görmesi için yeterli olacağı düşüncesindeler.
Bakalım kim galip gelecek.
Şeker işçileri mi, yoksa o “birileri” mi?


Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Akkaya Arşivi