Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Zalimlerin hocası, mazlumların hocası...

Zalimlerin hocası, mazlumların hocası...

“Hoca” sıfatını takınmak, devrimizde daha da kolaylaştı.
Adam, hiç tanımadığı birine kolaylıkla “Hoca” diyor. “Hocam bi zahmet, yol ver de geçeyim!”
Muallim yerine uydurulan “Öğretmen” topu attı, çünkü tutmadı. “Hoca camide, hoca camide!” Atatürkçülüğü bitti. Atatürkçülerin itibarlılarına da “Hoca” diyorlar. Sporda hoca, iş hayatında hoca, sanatta hoca...
O yüzden zamanımızda “Hoca” denilen nice zevatın bildiğimiz “hoca”lıkla, uzaktan yakından alâkası yok. Siz bu yüzden Yaşar Nuri’ye “Hoca” denilmesini çok fazla ciddiye almayın. O şerefli sıfatla onun asla ve kat’a alâkası yoktur. Zaten kendisine o anlamda “Hoca” denildiğinde en önce itiraz eden o olur!
Hocalıktan nefreti, zamanında küçük camilerde hocalık/imamlık yapmasındandır. Cami hocalığı, Cumhuriyet’in en fazla değersizleştirdiği bir alandır. İşte o alanda Yaşar Nuri epeyce bulunmuş ve ezim ezim ezilmiş; ağır komplekslere düçar olmuştur. Şimdi o ezik durumunu, ezenlerin safına geçerek telafi etmektedir.
Yaşar Nuri, gerçek hocalardan nefret eder; sahte hocaları başının üzerinde taşır.
Gerçek hoca... Yani dinî ilimleri hakkıyla öğrenmiş, ilminin icabınca davranan, dürüst, ahlâklı, vicdanlı insandır. Ve elbette böyle gerçek hocalar her halükarda mazlumların yanındadır.
O hocalarla, kendi hocalığının zıt olduğunu bilir, o yüzden de günahı kadar “hoca”lardan hoşlanmaz.
Hele inancı, fikri uğruna can veren, dara çekilen, ipe gönderilen hocalar?
Bunlar Yaşar Nuri’yi kudurtabilir!
Geçenlerde böyle bir hâl zuhur etmiş. Yaşar Nuri’nin salyaları yazısının satırlarına karışmış. Cumhuriyet devrinin en büyük hukuk lekelerinden biri olan Âtıf Hoca’nın idamını kalemine dolamış. Fakat bu yazıyı normal mürekkeple değil, işte o salyaları ile yazmış!
Bakın ne diyor: “İskilipli şapka takmadığı için değil vatana ihanet ettiği için idam edildi!”
Biz onun gibi haknaşinaslık etmeyelim. Bu cümlenin birinci kısmı doğrudur. İskilipli Âtıf Hoca, şapka giymediği için idam edilmedi. Çünkü, “şapka devrimi” yapılmıştı ama, din adamlarının tabii kisvelerini giymeleri yasaklanmamıştı. O müthiş “devrim” 1930’lardan sonradır!
Tabiî cümlenin ikinci kısmı külliyen yalan! İftiranın, bühtanın en müptezeli, en alçağı.
Âtıf Hoca vatana ihanet etmiş! Ne zaman? Güya 1920-1921’li yıllarda.
Yıl 1926... Âtıf Hoca, derdest evinden alınıyor, Tahirül Mevlevi ile birlikte. Önce Giresun’a götürülüyor. Orada İstiklâl Mahkemesi’nde beraat ediyor... Buna rağmen İstanbul’da evine gidecekken, Ankara’ya sevk ediliyor.
Onu hiç kimse “vatana ihanet”le suçlamıyor. Ne savcının iddiasında bu var, ne hâkimin kararında.
Ey Yaşar Nuri: Varsa bul getir, biz de inananalım, senden af dileyelim. Yoksa, bir mümine, hem de mazlum bir mümine iftira etmek yanlışını irtikab eden bir müfteri olursun.
Savcı, Âtıf Hoca için 3 yıldan fazla kürek cezası talep ediyor.
Bu; bugünkü anlayışla “üç yıldan fazla ağır ceza” demek.
Vatana ihanet edene savcı neden böyle bir ceza talep etsin?
Buyuruyorsunuz ki,
“İstiklâl Mahkemesi zabıtları ortada. İskilipli’nin idam gerekçesi şapka risalesi değildir, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu tamamen veya kısmen tağyir’dir.”
“Vatana ihanet”, Cumhuriyetten önce işlenmiş bir suç ise, Türkiye Cumhuriyeti Teşkilat-i Esasiyesi’ni, yani 1924 yılında yürürlüğe giren Anayasa’yı ne zaman ve nasıl tamamen veya kısmen tağyir ediyor?”
Yoksa, Cumhuriyet’ten sonra mı ihanet etti Âtıf Hoca?
Ey Yaşar Nuri! Mazlumların hocası Âtıf Hoca öldü/öldürüldü. Fakat unutma ki, herkes için ölüm var. Hesap var, mizan var... Bunun idraki içinde olsa idin, böyle salyana bandığın kalemle bu iftirayı atamazdın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asım Yenihaber Arşivi