R. Özdenören

R. Özdenören

Statüko çatırdıyor

Statüko çatırdıyor

Olan biteni statükonun çatırdaması olarak anlamalıyız. Ortalıktaki sesler, onun bayatlamış, gevremiş çerçevesinden yükseldiğini, statükonun varolan konumu taşıyamadığını, çatırdadığını, duyulanların bu çatırtıların sesi olduğunu haber veriyor.

Statükonun ve ona sahip çıkanların bir algılaması varsa, değişen toplumun ve toplumsal koşulların ön aldığı yapının taşıdığı gerçekliğin de algılaması var.

Toplumsal/siyasal koşullar artık kendine 90 yıl önce biçilmiş gömleği giymeyi reddediyor. Dikişler atıyor. Eprimiş kumaş dikiş tutmuyor.

Aslında, kendi döneminde bile tümüyle ideolojik bir tutumun eseri olarak öngörülmüş olan ve adına ilke denilen konfeksiyon ürünü gömlek toplumun gövdesine iğreti olarak tutturulmuştu.

Tek parti döneminin diktacı dayatmalarıyla teyellenmeye çalışılan kumaş dikiş tutmayınca, her defasında dipçik ve süngü gücüyle kabul ettirilmeye çalışılmış, fakat bedene uygun ölçülerin alınması asla akıl edilmemiştir. '60'ta, '70'te, '80'de, '90'da denenen yöntem şimdi bir kez daha denenmeye çalışılıyor. Ama bu sefer proje galiba tasarlandığı istikamette yürümeyi reddediyor. Bu sefer iş tersine dönmeye başlıyor. Alametler öyle görünüyor…

Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, devrimcilik, laiklik adı verilen ilkelerin tümü içinde yaşadığımız toplumsal/siyasal koşulların asal ürünü olarak neşvünema bulmamıştır. Bu ilkeler tümüyle ideolojik telâkki tarzının eseri olarak tepeden inmeci yöntemle getirilmiştir. Bütün sorunun kaynağı, içimize sindirmekte güçlük çeksek de burada, bu noktada yoğunlaşıyor.

Adları verilen bu kavramlara kendi keyfimize göre bir muhteva kazandırmak istiyoruz, fakat çerçeve ile muhteva arasındaki uyuşmazlık bir türlü telâfi edilemiyor. İşte bu yüzden:

Cumhuriyetçilik ile demokrasi arasında zorunlu bir ilişki bulunmamasına rağmen rejimin adı cumhuriyet olarak konulursa demokrasiye de gidileceği düşünülmüş; fakat süreç tersine işlemiştir. Demokrasinin yolu açılamayınca darbeler devreye girmiştir. Bu demektir ki, sürecin doğal seyri de sekteye uğratılmıştır. Hem de defalarca…

Milliyetçilik ırkçı bir niteliğe büründürülmüş, dünyadaki bütün ırkların ve dillerin Türkçeden türediğine dair bir tarih ve toplum teorisi üretilmeye çalışılmıştır.

Halkçılık “İmtiyazsız sınıfsız birleşmiş bir kitleyiz” (10. Yıl Marşı) söylemini boşa çıkartan bir karaktere dönüşmüş, yönetim asker-sivil bürokrasinin (seçkinlerin) hükümranlığında bürokratik oligarşi'ye bırakılmıştır. “Halka rağmen halk için” söylemi ise halkın vesayet altına alınmasına gerekçe olmuş; halk, aslında, aşağılanmış, dışlanmış, ona tepeden bakılmıştır… (Hükümet darbeleri seçimlerin göstermelik olduğunun kesin kanıtıdır).

Devletçilik siyasî ve iktisadî olarak iki ana koldan yürütülmeye çalışılmıştır. Siyasî devletçilik tek parti diktatörlüğüne indirgenmişken; iktisadî devletçilik KİT'ler aracılığı ile açık piyasa karşıtı, müdahaleci, kotacı ve son tahlilde iktisadî gücü devletin tekeline bırakan bir yapıya dönüştürülmüştür. Bu yapı marifetiyle bazı fertler (firmalar) devlet eliyle zengin edilmiştir.

Devrimcilik bütün antidemokratik hükümlerin ve yasaların bekçiliğinin tevdi edildiği ilkenin adıdır.

Laiklik dinin devletin denetimi altına alınmasını ifade eden ilke… Devlet laiklik adı altında dine kısıtlama getirebilmektedir. örneğin laikliğin gerçek vatanı olan Hıristiyan ülkelerde nikâhın kıyılma mercii kilise iken Türkiye'de bu görev belediyeye verilmiştir! Diyanet İşleri Başkanlığı din işlerine bakan bir devlet örgütüdür. (Laikliğin aslında kilise otoritesi ile devlet otoritesi arasındaki ayrışma olduğu hususuna burada bir kez daha değinme lüzumunu görmüyorum. Yanlış uygulamanın pratikteki yansımasını öne alıyorum).

İmdi, Türkiye halen, bu ilkelere sahip çıkmak isteyen zihniyet sahipleri ile bu zihniyetin nihai tecellisi olan özeleştiri yasaklamasına karşı çıkanların mücadelesine sahne oluyor.

Bu eskimiş, tabuya dönüştürülmüş kavramlara sahip çıkanlar, kendilerini halen 90 yıl öncesinin ilericisi sanarak şişinmeye çalışıyor. Bu ilkelerle 7 düvele meydan okuyabileceğini düşünüyor. Ancak 7 düvelin de kendisini dışladığını göremiyor.

Bilmediğini bilene sadece cahil derler. Bilmediğini bilmeyen ise katmerli cahildir. Eskiler ona cehli mürekkep derdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi