Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Türkiye sıkı durmalı

Türkiye sıkı durmalı

Arjantin’de iki gün daha kalması ve orada çeşitli dünya liderleri ile temaslar sürdürmesi gereken başbakan, Dağlıca saldırıları dolayısıyla yurda erken dönüş yapmak lüzumunu duyuyor. G-20 ülkeleri zirvesine katılan, ekonomik performansı ile göz dolduran, bu arada IMF’den borç alan bir ülke olmaktan çıktığı gibi, IMF’ye borç veren bir ülke seviyesine yükselen Türkiye’nin düşürüldüğü duruma bakın!..

Bütün gazeteler, Türkiye liderlerinin uluslararası temaslar yaptığı bir sırada, terörün bizi nereden ve nasıl vurduğuna, bunun kaçıncı kez tekrar edildiğine dair çarşaf çarşaf listeler yayınlıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin üzerine örülmüş prangalardan kademe kademe sıyrıldığı bir dönemde, terörün nasıl bir silah değeri taşıdığı daha iyi anlaşılıyor. Bilhassa da Türkiye’nin 2023 vizyonunu bir devlet ve hükümet idealine dönüştürmesinin, nasıl büyük sancılar doğurduğu sonucuna ulaşıyoruz buradan. Dolayısıyla bu büyük politikanın oradan buradan engellenmeye çalışılmasına, terörün Türkiye’nin büyük istikbaline ket vurma aracına dönüştürülmesine şaşmamak gerekir.


Kuşkusuz bu problemi Türkiye halledemez değildi!..


Fakat yirmi beş yıldır geçirdiğimiz sayısız bâdire maalesef Türkiye’nin elini-kolunu bağladı durdu. Kimisi terörü vesayetçi yapıların sürdürülmesi aracı olarak kullandı. Kimisi sivil/milli iradenin gücünü felç etmek maksadıyla bu işe yaklaştı. Kimisi de terör örgütüne devamlı, kendi kontrollerinde kalacak bir unsur olarak baktı durdu. Yani terör örgütü ile doğrudan ve sonuç alacak bir mücadeleye girişmekten ziyade, kendi kör nefislerini tatmin yolunda oyunda oynaşta oldular.


Fakat geldiğimiz nokta onu göstermektedir ki bu oyunun sonu gelmiş, dirsek teması içinde oldukları örgüt de bizzat kendilerine dirsek çevirmeye başlamıştır. Yani demek istemekteyiz ki terör örgütü artık, iç siyaset aracı olarak kullanılan bir nesne değildir. Daha açığı da, terör gruplarına bu nazarla bakan devlet içi unsurlar tasfiye edildiği gibi, bizzat terörün kendisi büsbütün bağımsız bir güce dönüşmüştür.


Artı bu süre zarfında, terör örgütü içinde, farklı farklı ülke istihbaratlarının bağlantılı kolları teşekkül etmiştir. ABD’nin 1990 ve 2000 başlarındaki Irak müdahale ve işgalleri döneminde, bu bağlantılar daha da geliştirilmiştir. Yani PKK bundan böyle, yeni bölge politikaları bakımından, her alanda kullanılabilecek yedek bir jokere dönüşmüştür. ABD İran’a tavır mı alacak, PKK hazır demektir. Gene bu tür ülkelerin, yeni bir Suriye politikası mı devreye sokulacak? PKK bu hususta da hazır asker konumunda değil midir?


Yani PKK bir sakız, yanar döner maytap gibi roller oynuyor artık.


Nitekim şimdiki halde de biz hepimiz, PKK’yı Suriye ile izah etmiyor muyuz? Bahoz ve Fehman Hüseyin Suriye’li imiş de ayrıca Esed’in sınıf arkadaşı imiş!.. Dolayısıyla bu câni Esed’in adamı oluyor, Türkiye’nin Suriye politikalarını göğüslemek sadedinde de sayısız eylemler gerçekleştiriyor!.. Bu iddialar mümkün mü, mümkün!.. Fakat bütün bu iddiaların, asıl büyük adresi perdelemek maksadını gütmediğini kim iddia edebilir?


Aynı merkezlerin bundan aylar önce, Karayılan hakkında da benzer iddialarda bulunduğunu hatırlamak gerekmez mi? Nitekim o iddialara göre de Karayılan, İran istihbaratına angaje biri olarak resmedilmemiş miydi? Fakat aradan fazla bir zaman geçmiyor ki aynı kaynaklar, Karayılan’ı bu sefer de, Türk istihbaratı ile dayanışma içinde çalışan biri olarak resmediyorlar.


Yani bu alandaki isnadlar ihtiyaca göre, mevsime göre döndürülüp duruyor. Dolayısıyla bunlarda biz bir samimiyet bulmadığımız gibi, bilhassa bu işlerde ABD adına manipülâtif roller üstlenildiğine dair kuvvetli kokular alıyoruz.


Hal böyle olunca da, bulanık bir havada herkes konuşuyor!.. Hem de heybede, torbada bir şey bırakmayarak!..


İşte bu noktada, Türkiye kamuoyunun asla göz ardı etmemesi gereken durumlar şunlardır:


1- ABD’nin Kuzey Irak üzerindeki söz hakkı olduğu gibi devam ediyor. Gene ABD Kuzey Irak yönetiminin, merkezi Irak yönetiminden bağımsız, petrol anlaşmaları yapabilmesini sağlamaya çalışıyor. Sonra da bu petrolün Türkiye üzerinden geçiş yapması yolunda, Türkiye ve Kuzey Irak arasında aracılık rolüne soyunuyor. Mesele anlaşılıyor mu bilmem? Fakat burası işin birinci basamağı!..


2- Türkiye tabii, bunların hiç birine hayır demiyor. Çünkü bu yoldan, tahminlerin ötesinde bir petrol geliri elde etmeyi hesap ediyor. Benim işittiğim rakamları buraya kaydetsem, sizin de dudaklarınız uçuklar diye düşünüyorum. Fakat bunlar ne derecede doğrudur? Ya da ne derecede gerçekleşme şansı vardır.? Onu kestiremediğim için özellikle boşlukta bırakıyorum.


3- PKK’nın silâh bırakması, veya PKK’ya silâh bıraktırılması meselesi işte burda başlıyor. Dolayısıyla Türkiye asıl bu noktada ısrarlı!.. Amerikan tarafı ise kem-küm ediyor, durduğu yerde yüz oyun kotarıyor. Türkiye’yi de bu işin imkânsızlığına adeta inandırmak istiyor.


Daha doğrusu da Kandil’in boşaltılmasına bir türlü razı olmuyor. Aksi halde PKK silâh teslim eder de, Kandil’i boşaltırsa; bugün Türkiye’yi, yarın Suriye’yi, ileride de İran’ı neyle terbiye edecek? İşte ABD’nin ikilemi burda başlıyor.


Onun için Türkiye’nin biraz daha dişini sıkması, hiç olmazsa Suriye sorununun neticesini alarak, daha külli politikalar geliştirmesi isabetli olur diye düşünüyoruz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi