Türkiye ne yapıyor?
Türkiye ile Suriye arasındaki krizi maç seyircisi gibi uzaktan seyreden, ya da ilgili krizi orasından burasından dürtükleyen Türkiyeyi açmaza sürüklemek isteyen garip bir entelijansiyası var Türkiyenin. Hele bir de Türkiyenin Karizmasının çizildiği edebiyatı yapanlar var ki sormayın!.. Sanki her lâfa lâf yetiştirmek, her jeste de anında mukabele edilmek şartmış gibi bir hava veren bu sınıflara ne denilse azdır.
Öyle anlaşılmaktadır ki bu tür sınıfların dayandığı en büyük argüman, sırf kendi bireysel psikolojilerinden ibarettir. Psikolojilerin kırılganlığını, değişkenliğini eğer bilmesek, hemen herkesin bu anafora kendini kaptırması işten bile değildir. Her halde kamuoyunun duyguları ile nasıl oynanabildiğini hesab eden çevreler, buna meydan vermemek için iyi hazırlanmış olmalılar ki, son Suriye krizinde bölücü terör konusunda olduğu gibi, kamuoyunun karpuz gibi ortasından çatlamasına fırsat vermediler.
Bazıları kötü niyetinden, bazıları da saflığından, NATOdan Türkiye için lâzım gelen bir desteğin çıkmadığını yazıp çiziyorlar. O sınıflar, her şeyden önce şunu unutmasınlar: Türkiye Suriye krizini NATOya taşırken, beşinci madde ile değil, dördüncü madde ile başvurdu. Yani amacı sadece bilgilendirme olup, herhangi bir ortak müdahale talebi bulunmamakta idi. Daha açık ifade etmek gerekirse, Türkiye bu safhada, NATOnun Suriye meselesine burnunu sokmasını asla düşünmedi. Ayrıca bunu sakıncalı bulduğunu da ifadeden geri durmayalım.
Öyleyse burdaki amaç, Türkiyenin kendi haklılığını teyid ettirmekle sınırlıdır demek gerekiyor.
Bunu okumamak, bunun farkına varmamak demek; Türkiyenin Suriye ve Kuzey Irak başta olmak üzere, Bölgesel politikaların da farkına varmamak değil midir? Onun için, bir alanda takip edilen politikalara derinlemesine vâkıf olmadan yapılan yorumlar tepkisel kalmaya mahkûmdur. Ayrıca daralmış ruhların psikolojik tezahürlerinden başka bir şey değildir bunlar.
Burada söylemek istediğimiz hususları daha bir temellendirmek için, Azerbaycanla yapılan doğalgaz anlaşmasını iyi kavramak gerekiyor. NABUKOyu tarihe gömen bu anlaşma ilk elde 16 bin, sonra 31 bin, daha sonra da 50 milyar metreküplük bir hacmi ifade ediyor. Türkiye bu anlaşma ile sırf bir boru hattı kirası ile yetinmeyecek!.. Elde edilecek toplam gelirin yüzde yirmisine de doğrudan ortak olacak!.. Siz bunun ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Unutmayın ki bu bir ilk!..
Bu anlaşma ile Türkiye, kendisi doğalgaz ülkesi olmadığı halde, dünya doğalgaz piyasalarında büyük söz sahibi olacak. Yarın buna Türkmenistanın, öbürgün İranın balıklama atlayacağını nasıl olur da unutursunuz? Bu gelişmeler, ilgili ülkeleri Rus emrivakisinden kurtaracağı gibi, Rusyayı da doğalgaz alanında dominant ülke konumundan bütünüyle çıkaracaktır.
İşte bu realiteyi okumakta zorlanmayan Rus lideri Putin, aynı tarihe denk düşecek şekilde İsraile bunun için gitti. Suriyeye destek konusunda, İsraille adeta yeni bir angajmana bunun için girdi. Dolayısıyla Türkiye, Suriye krizi karşısında eli-ayağı birbirine karışmış bir psikoloji ile saçma sapan tepkiler vermek yerine, aynı anda hem Rusyaya hem de birtakım Avrupa ülkelerine, Azeri doğalgazı projesiyle stratejik bir cevap vermiş oldu. Yani son derece akıllı davranarak, kendi hazırladığı bir projenin sabote edilmesine asla fırsat vermedi. İkincisi de Rusyanın arabuluculuk rolünün, sahte bir denemeden öteye geçmeyeceğini kanıtlama imkânı buldu.
Eğer bu mesele kavrandı ise, daha bulanık bir alana doğru ilerleyebiliriz demektir. O da Kuzey Irak ve PKK krizi, daha doğrusu da PKKya silâh bıraktırılması yolundaki arayışlar!..
Türk basını gelişmeleri özünden takipten ziyade, onu Türkiye ve hükümet aleyhine nasıl dönüştürebilirim mantığı ile çalıştığı için, maalesef at izi, it izine karışıp gidiyor. Meseleler bulanıklaşıyor, milli hislerimizle vıcık vıcık oynanıyor, dahası da günlük psikolojilerimiz asıl stratejik meselelerin önüne bir duvar gibi gerdiriliyor. Hükümet ricali de çoğu meselede, asıl düşüncelerini tezahür ettirmeye imkân bulamıyor. Ayrıca diplomasinin dili de zaten bunu gerektiriyor. Bu arada elindeki kartları açığa vurmanın nasıl bir iflâsa yol açacağının da şuurunda olarak konuşuyor veya konuşamıyor.
Öyleyse size şu kadarını ifade edeyim ki Türkiye, aynen Azerbaycanla yapılan tarihi anlaşmada olduğu gibi, Kuzey Irakla da stratejik bir anlaşma için şartları zorluyor, imkânlar yaratmaya çalışıyor. Eğer böyle bir imkân sağlanabilirse, Türkiyenin burdan elde edeceği payın, Azeri doğalgazının kat kat üzerinde gerçekleşeceğini rahatlıkla ifade edebiliriz.
Peki bu imkân nasıl sağlanacak?
İlk ama ilk şart, PKKya silâh bıraktırmaktan geçiyor!..
Öyleyse bir soru daha: Türkiyenin peşinde koştuğu bu stratejik hedefi boşa çıkartmak isteyenler var mıdır? Veya bu güçler kimlerden oluşmaktadır?
Şu an için bundan ilk rahatsızlık duyan ülkelerin İsrail, Rusya, Almanya ve İngiltere olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu koronun motive ettiği iki sabotaj dinamosu da, PKK ve Suriyeden başkası değil!.. Bir yandan PKKyı dürtükleyerek terörü azdırıyor, öbür yandan da PKKnın silah bırakmasının imkansızlığını kanıtlamaya çalışıyorlar. Bununla sınırlı değil tabii ki!..
Çünkü Suriyenin çıkışı da bunun mütemmim bir cüzü!.. Türkiye K.Irakla değil, Suriye ile meşgul olsun istiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.