Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Mağrur olma padişahım!..”

“Mağrur olma padişahım!..”

Osmanlı insanı gururu en büyük “tehdit” olarak algılardı. “Allah’a nispet etmek” gibi düşünür, ölesiye sakınırdı.

Meselâ, Osmanlı padişahları, tâ Sultan II. Abdülhamid’e kadar, her Cuma namazı ve bayram namazı gidişlerinde yol boyu dizilen “talebe-i ulum” ve halk tarafından şöyle selâmlanırdı:


“Mağrur olma (gururlanma-kibirlenme) padişahım, senden büyük Allah var!”


Devrin en kudretli insanının, halkı tarafından tevazua dâvet edilmesi, bugünkü aklın alacağı bir şey olmasa gerektir. Lâkin Osmanlı padişahlarını birtakım hatalardan, günahlardan ve yanlışlardan koruyan da bu tür uyarılardır.


Manzarayı gözlerinizin önüne getirmeye çalışın lütfen...


Padişah, ya cins atının üstünde (ilk ve orta zamanlar) ya da “gerdune-i saltanat” (saltanat arabası) içinde saraydan çıkıyor...


Önde sırmalı apoletli korumaları, iki yanında hocaları, vezirleri, komutanları, arkasında Yeniçeri önderleri, Azepler, Baltacılar...


Güçlü devletin neredeyse tüm yöneticileri...


Bu durumda insanın içini “gurur” basabilir...


Şeytan, “Sen neymişsin” düşüncesini aklına düşürebilir. Nihayet onlar da insandır.


Halk işte yegâne güç ve kudret sahibini haykırarak bu ihtimali bertaraf ediyor:


“Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!”


“Kulluğunu unutma...” diyor...


“Dünyaya kendini kaptırma...” diyor...


“Geçici zevklerden medet umma...” diyor...


“Gurura kapılma...” diyor...


“Tevazu yolundan ayrılma.”


30 senelik padişahlığında 25 kez sefere çıkıp iki imparatorluk, dört krallık ve onbir prensliği ülkesine katan Fatih Sultan Mehmed’e “Bir Şah’a kul oldum ki, kulu Şah-ı Cihan’dır / Bir Şah’a kul oldum ki, cihan ana gedadır” mısralarını ilham eden olgu budur.


Aynı Padişah, malın-mülkün, saltanatın değil, kulluğun baki olduğunu yine müteaddit şiirlerinde vurgulamıştır. Onlardan biri de şudur:


“Ahiret kesbeylemektir dâr-ı dünyadan garez,


Yoksa ey zahide nedir, bildin mi urbadan garez?


Mal u mülki terk edip gitsen gerekdir akıbet,


Pes nedir dünya için ey hâce, dünyadan garez?


Her ne kim görsen, taalluk bağlama, kılma karar,


İbret almaktır dila, seyrü temaşadan garez...”


Biliyorsunuz Hz. Ömer, hilâfeti döneminde, kendi kesesinden bir adam tutmuş, her sabah kapısına gelip “Ya Ömer, ölümü unutma!..” demesini emretmişti.


Ölüm düşüncesiyle gururdan arınırdı.


Bu durum Hz. Ömer’in saçlarına ak düşene kadar sürdü. Bunu fark ettiği gün, “Saçlarıma düşen aklar, ölümü zaten yeteri kadar hatırlatıyor” diyerek adamın işine son verdi.


Gururun en etkin ilacı, ölüm düşüncesidir!


Bu bakımdan ölümün sık sık hatırlanması, anılması ve mezarlıkların ziyaret edilmesi önerilmiştir (Peygamber buyruğu).


Ölümü sık yâd etmek, sadece gururu kırmaz, aynı zamanda hayatın kıymetini de öğretir. Sayılı günlerin daha doğru yaşanmasına vesile olur.


Bütün bu örnekleri neden zikrettiğimizi merak edeniniz varsa, son yıllarda makam-mevki, servet-şöhret sahibi olmuş “dindar Müslüman”lara baksınlar: Burunlarından “kıl” aldırmıyorlar!


Bu yara derin: Biz de başka yazılarımızda derinleştireceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi