Ersoy Dede

Ersoy Dede

Bunu neden yaptınız?

Bunu neden yaptınız?

Hepinize söylüyorum. Böyle bir ortamda, böyle bir günde..

Neden oldu bu iş? Açık söylüyorum, ben bu tahlilden sıkıldım.. Ama her tarafından vıcık vıcık provokasyon kokan bir hadiseyi, başka nasıl yorumlayabilirim?.. Daha çok yeni yazdım burada. “Ramazan ayında silahlar susacak. Hatta bu sessizlik, kalıcı bir ateşkese doğru gidecek. Bunun için gerekli tüm siyasi altyapı hazır. Ama taraflar güvenilir değil..” dedim burada. İşte aynen de cumartesi günü Diyarbakır’da yaşananlar, beni haklı çıkardı..
YİNE 14 TEMMUZ
Geçen yıl mayıs ayından itibaren (hatta Nevruz dönemini bile sayabiliriz) PKK’nın silah bırakacağını konuştuk.. Ramazan, seçimler derken çok ciddi mesafe de kat edilmişti. Sonra 14 Temmuz süreci geldi.. Ne olmuştu 14 Temmuz 2011’de? Hatırlayalım.. Diyarbakır’da DTK, “Demokratik Özerklik” ilan etmişti.. Bu kararın Aysel Tuğluk tarafından duyurulduğu saatlerde, Silvan’da 13 vatan evladını şehit vermiştik.. İşler rayına girmek üzereyken PKK; hem kendince bir siyasi yapı ilanında bulunuyordu hem de her türlü sözü-anlaşmayı yok sayarak Silvan’da karakol baskını yapıyordu. Bu, Abdullah Öcalan’ın PKK’ya ve BDP’ye tavır almasına yol açacak kadar önemli bir kriz doğurmuştu. Öcalan, 14 Temmuz sonrası, kardeşi dahil kimseyle görüşmek istemedi. Bugün artık bu krizin sonuna gelmiştik. Belki de bu hafta itibariyle Öcalan; avukatları, kardeşi, belki Leyla Zana, belki başkaları ile görüşmeye başlayacaktı.. Bunu çok çok iyi bilen örgüt yine pozisyon aldı. Yeni bir 14 Temmuz süreci başlattı. Bilerek ve de isteyerek bu manzaranın oluşmasını sağladı.
SADECE PKK DEĞİL
Tıpkı geçen yılki bahar havasını ortadan kaldıran, sadece PKK değildiyse, bugün de bu süreci baltalayan sadece PKK olamaz. Diyarbakır’da pek âlâ barışçı bir miting tertiplenebilirdi. Buna izin verilebilirdi. Engellenmeyebilirdi. İnsanların bu mitinge katılıp deşarj olmaları sağlanabilirdi. Hatta bir tür samimiyet testi gibi özellikle hiçbir kışkırtıcılık tuzağına düşülmeden, kimsenin burnu bile kanamadan, olay çıkmadan, kırıp dökmeden bu iş bitebilirdi.. Fakat öyle olmadı. İlk hamle zaten gösteriyi yasaklayarak geldi. Ondan sonra ise sert müdahale. Hiç eleştirmiyorum güvenlik güçlerini. Bir şeyi yasaklarsanız, yapanı cezalandırmak kadar doğal bir durum yoktur. Buradaki kısırdöngünün nerede başladığı da belirsiz. Yasakladığın için mi iş çığrından çıktı, işin çığrından çıkacağı belliydi de mi yasakladın? Bunları bilme şansımız yok. Ama Diyarbakır’da deneyimli bir polis müdürü bunu çözmüş olmalıydı. 2011 Nevruz’da oradaydım. Yüzbinlerce kişiye Öcalan’ın konuşmasını dinletip alkışlattılar. Konuşmanın içeriğine bakılacak olursa her cümlesi suçtu. Diğer konuşmacıların konuşmaları da öyle. Sokaklarda patlamaya hazır bombalar gibi dolmuş gençler, belki de sakladıkları molotofları çıkarıp sallayacak fırsat kolluyorlardı. Kimse müdahale etmedi, kimse de olay çıkarmadı. Bitti-gitti.. Peki bu, bugün neden düşünülmedi? Ya da istenmedi?..
YARALI MİLLETVEKİLLERİ
Az evvel sözünü ettiğim kısırdöngü milletvekillerinin bu organizasyondaki varlıkları için de geçerli. Yasadışı bir gösteride milletvekilinin ne işi var? Milletvekiline gaz-su sıkılır mı? Bu da kısırdöngü. Çok üzüldük mesela Pervin Buldan’ın ayağı kanamış. Bir şey gelmiş ayağına. Ya da bir yere çarpmış. Canı acımıştır eminim. Onun dışındaki tüm milletvekilleri durumlarını biraz abartmış gibi geldi bana. Ya birinin gömleği ıslanmış ya da birinin gözü kızarmış biraz. Öyle isyan edecek, veryansın edecek bir durum yok ortada. Sırrı Süreyya Önder, twitter’dan yazmış: “Pervin Buldan’a hedef gözeterek ateş ettiler. Ambulans çağırmadılar..” Bizim polisimiz herhalde teşkilat kurulalı beri böyle hakaret işitmemiştir. Bir metreden hem de hedef gözeterek ateş eden polis, Pervin Hanım’ı vurmayı başaramamış gibi görünüyor Önder’in sözleri doğruysa eğer.. Yok eğer Sn. Önder biraz abarttıysa, sözlerinin, kendisini takip eden kitleleri nasıl heyecanlandırdığının hesabını yapmalı bana göre..
KÜFÜRLER VE TEHDİTLER
Altan Tan; (mermi kovanını göstererek) “İçişleri Bakanı alsın bunları müsait bir şekilde kullansın”, Özdal Üçer; “Getirin o emniyet amirini bana, kafasına sıkacağım”, Adını bilmediğim, ama gün boyu Demirtaş ile birlikte gezen mavi gömlekli bir adam; “Canlı bomba olup havaya uçururuz”... Bunlar benim duyduğum sözler. Duymadığımız neler söylendi kim bilir?.. O olmadı da, bu oldu mu şimdi yani? Kalın sağlıcakla..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi