Bu kafa yine yazar gerçekleri
Murat Alan kardeşimin Sivas olayları ile ilgili olarak ortaya çıkardığı gerçekleri tüylerimiz ürpererek okuyoruz.
Herkesin ezberinin bozulduğu ortada. Öyle ya, daha düne kadar “yakılan canlarımızın hesabını verin, sorumlular yargılansın” diye bağıranlar, şimdi de “Akit yargılansın Murat Alan yakılsın” demeye başladılar. Neden peki? Neyin ortaya çıkmasından duyuluyor bu kaygı?.. Alın işte dün de, ünlü Atatürk büstünü taşıyan erlerin nasıl ortadan kaldırıldıklarını öğrendik. Orada da mı saç örgüsü vardı?.. Bakalım yarın ne öğreneceğiz?.. Bu kafa başka neler çıkaracak karanlıkta kalan. Bu kafaya dikkat edin.
SİLAHLAR KİMİN?
Bir de bu çıktı başımıza.. Saç örgüsü tartışması.. Kafası çalışanlar, bu süreçte “suç örgüsü” tartışması başlatsaydı, bugün, otelde sıkılan mermilerin kimin silahından çıktığını konuşuyor olacaktık. Oysa bir kesim kategorik olarak bu iddiayı reddettiği için, katiller ellerini ovuşturarak yeni maceralara yelken açmaya devam ediyor.. Kimin o silahlar? Kim otel içinde tetiğe bastı? Bunun araştırılmasını istemek suç mu? Oteli yakanı bulun. Halkı toplayıp gaza getireni de bulun. Başından sonuna kadar bu tertibin içinde kim varsa hepsini bulun arkadaş. Ama otel içinde vurularak hayatını kaybedenleri kimin öldürdüğünü de bulun. Ve yakınlarını o olayda kaybedenler, bunu en çok siz isteyin lütfen.
ADI KİRLENEN HANIMLAR
Bu gerçekler ortaya çıkmaya başladığı günlerde net karşı duruş sergileyen bir hanım, benim sütunumda adının kirlendiğini iddia etmiş. Babasının gerçek katilini bulmak için çalıştığımız günlerde, destek olacağına artık durmamızı istiyor ve bunu eleştirdiğimizde de “adım o gazetenin sayfalarında kirleniyor” diye veryansın ediyor. Şu kadarını söyleyeyim, adınızı anmamaya çalışıyorum ama bazen mecburiyetten yazıyorum. Ama siz, bir kez kafanızı çevirip Silivri’ye baksanız adam akıllı, adınızın bu sayfalarda anılmasının sizin için şeref olduğunu anlayacaksınız ya, neyse..
SOKAKTA VURULANLAR
Otelde vurulanlar tamam, peki ya sokakta vurulanlar?.. Sivas davasında 30 küsur sanığın avukatlığını yapmış olan Yüksel Köse’den dinlemiştim otel içinde sıkılan mermileri.. İki garsonun vurularak öldürüldüğünün kesin olduğunu mesela.. Neden kesin? Çünkü bu nedenle tazminat davası açıldı ve dava kazanıldı. Polis mi vurdu? Değil... Zira otelin içinde polis yok. Polis dışarıda güvenliği alıyor. Otel elinde silahı olan tek bir kişi var. O da suçsuz bulunuyor. Peki ya sokakta vurulanlar? Bosna Parkı’nda, mahalle aralarında..
MEHMET NUSRET NESİN
Zamanaşımı nedeniyle düştü denilen davada, haksız yere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış 33 kişi var. Ayrıca onlarca kişi de ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Bu hukuk mağduriyetine yol açan savcılık ifadelerinde geçen itham ve iftiraları okuyunca insanın kanı donuyor. Aziz Nesin mesela, 9 Temmuz 1993’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifadede diyor ki; “...Çıkış deliğinin ağzındaki binada Büyük Birlik Partisi varmış. Bu parti mensuplarından sakallı ve sopalı kişiler bu çıkış deliğinden çıkmak isteyen, kızlara ve kadınlara, ‘o..spu, yanın. Burada ne işiniz var?’ diyerek çıkışlarına mani olmak istemiş...” Bahsettiği yer yani BBP binası, onlarca otel misafirinin tahta köprü yardımıyla kurtarılarak güvenli biçimde otelden alındığı yer.. Ama yoo, öyle değilmiş. Sakallı ve sopalılarmış ve “o..spu, yanın” demek için camı açmışlar.. Aynı savcılık ifadesinden devam ediyoruz.. “... 4. kattaydık. İtfaiye pencereye merdiven dayadı. İtfaiye merdivenine çıktım. Aşağıya doğru inmeye başladım. Ben ağır ağır inerken, yukarı doğru çıkan itfaiye eri ‘namussuz alçak’ diyerek beni tekmeledi ve merdivenden aşağıya attı. Sokağa düştüm. İtfaiye aracının içinde bulunan bir sivil şahıs ucu demir çengelli itfaiye aygıtı ile bana saldırdı. Bu şahıs belediye reisine benziyordu.....” Ne hikaye ama. Bu sadece Mehmet Nusret Nesin imzasıyla verilmiş (Aziz Nesin) bir tane ifade. Bunun gibi yüzlercesi var. Adam itfaiye merdivenini dayıyor cama, ne için? O merdivenden aşağıya atmak için.. İtfaiye aracı geliyor otele ama ne için? Aziz Nesin’i dövmek için. Vallahi şu kadarını söyleyeyim, verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dilemeye pek niyetimiz yok. Eylemlerimiz devam edecek.
Kalın sağlıcakla.