Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Cümlesiz Ankara

Cümlesiz Ankara

Bu yazıyı kaleme aldığım sırada (dün), Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Türkiye yolculuğu belki de başlamış olmalıdır. Gaziantep’te kılınan cenaze namazlarının ardından Kırgızistan’a uçan ve orada Türkçe Konuşan Ülkeler Toplantısı’na katılan Gül, kulağında beliren ani bir rahatsızlık nedeniyle Türkiye’ye dönüyor. Hem de Bişkek’te yapılan veya yapılacak toplantılar sona ermeden!..

Cumhurbaşkanının yükseklerde uçmaktan mütevellit kulak sorunu bundan önce de nüksetmişti. O zaman da gene böyle bir durum doğmuş, önceden planlanmış önemli bazı dış ziyaretlerin tehiri durumu ile karşılaşmıştık. Fakat bu son hadise bize daha bir manidar gözüktü. Eğer sebep gerçekten kulak ve işitme sorunu ise, kendilerine acil şifalar dileriz. Öyle değil de, içinden geçtiğimiz kriz durumunun yarattığı sebeplere dayalı ise bu geri dönüş, onu da nihayet anlamak durumundayız.
Nitekim iki gündür yazdığım yazılarda, Ankara’nın ağzından henüz stratejik bir cümle çıkmadığına işaret etmiştim. Evet her yetkili başta da Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı ve Beşir Atalay konuştular. Başsağlığı dilediler, acıları paylaştılar. PKK’nın hunhar eylemini lânetlediler. Tabii daha önemlisi de millet, hükümet ve devlet olarak, “yekvücut duruşumuzu” ifade etmek üzere, Antep’teki cenazeye büyük bir önem verdiler. Bu “yekvücut duruş” ile hem içeriye, hem de dışarıya önemli bir mesaj verilmek istendiği ortada. Bütün bunları çıkarabiliyoruz. Çıkarmak isteyenler de çıkarmıştır zaten.
Fakat bunun yetmediğini ifade etmek durumundayız.
İşte Cumhurbaşkanı Gül’ün Kırgızistan ziyaretini yarıda kesmesini, biz biraz da böyle bir ihtiyaç ile yorumluyoruz. Biz bilelim veya bilmeyelim, duyalım veya duymayalım devlet katında, kuşkusuz hükümet de içinde olarak önemli bazı toplantılar yapılacak, yeni stratejik tutumlar geliştirilecek demektir. Daha doğrusu da mâlâyâniye dönüşen PKK eleştiri ve kınamalarının ötesinde bir kararlılık arayışı!.. Belki de Türkiye ve Suriye üzerinden bütün bölgenin destablize edilmek arzusuna karşı yeni bir teyakkuz denemesi!..
Neye sayarsanız sayın, son hadiseye Türkiye’nin bayağı hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor. Evet Şemdinli vukuatı, İzmir-Foça denemesi vs. Fakat Antep’teki hadise bunların hepsinden farklı!.. Çünkü Antep, Suriye sınırına yakın bir vilâyetimiz. Onbinlerce Suriyeli sığınmacının, bölgesel veya küresel sayısız istihbarat kuruluşunun cirit attığı bir bölge. Bu bakımdan hükümet, ilgili tuzağı kurgulayanları açığa çıkarmak için elden gelen gayreti esirgemiyor. Failleri netleştirmeye de özel bir önem atfediyor.
Kuşkusuz normal şartlarda da böyle şeylere önem verilir. Fakat şimdiki hadise daha bir başka!.. İlgili hadiseye neden bu kadar önem verildiğini, size ancak şöyle izah edebilirim:
Yerel veya uluslararası bir operasyon tezgâhlanacağı zaman, o operasyonla nereye varılmak istendiği de planlanır. Yani böyle büyük çaplı operasyonların muhakkak ki bir amacı bulunur. O amaç da ya ilgili ülkeye gözdağı vermek, ya da ilgili ülke kamuoyunu belli bir istikamette düşünmeye zorlamaktır. Öyleyse hem bir operasyon icra olunacak, hem de operasyonu yapan adresin merkezin üzeri örtüldüğü gibi, onu kamuoyunun başka adreslerde araması da sağlanacaktır. Yani ilgili operasyon öncesinde, onu toplumun nasıl algılanacağı hususu da ayrıca planlanır demek istiyorum.
İşte bu açıdan son Antep vukuatını Türkiye toplumu nasıl yorumluyor? Siz ona bakın ve acıyın!.. Çünkü toplumlar böylesi anlarda sağduyularından ziyade, husumet ve önyargılarına dayalı hareket ettiğine göre, gerisini artık siz hesap edin!
İşte Suriye ile, ne zamandan beri örtülü bir savaş içindeyiz. Eeee, onu da İran mezhep taassubu ile desteklediğine göre geriye ne kalıyor? Hareket noktamız böyle olunca da gerisi iplik söküğü gibi gelir. PKK ile İran ve Suriye’nin bir çatışması olmadığına, ABD Büyükelçisi de PKK’ya silâhı İran ve Suriye’nin verdiğini beyan buyurduğuna göre!..
Fakat böylesi ucuz mantıkları, hafif bir üfürükle yerle bir etmek zor olmamalıdır. Sırf şu gün değil uzun zamandır, PKK’nın kullandığı silâhların geniş bir envanteri bulunuyor elde. PKK’ya hangi ülkelerin silâh temin ettiği ayan-beyan ortada!.. Yani PKK’yı kimin arkaladığını Türkiye bilmiyor değil ki?
İkincisi de, PKK’yı terör örgütü olarak ilân ettiği halde, Türkiye’nin Kuzey Irak’a ve Kandil’e kara harekâtı yapmasına mani olan ülke hangisidir? PKK’lılara Kuzey Irak’ta veya İsrail’de gerilla eğitimi veren ülke de gene İsrail değil midir?
Öyleyse hadiselere daha bir serinkanlılıkla bakmak, itilip kakıldığımız noktadan bakmamak esastır. Şu sıralarda Washington Post, New York Times, Almanların Die Welt’i ve Frankfurter Allgemeine’ı ve İngiltere’nin Independent’ı nasıl yayın yapıyor iyi izleyin!.. Bu gazetelerin haber ve yorumları bugünlerde, nedense Türkçe’ye tercüme edilmiyor. Onların hepsi ama hepsi, Suriye rejimini merkez alan, Türkiye’nin bu husustaki politikalarını yerden yere vuran ve aşağılayan yayınlar!..
İsterseniz size açık bir örnek daha: İngiliz Independent’in meşhur muhabiri Robert Fisk şu sıralarda Suriye’de!.. Ordu birliklerinin yanında ve koruması altında izliyor gelişmeleri. Bütün haberleri Esat yanlısı, muhaliflere de kan kusuyor!.. Orada muhalifler Türkler, Çeçenler, Pakistanlılar, Afganlar ve Suudiler’den ibaret demeye getiriyor. Tabii hepsi de El-Kaideci!..
Öyleyse eğri oturalım doğru konuşalım. Orta yerde tek Esat ve Muhaberat, İran yok!.. Esat’ın arkasında geniş bir Batı koalisyonu var. İşin bu tarafını örtenlere lûtfen dikkat!..
PKK’ya gelince, o bağımsız bir irade mi size göre?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Necmettin Türünay Arşivi