Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Atatürk-İnönü Büyük savaş ve şimdi

Atatürk-İnönü Büyük savaş ve şimdi

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına ramak kala Atatürk ölmüş, yerine de İsmet Paşa cumhurbaşkanı seçilmişti. Bizde tarihi dıştan okumak adet olduğu için, her iki dönem birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olarak algılanır. Fakat size şunu söyleyeyim ki Atatürk ölmese, yani hasta olarak hayatını sürdürse idi, o günkü iktidar (Celâl Bayar, Şükrü Kaya ve T.R. Aras iktidarı) İkinci Dünya Savaşı’na elsiz ayaksız dalarlardı. Fakat öyle olmadı. Atatürk ölür ölmez yeni seçilen cumhurbaşkanı, bu takımı bütünüyle tasfiye etti. Netice olarak da Türkiye’de savaşa taraftar olmayan, bağımsız kalmak isteyen yeni bir sınıfın iktidarı başladı.

İttihat Terakki’nin elsiz ayaksız savaşa girmesinin doğurduğu sonuçları nazar-ı itibara alan yeni iktidarla, eski iktidarın farkını asıl burada aramak gerekir. Haklılık-haksızlık testi yapmıyorum bu söylediklerimle!.. Yapmak istediğim tek particilik, laiklik, inkılâpçılık anlayışı müşterek olan iki dönem arasındaki gizli, temel bir farka vurgu yapıyorum sadece!..


Fakat bu yazının konusu gene de bu değil. İsmet Paşa’nın o katı tek parti döneminde, her türlü inisiyatifler elinde ve basın da kontrolünde olduğu halde düştüğü bir acze işaret etmek istiyorum.


Savaş boyunca Türkiye’nin kendi yanlarında yer almasını isteyen İngiltere (ABD, Fransa ve Rusya dahil) ve Almanya öyle bastırıyorlardı ki tahmin edemezsiniz. Hükümet üzerindeki tazyikler bir tarafa, bizatihi Türkiye kamuoyu kendi arasında ikiye bölünmemiş mi? Türkiye’de asıl sol ve sağ kamuoyları, işte o savaş yıllarında teşekkül etti ve her iki takım Almanya veya müttefiklerin yanında savaşa girilmesi hususunda bastırdı da bastırdı. Fenerbahçe-Galatasaray seyircisi gibi, savaşı hangi tarafın kazanacağı hususunda, Türkiye kamuoyu bahse girişiyordu sanki.


Yani demek istediğim şu: O tek parti yıllarında bile iktidar toplumsal temayülleri kontrol altında tutamıyordu. Çünkü bir yandan Almanlar, öbür yandan Ruslar, diğer bir yandan da İngiltere, Fransa ve ABD gizli sübvansiyonlarla basına nüfuz ediyor, sayısız dergi ve gazetenin çıkmasını sağlıyorlardı. Türkçü ve İslâmcı kesimler Almanlar, solcu ve komünistler Ruslar, liberal demokrasi kesimleri de İngiltere yanında savaşa girilmesi yolunda aşırı bir gayret sergiliyorlardı. Hükümet ne kadar baskı yaparsa yapsın kamuoyuna hakim olamıyor, koca Türkiye savaş boyunca ordan oraya sallanıp duruyordu. Fakat bir an geldi, savaşı hangi tarafın kazanacağı belli olunca, o günün hükümeti o tarafın önünü açıverdi. Zaten ben de bunu bekliyordum cinsinden bir pişkinlikle!..


Ancak sonuç o kadar da basit olmadı. Çünkü müttefikler buna razı olmadı ve savaşta Türkiye’nin tarafsızlığını gizli bir Alman taraftarlığı kabul ederek onu adeta cezalandırdı. İşte Türkiye’nin savaş sonunda çok partili hayata geçişinin sırrı burda yatar. Dolayısıyla buna yeni bir biat tazelemesi denilse yeridir.


Tarih böyle akıp gittiğine göre, biz de orda çakılıp kalmayalım. Günümüze doğru adım atalım.


Başlangıçta Türkiye’de, Suriye konusunda müşterek bir kamuoyu söz konusu iken, şimdilerde bunun giderek karmaşıklaşmaya başladığına şahit oluyoruz. Buna sebep de kuşkusuz, aradan onyedi ay geçmesine rağmen, sorunun herhangi bir çözüme kavuşmaması.


Son zamanlarda CHP muhalefetinin, özellikle Suriye meselesinde sergilediği tavır bayağı kafa karıştırıcı. Hele hele büyük sermaye basınının devamlı problem üreten, halkın kafasını karıştırmayı matuf yayınları da hatırlanacak olursa, mesele daha bir önem kazanıyor demektir. Yapılan bu eleştirileri ve medya yayınlarını ise iki grupta toplamak mümkündür.


Bunlardan birincisi, Özgür Suriye ordusunun elemanlarının Türkiye’de eğitildiği, kullandıkları silâhların hemen kâmilen Türkiye tarafından temin edildiği iddiasıdır. Eleştiriler bununla da kalmıyor. Suriye’den gelen veya Suriye’ye geçen unsurların El-Kaide elemanı oldukları bağıra-çağıra ilan edilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla bu kesimlerin söylemek istediği; “Suriye’de yapılmak istenen bir devrim değil!” ABD ve uluslararası sistem tarafından suçlu ilân edilen sınıflar aracılığı ile, Türkiye’nin Suriye’ye dönük hukuk dışı bir müdahalesidir.


İlgili kesimlerin bir de Suriyeli mülteciler konusunu fazlaca dile doladıkları görülüyor. Buradan ileriye dönük bir yerli halk tepkisi üretmek istediklerini anlamak zor değildir. Yarın okullar açıldıktan sonra bunu daha iyi fark edebileceğiz.


Bir başka husus da mültecilerle, Hatay çevresinin yerli ahalisi arasındaki farklılıkları kaşımak gibi arayışlardır. Her iki hususta Hatay valisinin yaptığı açıklamalar yerinde olmuştur. Fakat bütün bunlar gene de yeterli sayılmayabilir. Toplumsal tecessüsü tatmin bu bakımdan her şeyin başında gelmelidir.


Peki bütün bunları nasıl okumak gerekir? Sırf bir iç muhalefet olarak bakabilir miyiz bunlara? Elbette hayır!.. Çünkü malûm basın ve muhalefet, iyi dikkat edilirse, Batılı büyük güçlerin geliştirdiği tavrı yansıtıyor ve onların ürettiği argümanları kullanıyor. Bunların çoğu da istihbarat servislerinin ürettiği materyallerden başka bir şey değil. Fakat sürekli tekrarı bakımından, kamuoyunda tesir üretmesi de kaçınılmaz bir sonuçtur.


Dolayısıyla buradan bir sonuca doğru ilerleyelim. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk basınının durumu bundan farklı değildi. Tek parti iktidarı bile olsa hükümet bu muhalefetin önünü alamıyor, eski yeknesak kamuoyu paramparça hale geliyordu.


Bir de buna ilâve, PKK terörünün bilhassa azdırıldığına lûtfen dikkat!..


Bütün bunların altında da uluslararası sistemin, Suriye konusundaki tavrında meydana gelen değişiklik yatıyor. Neticede de Türkiye’yi mevcut politikasından caydırmak istiyorlar. Çayı geçerken kuşkusuz at değiştirilmez. Fakat şartları da iyi okuyarak alternatifli düşünmek, yedek politikalar geliştirmek de gerekebilir.


Nitekim BM, mülteciler 200 bini bulsun, ondan sonra güvenli bölge demeye başladı. ABD de kimyasal silâh kullanma, öylece devam et demeye getiriyor Esed’e!..


Öyleyse Mısır ne diyor, bir de ona bakalım mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi