“Akdeniz İçin Birlik” ve Türkiye...

“Akdeniz İçin Birlik” ve Türkiye...

Pazar günü Paris'te kırk üç Avrupa ve Akdeniz ülkesi liderinin bir araya gelmesi, elbette Akdeniz İçin Birlik projesinin sahibi Fransa Devlet Başkanı N. Sarkozy'nin önemli bir başarısıdır. Akdeniz Birliği projesiyle yola çıkan Fransa sonunda Akdeniz İçin Birlik projesiyle yetinmek zorunda kalmıştır. Bu durum bir bakıma geriye adım atmak olarak görülse de yine de kırk üç ülke liderini Paris'te bir araya getirmesi ve bazı ortak konuların ele alındığı bir platform işlevi oynaması başarısını küçültmez.

İmparatorluk bakiyesi devletlerin dış politikalarında zaman zaman ortaya çıkan "emperyal" reflekslerin çok sağlıklı gerekçeleri olmasa da bu tür devletlerin tarihsel/emperyal eğilimlerini anlamak zor değil. Tarihin insan ve toplum psikolojisine vurduğu derin etkilerin sürekliliği, modern ulus devletlerin siyaset kadrolarına hakim bir unsur olarak varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Fransa, Kıta Avrupa'sı tarihinde en önemli aktörlerden biri olmuştur. Avrupa'nın tarihi Fransa'nınkinden ayrı düşünülemez. Ayrıca Batı'nın giriştiği sömürgecilik tecrübesinde İngiltere ile birlikte Fransa temel bir aktör olmuştur. Fransız İmparatorluğu sadece Avrupa merkezli bir emperyal güç değil kıtalararası bir güçtü. 19.yüzyılda zirvede parıldayan Fransa yıldızı 20. yüzyılda özellikle de İkinci Dünya Savaşı sonrasında trajik bir şekilde sönmeye yüz tutmuş ve küresel planda gücünü rakiplerine kaptırmıştır.

Fransa bugün Avrupa'nın önemli güçlerinden biridir. Avrupa Birliği'nin en önemli ülkesidir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden birisidir. Bütün bunların yanında Fransa nerede ise hiçbir alanda "bir numara" değildir. Avrupa Birliği'nde Fransa'dan önce Almanya ve İngiltere'nin adı anılmakta, onların etkisi söz konusu edilmektedir. Mesela Avrupa Birliği'ne son genişlemede üye olan Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerinde Fransa'nın değil Almanya'nın nüfuzu açıkça hissedilmektedir. Dolayısıyla genişleyen Avrupa Birliği içerisinde Fransa'nın etkisinin sınırlı olduğu ve Türkiye'nin tam üyeliğine de birlik içerisinde yeni bir rakip güç istemediği için karşı çıktığı söylenebilir.

Tarihsel bir imparatorluk ve "emperyal" bir güç için bu durum kabul edilebilir, toplum psikolojisiyle telif edilebilir ve kendi vatandaşları nezdinde hoş görülebilir bir şey değildir. Bu nüfuz kaybının ve sıradan aktör haline düşmenin bir biçimde terk edilip etkin olacağı bir yapının tesisi gereklidir. Sanıyorum Akdeniz Birliği projesi ile yola çıkan Fransa'nın yapmak istediği kendisinin baş aktör olarak öne çıkacağı ve Akdeniz havzasındaki ülkeleri örgütleyip Avrupa Birliği karşısında yeni güç ve etkinlik kazanacağı bir oluşum gerçekleştirmekti. Deyim yerindeyse Avrupa Birliği içinde elde edemeyeceği nüfuzu Akdeniz Birliği içinde bulacaktı. Avrupa Birliği kurucu üyesi bir devletin birlik dışında nüfuz alanı araması kabul edilebilir bir proje değildi.

Sonunda Akdeniz Birliği projesi kırpıla kırpıla Akdeniz İçin Birlik projesine dönüştürülerek Avrupa Birliği'nin Akdeniz ülkeleriyle barış ve istikrarın sağlanması amacıyla işbirliğinin geliştirilmesini simgeleyen Barcelona Süreci'nin bu ad altında yeniden gündeme gelmesi şeklinde canlandırılmasına imkan vermiş oldu. Bir başka ifade ile Akdeniz İçin Birlik projesi, Avrupa Birliği'nin Barcelona Sürecini ikame etmiş bulunmaktadır. Zaten Pazar günü Paris'te bir araya gelen kırk üç Avrupa Birliği ve Akdeniz ülkesi lideri, Akdeniz'in kuzey ve güney yakasında bulunan devletler arasında barış ve istikrar için işbirliği imkanlarını değerlendirmişlerdir. Bir Avrupa Birliği projesi olan Barcelona Süreci, Fransa'nın iddialı projesi olan Akdeniz Birliği projesiyle hiçbir ortak noktaya sahip değildi.

Türkiye, bilindiği gibi başından beri Akdeniz Birliği projesine karşı olmuş ve Fransa'nın girişimlerine belli bir şüphe ve rezevle yaklaşmıştır. Pazar günkü zirveye de son anda katılma kararı almıştır. Fransa'nın Türkiye'ye karşı Avrupa Birliği içindeki olumsuz tutumu bilindiği gibi tam üyelik yerine Akdeniz Birliği'ne işaret etmesi de unutulmuş değildir. Ancak şimdi durum tamamen değişmiştir; Fransa projenin bu yeni şekliyle Avrupa Birliği tam üyeliğine alternatif oluşturmayacağını en yüksek düzeyde ifade edilmiştir. Türkiye'nin kaygıları giderilmiştir. Projenin bu şekliyle de olsa başarı şansının çok yüksek olduğunu iddia etmek pek zor gözükmektedir. Neticede Akdeniz'in kuzey kıyısındaki eski sömürgeci güçler, güney kıyısındaki sömürge ülkelerini kontrol altında tutmak, yönlendirmek ve "demokratikleştirmek" istemektedirler. Geçen yüzyılın ortalarında gündeme gelen "yeni sömürgecilik"in farklı bir biçimi de olsa yüzyıllarca bir Türk gölü olarak anılan Akdeniz havzasına Türkiye'nin ilgisiz kalması düşünülemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi