Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

“Sizin Dininiz Size Benim Dinim Bana”

“Sizin Dininiz Size Benim Dinim Bana”

Namazda okunan kısa sureleri görmeye devam ediyoruz. Çoğu müfessire göre Mekkî olan Kâfirûn suresindeyiz.


Mekke dönemi, Rasûlüllah’ın daveti karşısında Kureyş müşriklerinin şiddetli muhalefet fırtınası estirdikleri bir dönemdi. Onlar, Efendimize ara sıra uzlaşma teklifi de götürdüler ve dediler ki:

-‘Biz sana o kadar mal veririz ki Mekke’de herkesten zengin olursun. Eğer bir kadın istersen onunla seni evlendiririz. İstersen seni önder olarak kabul ederiz. Yalnız tanrılarımızı kötülemekten vazgeç.’

Peygamberimiz (s), bu teklifleri kesin biçimde reddedince, daha sonra şöyle bir teklifle geldiler:

-‘Sen bir yıl tanrılarımız olan Lat ve Uzza’ya ibadet et; biz de bir yıl senin tanrına ibadet edelim. Seni işlerimizin hepsine ortak ederiz. Eğer getirdiğin şey iyi ise biz de ona katılırız ve ondan payımızı alırız. Eğer bizdeki, senin getirdiğinden daha iyi ise sen ondan payını alır ve ona ortak olursun.’

Rivayetlerden anlaşılıyor ki; bu teklifler bir defada değil, değişik zamanlarda Rasûlüllah’a (s) geldi. Onun için, kâfirlere kesin bir cevap verilmeliydi. Kâfirûn suresi, küfür dini ile İsl’âm dini arasında hiçbir ilginin bulunmadığını açıkladı. Bu surenin muhatabı Kureyşli kâfirlerdi. Sure onların teklifleri üzerine inmişti ama mesajı kıyamete kadar geçerlidir. Kıtal âyeti ile nesh olunduğu görüşü doğru değildir. Kadı Beydâvî; ‘Bu sûrede küfre izin ve cihaddan menetmek yoktur ki kıtal âyeti ile mensûh olsun’ der.
Bu sureyi Nasr suresi izler ki; bu da nesh şöyle dursun, yardım ve fetih bağlamında cihada işaret eder.

Efendimizin nezdinde bu surenin ne kadar önemli olduğu şu rivayetlerden açıkça anlaşılıyor: Abdullah b. Ömer (r.a) der ki: ‘Ben pek çok defa Rasûlüllah’ı, sabah namazından önceki iki rekâtta ve akşam namazından sonraki iki rekâtta Kâfirûn ve İhlâs surelerini okurken gördüm.’ Ayrıca Efendimizin, ashabına: “Uyumadan önce Kâfirûn suresini okuyun, çünkü o şirkten beraattır.” dediği rivayet olunur.
Meali: “Rahman Rahim Allah’ın adıyla. 1) De ki: “Ey kâfirler. 2) Ben sizin taptıklarınıza tapmam. 3) Benim taptığıma da siz tapacak değilsiniz. 4) Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. 5) Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. 6) Sizin dininiz size, benim de dinim bana.”

1) “Kâfirlere açıkça de!” emri yalnız Rasûlüllah’a değil, bütün Müslümanlaradır. “Kâfir” inkâr eden ve inanmayan demektir. Surede “Ey kâfirler” denmiş, “Ey müşrikler” denmemiştir. Bu nedenle ayetin muhatabı yalnız müşrikler değil, Efendimizi Allah’ın elçisi olarak kabul etmeyen ve getirdiği talimatın Allah’tan olduğunu reddeden herkestir: Yahudiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ile dünyadaki bütün kâfirler ve müşrikler. Yine “Ey kâfirler” diye hitap edilmesi onların küfrü nedeniyledir, zâtları nedeniyle değil.
2) “Lâ a’budu mâ ta‘budûn”daki “Sizin taptıklarınız” ifadesi, kâfirlerin ibadet ettikleri ve halen de ibadet etmekte oldukları bütün mabudları kapsar. Bunlar; melekler, cinler, nebiler, veliler, ruhlar, ay, güneş, yıldız, hayvanlar, ağaçlar, nehirler, hayalî tanrı ve tanrıçalar, ehli kitabın mabudları vb. olabilir.

3) “Ve lâ entum âbidûne mâ a’bud”: yani “Benim ibadet ettiğim, belli özellik ve sıfatlara sahip olana sizler ibadet etmezsiniz.” Rasûlüllah’ın dini, müşriklerin dininden, bundan dolayı ayrı bir dindi. Çünkü Rasûlüllah’ın (s) getirdiği dinin İlah’ı diğer dinlerin inandığı ilahlardan farklı sıfatlara sahipti.

4) “Ve lâ ene âbidun mâ abedtüm.” Bu cümledeki “Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet edenlerden değilim.” ifadesi, ikinci ayetin anlamından tamamen farklıdır. 2. ayetteki, “Sizin ibadet ettiklerinize ben ibadet etmem” ifadesi ile bu ifade arasında büyük fark vardır. 2. âyet, “Ben falan işi yapmam veya yapmayacağım” şeklindedir. Yani burada şiddetli inkar vardır. Ama bundan daha şiddetli inkâr, “Ben falan işi yapanlardan değilim.” cümlesindedir. Çünkü bunun anlamı, o işin çok kötü olmasından dolayı onu işlemek bir yana, onu düşünmenin bile mümkün olamayacağıdır.

5) “Ve lâ entum âbidûne mâ a’bud” ise: “Sizin de pek çok tanrıya ibadeti terk ederek bir tek İlah’a ibadet etmeye karşı inadınız vardır. Onun için, tek İlah’a ibadet etmeniz ümit edilmiyor.” demek olur.

6) “Leküm dîniküm ve liye Dîn”: “Sizin dininiz size, benim de Din’im bana.” Yani ‘Benim Din’im ayrı, sizin dininiz ayrıdır. Onun için benim yolum ve sizin yolunuz hiç bir zaman buluşmaz.’ Hiç şüphesiz Tevhid bir sistem, Şirk ayrı bir sistemdir. Bunlar asla buluşmaz. Tevhid, insanı bütün bir varlıkla birlikte ortağı olmayan tek Allah’a yöneltir. Müminin inanç ve hukuk sisteminin, değerleri ve ölçülerinin, eğitim ve ahlâkının, hayat ve varlıkla ilgili tüm düşüncelerinin kaynağı Allah’tır, sadece Allah, ortaksız olarak Allah. Müminin hayatı bütünüyle bu ilke üzerinde kuruludur. Gizli ve açık hiçbir şekilde şirkle karışamaz. Hiç şüphesiz cahiliye cahiliyedir, İslâm da İslâm. Aralarında derin farklar vardır. Tek çare bütünüyle cahiliyeden sıyrılıp bütünüyle İslâm’a girmektir. Tek yol, bütün özellikleri ile cahiliyeden ayrılıp bütün özellikleri ile İslâm’a göç etmektir (Tefhimü’l-Kur’ân, Fî Zılâli’l-Kur’ân, Hak Dini Kur’ân Dili, Beydavî Tefsiri).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi