Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

6 kıta 84 ülke


6 kıta 84 ülke


MÜSİAD Fuarı’nda
6 kıta 84 ülke MÜSİAD Fuarı’nda!..

Bu toparlayıcı ifade Hasan Karakaya’ya ait.

Onun dün gazetemiz tarafından verilen MÜSİAD FUARI özel ekinden iktibas edildi.

Gerçi bu bilgi ve rakamları hem fuar özel ekinden, hem de fuarın açılış toplantısındaki konuşmalardan edinmek mümkünken, toparlayıcılığı ciheti ile bu formül ifadeyi buraya aktarmakta bir mahzur görmedim:


6 kıta, 84 ülke MÜSİAD Fuarı’nda!..


Düşünebiliyor musunuz bu ifadedeki genişliği ve büyüklüğü? Bütün dünyanın orasında burasında yer tutmuş 84 ülke ve temsilcileri, bugün İstanbul’da MÜSİAD’ın misafiri durumunda.

MÜSİAD’ın dünya çapında büyük organizasyonlar gerçekleştirme tecrübesinin işareti olan bu fuar, şundan emin olabilirsiniz ki sırf kendilerinin değil, hemen bütün Türkiye’nin yüzakı mesabesinde bir faaliyet.
Bu büyüklüğü kavramanız için şu bilgileri de size aktarmak gerekiyor:

MÜSİAD bugün üretici ve ihracatçı konumunda altı bin üyeye, ülke çapında 34 şube ve 14 temsilciliğe, çeşitli İslâm ve dünya ülkelerinde de gene 145 temsilciliğe sahip dev bir kuruluş!..

İşte bu kuruluş üretme ve ihracat hamlesi ile dopdolu olarak, tam tamına 22 yıldır çalışıyor, didiniyor.

1990’da kurulan MÜSİAD’ın geride kalan 22 yılını gözden geçirdiğimizde, onun aynı zamanda yönünü istikbale ve küresel genişliklere çevirmiş Yeni Türkiye’nin özeti mesabesinde bir kuruluş olduğunu fark edersiniz.

Özeti veya ruhu, beyni mesabesinde bir kuruluş!..


MÜSİAD’a biçtiğim bu değeri, sırf bir iltifat maksadıyla öne çıkarıyor değilim.

Çünkü yeni dünya şartlarında değişen bir şeyler var.

MÜSİAD’çı sınıflar işte bunu yakalamış ve keşfetmiş öncüler olarak karşımıza çıkıyor.


Çünkü bugünkü günde toplumsal öncülük rolleri değişmiş, daha doğrusu da el değiştirmiş bulunmaktadır.

Ondokuzuncu yüzyılın aydınlanmacı filozoflarından beri, topluma önderlik rolü yapan aydın/münevver sınıfların giderek mevzi kaybettiğine şahit oluyoruz.

Daha doğrusu da eskiden gazetecilerin, bilim adamlarının, romancı veya şairlerin oynadığı rollerde bir gerileme söz konusu. Nitekim ideolojiler çağının o taşkın, misyoner ruhlu aydınları, yani fikrî ve siyasi öncüler, şimdilerde o kadar da müessir gözükmüyorlar.

Bir bakıma eski aydın sınıflar dinleyicisi kalmamış hatipler gibi, orda burda dağınık yaşıyor ve biraz da bohem takılıyorlar.

Toplumun ve çağdaş hayatın aldığı mesafe karşısında, geride kaldığının az da olsa farkına varan entelijansiya doğrusu ne yapacağını şaşırmış vaziyette.

Bazen hırçınlaşmaklar, bazen terki dâralar, bazen tadını kaçıran radikalleşmeler, bazen de berrak bir hakikat karşısında bile şüphe ve tedirginlik üretmek takıntısı buralardan ileri geliyor.
Nasıl bugün ayrıntıda derinleşmek bilimin esası haline gelmişse, nasıl bu usul insanı bir nevi uzmanlığa ve teknisyenliğe sevk ediyorsa; herhangi bir iş, hizmet ve üretim kabiliyetinden mahrum sınıfların sözcülüğünün de kıymeti harbiyesi kalmadı. Yani bundan böyle eski aydın sınıfların ne siyasette, ne de kültür ve düşünce hayatında fazla bir etkinliği söz konusu değil.


Bunun yerine bir işin, hizmetin, herhangi bir üretimin kültürünü ve tecrübesini edinmiş sınıfların görüşüne daha ziyade itibar olunacak. İş bölümünün arttığı, uzmanlık türlerinin çoğaldığı bir devirde yaşıyoruz çünkü.

Eskinin küçük esnafı ve sanatkârı şimdi öyle mesafeler katetmiş görünüyor ki, bir bakıyorsunuz gruplar halinde ülkeler ziyaret ediyor, bir bakıyorsunuz küresel İslâm’ın sorunlarına dönük makro çözümlerle uğraşıyor.

Malezya’dan Fas’a kadar kollarını açarak, himâye kanatlarını genişletiyor da genişletiyor.

Şuurunda olarak iktisap ettiği yeni tecrübeyi de bu geniş âlemin merkezi haline getiriyor.

İşte bu bilgi ve şuur genişliği, eski aydının temsil ettiği müktesebattan bütünüyle farklı.

Eskinin soyut, hayalperest, coşkucu, daha ziyade de muhalif ve redci söyleminin büsbütün dışında bir tecrübe bu!..

Uygulamaya ve üretime dayalı, her türlü sözü bu tecrübe ile test eden yeni, yepyeni bir tavır!..

Onun için bu sınıflar ağızdan çıkan her söze itibar etmez, spekülatif olandan kaçar ve doğrulanmış hakikatlerden de asla sarfı nazar etmezler.


Dolayısıyla MÜSİAD, amelî değeri yüksek yaklaşımları esas almak bakımından, bizim yeni olan tarafımızı temsil etmektedir denilebilir.

Eski kültür ve medeniyetimizin ahîleri gibi, uzmanlaşmaya ve üretime değer veren çağdaş bir tutum!.. Fikir, kültür, ahlâk ise, yapılan ve üretilen işle iç içe bir şey!.. Ondan ayrı bir şey değil yani!..

Ve belki daha doğrusu da, iş ve amelimizle birleşmediği müddetçe, onların ne değeri olabilir? Ruhun vücutla, aklın iş ve üretimle izdivacı gibi bir sonuç bu!..
İtikadımızın ve ahlâkımızın hayat bulması, hayatla izdivacının sağlanması da bu değil midir zaten?

Felsefe yapmak değil, lüzumsuz ve özsüz tartışmalar arasında kendimizi helâk etmek değil!.. Tam tersine amel etmek ve işimizi iyi yapmakla mükellefiz biz.


İşte altı bin üyesi ile bu koca kuruluş, lisanı hâl ile, bize Hazreti Peygamberin sünnetini hatırlatıp duruyor. Daha ilk başkanı döneminden beri özel bir dikkatle takip ettiğimiz MÜSİAD’a, bu vesile ile başarılar diliyoruz.

Medenî bir temsili hiç ihmal etmeyen ve spekülâtif olandan da daima uzak duran MÜSİAD, geride bıraktığı yüksek tecrübe ile gerçekten hepimize kıvanç veriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi