Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Kriptografi!

Kriptografi!

“Kriptografi”, “gizli harflerle yazma sanatı” demek...Buradan “kripto”nun “gizli” demek olduğu kolaylıkla çıkarılabilir.

Keşke 20. Yüzyılın tarihi böyle yazılmasa idi... Ermeni komitacıları kanlı eylemler yapmasa, Birinci Dünya Harbi’nde Ruslarla işbirliği içinde Anadolu’nun doğusunu ele geçirmek için müslüman komşularını kıtallere yok etmeye girişmese idi... Keşke bu yüzden tehcir olmasa idi... Keşke “teb’ai sadıka” ile yüzyıllar boyunca olduğu gibi iç içe yaşayabilse idik...
“Keşke”ler üzerine tarih yazılmaz ama, bu keşkelerin birçok insanı, ilişkilerini, tavırlarını derinden etkilediğini unutmamak gerekir.
İlhan ve Turhan kardeşler...
İsimleri öztürkçe... Fikirleri “öztürkçü” ve dilleri de ona mümasil.
Biri köşe yazarlığında, diğeri karikatücülükte çok büyük şöhret kazandılar.
Onları tarif etmek gerekirse, “ilerici, ulusalcı, atatürkçü kişilerdi” denilebilir. Hep aydınlanmacılıktan, ulusalcılıktan, ilericilikten dem vurdular. Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucuları oldular.
Bunlar onların kendilerince görünür müsbetleri... Müsbetleri bunlar olunca menfileri ne olur?
İşte yazılarını okuyun, karikatürlerine bakın...
İslâma, müslümanlığa, müslümanlara, gerçek anlamıyla Türk’e ve Türklüğe düşmanlık. Her vasatta ve her zamanda düşmanlık. Tahkir, tezyif, aşağılama...
Sağlıklarında bilinmeyen yönleri şimdi ortaya çıkıyor. Ve o zaman neden bunları yazdıkları konusunda tereddütler ortadan kalkıyor.
Bu şöhretlerin düşman bellediklerine tecavüzkâr tutumları onlar tarafından artık çok şaşırtıcı bulunmuyor, “demek ki bunların saldırganlıkları bir sebebe bağlıymış”, deniliyor.
Ya onlara inanan, onları kendileri gibi görenler ne yapacaklar?
Onlar, yani aldatılmışlar...
Hiçbir kavme, ırka düşman değiliz, olamayız. Bir insanın mecburiyetten o toplumun büyük çoğunluğu içinde olmak durumunu da anlarız.
“Allah kimseyi o duruma düşürmesin” de deriz.
İlhan ve Turhan kardeşler dayılarının cesaretini gösterselerdi, müslümanlar nezdinde daha itibarlı şahsiyetler olurlardı. Onlar araziye uymayı, gizlenerek yaşamayı seçtiler. Elbette müslümanlık ırka bakmaz. Ülkemizde müslüman olan ve kendini Türk sayan her ırktan insan yaşıyor. Ama onlar değerler itibarıyla bu toplumdan ayrı değiller. Fakat bazıları da var ki, Türklük vurgusu yapıyorlar, müslümanmış hem de gerçek müslümanmış gibi hava veriyorlar ve bütün hücumlarını dinimize, değerlerimize yöneltiyorlar.
İki kardeş ölümlerinden sonra yaşadıkları İstanbul’da her hangi bir müslüman mezarlığına gömülebilirlerdi... Hayatlarını böyle tamamlasalardı, yine de onlara inanan, fikirlerine bağlananlar müsterih olurdu.
Ölürken yarım adım attılar: Ülkenin büyük çoğunluğunun İslam inancının dışında olduklarını vurgularcasına, Anadolu’nun bir büyük şahsiyetinin kabrine yakın bir mezarlığa gömülmek istediler...
Hacıbektaş-ı Veli bu ülkenin bütün insanlarının sevdiği saydığı büyük bir şahsiyettir. Fakat son yıllarda bu şahsiyet, dinden, İslâmdan uzak hatta ona mugayir bir kişilik olarak sunuluyor; bu çerçevede bir ideolojik inanç oluşturuluyor.
Sorumuz şu: Hacıbektaşı kendi fikir ve inanç bağlamından koparanların kaçta kaçı kriptografi yapıyor? Tıpkı İlhan ve Turhan kardeşler gibi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Asım Yenihaber Arşivi