Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Siyasette vakfe anı

Siyasette vakfe anı

Mahalli seçimlerin öne çekilişine dair Anayasa değişikliği tasarısının maruz kaldığı âkıbet hemen herkesi şaşkına çevirmiş durumda. Hem hükümeti teşkil eden AK Parti, hem Milliyetçi Hareket Partisi!.. Hatta bunlara, alınan sonuca sevinir gibi gözüken CHP’yi ve BDP’yi de eklemek gerekebilir.


Fakat bu şaşkınlık halkası sırf siyasi partilerle de sınırlı gözükmüyor. Görünür görünmez etkili bazı mihraklar, basın ve televizyon çevreleri de buna dahil çünkü. Hatta bu olumsuz sonuç, Türkiye üzerine hesap yapan çevrelerin dikkatini çekmekten de geri kalmayacak, mevcut stratejilerin ileri-geri revizesi ihtimalini de gündeme getirebilecektir.

Bu arada karşılaştığımız sorunun telâfisi amacıyla, çokları Cumhurbaşkanı’nın yasayı geri çevirmesi lüzumu üzerinde duruyor. Yani arzu ediliyor ki Köşk yasayı Meclis’e iade etsin!.. Siyaseten alınmış bir yara da bu yoldan telâfi edilmiş olsun. Kuşkusuz bu da bir yoldur. Belki de en makul olanıdır.

Fakat böyle bir netice hasıl olsa bile bunun sancısı süreklilik kazanacak, daha ileriki aşamalarda kendini hissettirip duracaktır. Meselâ daha ileride gündeme gelecek asıl Anayasa değişikliği sırasında, aynı endişe hem iktidar partisi grubunu, hem işbirliği yapılan şu veya bu parti grubunu derin derin düşündürmekten geri kalmayacaktır. Acaba gene fire verir miyiz? Fire bizden mi, yoksa işbirliği yaptığımız partiden mi? Böylesi durumlarda sorumluluğu kim kime yüklerse yüklesin sonuç değişmez çünkü.

Burada tabii, beklenmedik zamanlarda keskin kararlar alabildiğini bildiğimiz Başbakan’ın tavrı çok önemli. Vâki sonucu sineye çekerek, referanduma gitmeyi bile düşünebilir Başbakan. Mevcut temayüllere, yani AK Parti’nin yüze 52’yi bulan taban gücüne dayanarak referanduma gitmek gibi!.. Fakat her hâlûkârda iyi düşünmek, teenni ile hareket etmek de gerekecektir. Çünkü bu noktada atılacak her adımın stratejik sonuçları olacak, ileride asıl Anayasa değişiklikleri sırasında başvurulma ihtimali bulunan referandum bundan ziyadesiyle etkilenecektir. Demek istediğimiz, referandum öyle sık sık başvurulacak bir yöntem değildir ve geri tepme ihtimali de yok değildir.

Dikkat edilmişse biz bu analizimizde mevcut sorunu, kendisiyle sınırlı mütalaa etmemekteyiz. Onu daha ziyade ilerideki Anayasa değişiklik tasavvuru ile alâkalandırarak yorumlamaya çalışmaktayız. Yani demek istiyoruz ki; hâli hazırdaki zâyiat taktik bir kayıp iken, ilerideki zâyiat stratejik nitelikte bir önem arzeder. İşte bu yüzdendir ki AK Parti mevcut açmaz karşısında tutum belirlerken, alabildiğine geniş düşünmek ve uzun vadeli perspektifler geliştirmek mecburiyetindedir.

Bu cümleleri kurarken kastımız şudur:

Asıl Anayasa değişikliğine yönelik olarak AK Parti ne düşünüyorsa, ona göre bir hareket belirlemelidir. Nitekim geçen günlerde Başbakan, muhalefete karşı ültimatom niteliğinde sözler söylemişti. Yılbaşına kadar Anayasa Uzlaşma Komisyonu bu işi bitirmelidir. Aksi halde tek başımıza bu işi sürükler götürürüz gibi. Bunun mânası şudur: Biz kendi tasarımızı hazırlar ve Meclis’e öylece gideriz. Eğer tercih bu ise, bunun manası referandum demektir. İşte burda üst üste iki referandumun güçlüğü, yanlışlığı, daha doğrusu da riski ihtimali öne çıkmaktadır.

Fakat asıl mühim olanı ise, siyasetin atardamarlarına kuşku ve vesvesenin, daha doğrusu da şeytanın nüfûzu hadisesidir. Bu sonucu kuşkusuz verilen firelerden çıkarıyoruz. İster MHP, ister AK Parti ile ilgili olsun. Bu noktada gayba dayalı hüküm verilebileceği için de ne dense boştur. Fakat ilk elde MHP’de yaklaşan Kasım kongresinde, Devlet Bahçeli’ye muhalefet eden üç-beş isim ya da geçen kongrede alınan/onaylanan bir karar/tüzük gereğince üç yılı dolduran ve bir daha aday gösterilmeyeceği anlaşılan bazı milletvekillerinin şeytana uyması!.. Neye sayarsanız sayın sonuç değişmiyor. Dolayısıyla damara nüfuz eden bu virüsü devamlı nazarı itibara almak gerekebilecektir.

İşte hadisenin önemi de burada ortaya çıkıyor zaten. İşin içine nefsaniyetin sızması!.. Onun ne zaman ve ne şekilde tezahür edeceği de kestirilemiyor. Bunun ortaya çıkardığı bir başka sonuç da şu:

Siyaset her zaman cetvelle ölçülmüyor, gönye ile de çizilmeyebiliyor. Tek tek adayların menfaati, partinin veya tüzel kişilik olarak iktidarın zaruretleri vs. Hemen hepsinin bir arada kollanıp gözetilmesi ve tatmini zarureti doğuyor buradan. Türk siyasi tarihinde bunun örnekleri o kadar fazla ki!..

Benim burada düşündüğüm bir husus da şu: Böyle bir oylamada muhalefet kesiminden herhangi bir oyun niçin gelmemiş olduğudur. İlgili partilerin kendi içlerinde yaşadığı ciddi krizler ortada olduğu halde!.. MHP’de işaret ettiğimiz örtük ayrışmada olduğu gibi!.. Aynı şeyler hem CHP’de, hem BDP’de yok mu? O halde?

Neden bu ihtilâflardan bir sonuç çıkartılamıyor. Bunun sebebi de, mevcut siyasi gerilimin muhalefeti kendi içinde büsbütün kilitlemesi oluyor. Bizim kanaatimiz, siyasete sükûnetin avdeti halinde, muhalefetin derinden yaşadığı ayrışmaların iyice su yüzüne çıkacağı şeklindedir. Seçim döneminde belki gerilime ihtiyaç olabilir. Fakat şu an için buna ihtiyaç var mıdır?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi