Mehmet Koçak

Mehmet Koçak

Almanya ziyaretinin yankıları

Almanya ziyaretinin yankıları

Kısa bir zaman önce Başbakan Erdoğan’ın Almanya’ya gerçekleştirdiği ziyaret hakkında sadece Türk ve Alman basınında değil, Avrupa ve dünya medyasında da çok yönlü yorumlara yer verildiği dikkati çekmektedir.


Diğer bir ifadeyle; Başbakan Erdoğan, ziyaretini tamamlayıp döndü ancak ziyaretin yankıları hâlâ devam ediyor.

Çünkü:

Türkiye eski Türkiye olmadığı gibi; Başbakan Erdoğan’ın da sıradan bir Başbakan olmadığı gerçeğini artık Avrupa da kabul ediliyor.

Dünya siyasetine yön veren başkentlerde; Türkiye’nin, dinamik toplum yapısı, ekonomik kalkınma heyecanı ve bölge ile dünya politikasında etkili olma girişimlerinin yanında risk alma cesareti gösterebilen bir ülke olmayı başardığına vurgu yapılıyor.

İşin doğrusu şu;

Avrupa basını ve başkentlerden gelen sinyaller Türkiye’ye olan bakışta kısmi bir algı değişikliği olduğu hissettirmektedir. Ancak değişmeyen aleyhteki algılar daha fazla öne çıkmaktadır.

DEĞİŞMEYEN ALGILAR VE TÜRK-İSLÂM KARŞITLIĞI

Bazı gerçekler Avrupalıların bakışını değiştirse de; öyle bir kesim var ki; bu kesimin Türkiye ve İslam ile Müslümanlar hakkındaki algısı değişmez.

Çünkü; bu değişmez algı; tarihin derinliklerinden gelen bir hastalıktır.

Bu kesim Başbakanın Berlin ziyaretinde yine kendini gösterdi.

Alman siyasetinde ve medyasında etkin bir güç olan bu kesim, yaptığı yorumlarla veya açıklamalarda ister istemez kendini dışa vuruyor.

Bölgesinde etkili ve dünya siyasetinde söz hakkına sahip “güçlü Türkiye” korkusuna dikkat çekiyorlar. Bu kesimin elindeki en güçlü silahı “İslam korkusu” yani islamofobi’dir.

Önyargılar ve korkuların körüklediği Avrupa medyası etkisiyle, İslam AB için hâlâ düşündürücü ve korkutucu bir unsurdur. Türkiye’nin AB üyelik hakkının engellenmesini yegane sebebi de budur.

İsviçre’den Neue Züricher Zeitung gazetesi işte bu gerçeği dile getirerek Erdoğan’ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesini şu şekilde yorumluyor:

“Berlin’in Hıristiyan olmayan Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne alma hevesinin sınırları var. Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi bir ‘ayrıcalıklı ortaklıkla’ yetinecektir. Türkiye, Avrupa Birliği üyesi Kıbrıs’ı tanımayı reddediyor ve başta ifade özgürlüğü olmak üzere çeşitli demokratik faziletleri tam bir biçimde benimsemiyor.”

Frankfurter Rundschau gazetesi de aynı konuyla ilgili bir değerlendirmede bulunuyor: “Türkiye, Müslüman dünyasına yönelmek için Avrupa, ABD ve İsrail’den uzaklaştı”.

Anlaşılan o ki:

Avrupa, hâlâ korkularını yenebilmiş değil.

Ancak, herkes bilsin ki; birileri öyle istiyor veya korkularını yenemiyor diye, biz inanç değerlerimizi terk edemeyiz.

“ERDOĞAN ARTIK BİR RİCACI DEĞİL”

Her fırsatta AB’ye tam üyelik konusunda Türkiye’yi köşeye sıkıştırma argümanları Berlin ziyaretinde de yine masadaydı. Ancak, bu argümanların artık eskisi gibi etkili olmadığını Avrupalı siyasiler tarafından da kabul ediliyor.

Başbakan Erdoğan’ın görüşmelerde:

“Biz AB’den vazgeçmedik” dedi. Devamında; “Biz, ‘AB’ye yük olmaya değil AB’den yük almaya geliyoruz. Bizi AB’ye almazlarsa kendileri kaybeder” ifadeleri Alman siyasilerinde soğuk duş etkisi yaptı.

Çünkü, ilk defa bir Türk Başbakanı bu denli bir üslupla, bir karşı duruş sergiliyordu. Bu duruş onlara göre bir meydan okumaydı.

Dahası var!..

Kürt sorunu, demokratikleşmedeki eksiklikler ve Kıbrıs konusunu dillendiren, Avrupa ve Alman siyasilere:

Avrupa ve Almanya’daki ırkçılığın yükselişini ve ırkçı eylemleri sebep olduğu cinayetler ile güvenlik ve istihbarat kurumları tarafından bu cinayet şebekelerinin nasıl korunduğunu.

Ayrıca:

Terör örgütü PKK’nın Almanya’da para tahsil etmesine ve üye kazanmasına Merkel hükümetinin hangi amaçlarla göz yummasını soran Başbakan Erdoğan’ın

“Asimilasyon bir insanlık suçudur. Almanya’daki Türk toplumuna karşı yürütülen bu insanlık suçuna son verilmesi şarttır” şeklindeki sorgulayıcı ve uyarıcı açıklamaları

“Artık boyun eğen ve her söyleneni emir telakki eden değil, yanlışları hatırlatarak hesap soran bir Türk Başbakanı var karşımızda” şeklindeki Alman siyasilerinin değerlendirmesi aslında birçok gerçeğin kanıtıydı.

Şu tesadüfe bakın ki; o ziyaretin ertesinde BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından hazırlanan rapor açıklandı. Raporda Almanya’da yaşayan yabancıların ırkçı ve aşırı sağcı şiddetin hedefi olduğuna dikkat çekilerek Almanya’ya insan hakları uyarısı yapılıyor.

PKK, HAMİLİĞİ BİTECEK Mİ?

Başbakan Berlin ziyareti esnasında Türk - Alman dostluğu ve ekonomik ilişkiler ile Almanya’daki Türk toplumunun Alman ekonomisine katkılarını rakamlarla ortaya koyarak her alanda vazgeçilmez ilişkileri hatırlatmış oldu.

Ancak, dostluk ile bağdaşmayan yanlış politikaları da yüksek sesle dile getirdi. Bunların bağında ırkçılığın yükselişi ve 8’i Türk 10 kişinin ölümüne sebep olan Nazi örgütlerinin devlet istihbarat merkezleri tarafından korunması, asimilasyon politikaları ile Müslümanlara uygulanan baskılar ve PKK’nın himaye edilmesi zikredildi.

NATO ve AB raporlarına göre PKK terör örgütü, Almanya ve AB üyesi ülkelerde uyuşturucu, haraç ve insan kaçakçılığı ile çeşitli alanlarda iş merkezleri çalıştırarak yılda 200 milyon Euro para elde etmektedir. Raporlarda yer alan bu bilgilerin tüm ayrıntıları belgeleriyle birlikte devlet istihbarat birimlerinde mevcut olduğu halde başta Almanya ve Avrupa ülkeleri neden gereğini yapmadığı gerçekten düşündürücüdür.

Türk ordusu ve milletini hedef alan bu terör örgütünü himaye etmek yasal olmayan faaliyetlerine göz yummak hangi dostluğun karşılığıdır?

Başta Almanya olmak üzere AB, artık gerçekleri görmeli ve kararını vermeli:

Türkiye ile mi? yoksa Türkiye’ye rağmen mi?!.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mehmet Koçak Arşivi