Necmettin Türünay

Necmettin Türünay

Büyüme sancıları

Büyüme sancıları

Türkiye’de dış politika, aynen iç politika gibi algılanıyor bugün. Yani herhangi bir sorunun iç politikaya mı, dış politikaya mı ait olduğu alabildiğine karmaşıklaştı. Bunu şuradan fark ediyoruz ki bir sorun, başlangıçta dış politikanın mevzusu iken, ne oluyorsa oluyor, ani bir zemin kayması ile dahilî bir meseleye dönüşüp çıkıyor.


Düşünün bakalım, Suriye sorunu sırf bir dış politika meselesi midir? Ya da o sorunu iç veya dış, bir alana hapsetmek mümkün müdür? Ya da meselâ Mısır veya Filistin’le ilgili gelişmeleri biz nasıl izliyoruz? Hemen yanı başımızda cereyan eden, bizi yakından ilgilendiren sorunlar değil mi bunlar? Hakkari’de, Şemdinli’de, Yüksekova’da cereyan eden vakalar kadar bize yakın değiller mi? İsterseniz Türkiye kamuoyunun yakından takip ettiği bu tür konuları daha da çoğaltabilirsiniz.

Varmak istediğim nokta şurası: Türkiye’nin ilgi alanı o kadar çeşitlendi. Kamuoyunun bakış açısı da o kadar genişledi ki, hangi mesele iç, hangi mesele dış politikanın mevzusu belli değil artık.

Bu genişlemeyi ekonomi politikaları üzerinden izlemek de aynı sonucu veriyor. Meselâ iki ülke arasına boru hattı mı döşenecek? Falan ülkeden gelen doğalgaz akışı kesintiye mi uğrayacak? Ya da geçen ayın ihracat yüzdeleri neyi gösteriyor? Bir önceki yılın aynı ayı ile arada fark var mı? Avrupa’ya yönelik ihracatta yeni açılmalar mı başlamış, yoksa başlayacak mıymış? Ödemeler dengesindeki düzelmelerin Türkiye’nin kredi notuna müsbet tesiri ne olabilir?

İşte bu tür sorular, yüzdeler, tahminler, neye sayarsanız sayın!.. Bu tür gelişmeler ne ekonomiye, ne iş, ne de dış politikaya hapsedilemiyor. Yani aynı sorun bir bakmışsın iç politikayı, bir bakmışsın ekonomiyi, bir de bakmışsın ki dış politikayı ilgilendiren bir mahiyet arz ediyor.

Daha doğrusu da ekonomik veya dahili sandığımız bir sorunun, eninde sonunda, dış politikayı ilzam eden bir tarafı ile karşılaşmak durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla bugünün Türkiyesi’nde, bu tür meselelerin kategorize edilmesine imkân bulunmuyor. Bir meseleyi aynı anda, makro seviyede algılamak zarureti de buradan doğuyor. Fakat böyle bakmayıp da, önemli sorunlara primitif yaklaşanlardan da geçilmiyor. Onun için maruz kaldığımız bir soruna veya ayağımıza kadar gelmiş bir imkâna, at gözlüğü ile bakanlara ne demek gerekir?

Fakat bir husus var ki daha başka! Daha doğrusu da hemen her konunun veya sorunun farklı farklı yanlarının bulunması!.. Bu meseleler eskiden de böyle olduğu halde, biz bunu fark etmez, problemleri lokalize eder öyle değerlendirirdik. Şimdi ise hem dünya değişmiş ve küreselleşmiş, hem içeriye yönelik perspektiflerimiz alabildiğine dışa dönük hale gelmiş. Onun için her soruna hem dahili, hem harici, hem de ekonomik açılardan bakma imkânına kavuşmuş bulunuyoruz. Bu perspektif genişlemesinin sırf bize mahsus olmadığını, doğrudan hükümete, devlete, kurumlara şamil tarafının da bulunduğunu kaydetmemiz gerekir.

Ayrıca bugünün Türkiye’sinde fert ve kamu aynı anda mesafe alıyor, bölgeye ve dünyaya da daha geniş bir perspektiften bakıyor diyebiliriz. Meselelere küresel bakmaktan da maksat budur zaten.

Büyük bakmak, büyük düşünmek!.. Dolayısıyla büyük sorumlulukların altına girdiğimizin farkına varmak!.. Oyunda oynaşta olmamak!.. Olandan olmayandan, mızmız çocuklar ve kadınlar gibi sızlanıp durmamak!.. Bir bahane bulup küsmeye, darılmaya, yolları ayırmaya teşne gözükmemek!.. Oluru göstermek, içinden konuşmak!.. Fakat asla tekere çomak sokar gibi bir pozisyona düşmemek!.. Hele hele hizipçi, çatışmacı, aşiretçi intibalar uyandırmamak!.. Kendi sınıf veya tarafımız adına konuşur gibi değil de, tam tersine ülkenin ve toplumun genel menfaati adına konuşur gibi, makulleştirmeye dayalı bir üslûp tezahür ettirmek!..

Dolayısıyla şuurumuzdaki açılmayı üslûbumuza da yansıtabilirsek, o zaman bundan ülkemiz kazançlı çıkacak, böyle bir temsilin dışa yansımaları da daha büyük olacaktır.

Öyleyse diyebiliriz ki, bir ülke ne kadar dışa açılmışsa, o kadar büyüme istidadı taşıyor demektir. Aynı şekilde dahili açmazların üzerine kapanarak, onları mübalağalı bir dil ile sağa-sola savuranlar bundan müstesna!.. Dolayısıyla biraz silkinmemiz, biraz da kendimize gelmemiz gerekmiyor mu?

Ne kadar önemli olursa olsun, iş sorunlarımızı mümkün olan seviyede minimize etmek; Türkiye’nin aldığı mesafeyi de gündem olarak ihdas gerekmektedir. Ben o kanaatteyim ki buna da çok yaklaşmış vaziyetteyiz. Aksi halde mahalli ve primitif kalmak tehlikesi söz konusudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Türünay Arşivi