Faruk Köse

Faruk Köse

Müslümanın “hâl” muhasebesi

Müslümanın “hâl” muhasebesi

Müslümanlar olarak ciddi bir “hâl muhasebesi” yapmanın vakti geçmek üzere. Bize ne oldu, ne hale geldik, neleri terkettik, nereye doğru sürükleniyoruz? Ahvalimizi gözden geçirip artık kendimize çekidüzen vermenin “kritik eşik”indeyiz kanısındayım.

“Allah’ın hüküm-leri”nin esas alındığı bir dünya düzeni kurup fert, aile, toplum ve devlet hayatını “İslam’ın nurlu iklimi”nden soluklanan ilkelerle şekillendirmek...

İslam’ın Kur’an’dan beslenen “ilahi atmosfer”inde yeşeren “sosyal sistem”...

“Hududullah”ı aşmayan, “Hükmullah”tan taşmayan bir “hayat tarzı”...

“Vahy”e ittiba etmiş fertlerden ve ailelerden müteşekkil toplumun, “içtimai güç” halinde yekvücut olmasını temin etmek ve böyle bir “içtimai birliktelik”ten hareketle, hasadı ahirette biçilecek “dünya tarlası”na, “salih amel” ekinini ekmenin uğraşısı...

Hayatı iman ve cihaddan ibaret gören; “hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır” düsturuyla hareket eden, “Allah’ın rızasını kazanmak” temel gayesini gerçekleştirmek için Hz. Peygamber’i rehber, Kur’an’ı düstur, cihadı yol, şehadeti varılacak menzil gören “Allah Eri” olmak...

İşte terkettiklerimizden bazıları. Bunları terkettiğimiz için bugün yönü belirsiz bir rüzgârın önündeki istikameti belirsiz bir cismin sürüklenmesi gibi, akış nereye ise o tarafa doğru sürükleniyoruz.

Şuursuzca, ruhsuzca...

Hâlâ muhasebe zamanı gelmedi mi?

Bize ne oldu, niye bu hale geldik?

Niye kaybettik “İslam ile doğrudan irtibat sağlayan bağlar”ımızı? Niye terkettik “ilahi vazife olan idealler”imizi? Niye tahrip ettik “vahye ittiba yolları”nı?


Sebebi nedir “Allah ve Rasulü’ne düşman olanlarla dostane ilişkiler” kurarak “vel┠ve “ber┠gibi iki temel esası parçalayışımızın?

Niçindir “Hükmullah”ı reddedişimiz, “Hududullah”ı çiğneyişimiz, “Hizbuşşeytan”la barış içinde ve uzlaşmaya vararak birlikte yaşayışımız?

Niyedir hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmak; dünya malının peşinde “inancın esasları”nı ve “amel-i salih”i terketmek, yozlaştırmak?

Nedendir İslam’ı; “hayatı düzenleyen ilahi sistem” olmaktan çıkarıp “boş zamanlar”a hapsedişimiz? Boş zamanlarda “sosyal etkinlik” olarak kullanılan, zor anlarda sığınılıp kolaylığa ulaşınca terkedilen bir “manevi tatmin yolu” haline getirişimiz?

Nereden aldık “ruha inmeyen, kalbe tesir etmeyen, beyni yönlendirmeyen biçimsel bir inanç ve amel tarzı”nı?

Hangi gerekçeyledir “ferdi çıkarlar”ı ve “bölgesel düşünüş”ü ön plâna çıkarışımız; “Ümmet şuuru”ndan yoksun ve “küresel planlama”dan bîhaber kalışımız?

Niçin “İslam’ın çıkarları”yla “nefsi çıkarlar”ımız çeliştiğinde kendi çıkarlarımızı tercih ediyoruz? Daha da önemlisi, niçin faydayı vahiyde aramıyoruz?

Neden dünyevileşiyoruz hir geçen gün? Sebep ne ola ki, paramparçayız Ümmet olarak?; İslam’ı hayata hakim kılmanın yolu olan “cihad”ı terketmişiz, “şehadet”ten kaçıyoruz!

Kaçıyor ve kaçırıyoruz... Susuyor ve susturuyoruz... Küsüyor ve küstürüyoruz... Siniyor ve sindiriyoruz... Gizliyor ve gizletiyoruz... Örtüyor ve örttürüyoruz... Kapatıyor ve kapattırıyoruz... Sapıyor ve saptırıyoruz... Nelerden mi? Vahiyden... Hakikatlerden...

Yoksa, bir “fiili reform” mu gerçekleştirdik inancımızda ve amelimizde?

Umutlarımız niye söndü, niye “fiili inkâr”a saptık “Allah’ın dininin hakim olacağı inancı”ndan? Neden Rasulullah’ın izindeki, Kur’an’ın atmosferindeki “İslami hareket”i terkettik? İslam için yola çıkanlarımızın bir süre sonra dökülüvermelerinin; hedef, istikamet, gaye ve ilke değiştirmelerinin nedeni ne ola? Niye duyarsızlaştık bu kadar, niçin mücadele şevkimiz kırıldı da terkettik cepheyi?


Çünkü ideallerimiz yozlaştı önce; “İslam anlayışı”mız bozuldu. İdealler yozlaşıp İslam anlayışı bozulunca, bütün cephelerde çözüldük, döküldük. İdealde-anlayışta bozguna uğrayınca, inançta da, amelde de bozguna uğradık; bu “büyük bozgun”la bittik, tükendik. Potansiyel güç kinetik hale geçmedi; zaten iİdeal doğru, İslam anlayışı düzgün olmadan “potansiyel müslüman gücü” harekete geçirilemez ki vahyin çizdiği rotada, gösterdiği istikamette. Böylece istikamet de, rota da, menzil de, hedef de, gaye de aslından uzaklaştı; “yoz algı”lar ve anlayışlar, “yoz hayat”ın köleleri yaptı sürüleşmiş fertler yığınını.

Müslüman, muhasebesini tam yapmalı. Artık “İslam’a çizilen, ama İslam’dan olmayan yeni sınırlar”ı kaldırmalı. Üstü örtülen İslami hakikatleri açığa çıkarmalı. Karıştırılan “Hak” ile “batıl”ı birbirinden ayırmalı. “İslam’ın hakikati”ne sarılanları tard etmeye son vermeli. İslam’ı bir ekmek kapısı haline getirmekten çıkarıp gerçek yerine oturtmalı. İş yapmayıp bol bol “boş laf” üretmeyi bitirmeli. Pratikten yoksun fikirlerle vakit öldürmemeli. Yeni yeni ihtilaflarla müslümanlar arası çatışma ve nifak sebepleri üretmemeli...

Kur’an ve Sünnet’e uygun bir “müslüman” olunmalı.

DÜZELTME-ÖZÜR: Dünkü yazıda yer alan “1917’nin 9 Şubat’ında İngilizler Kudüs’ü işgal etti” ifadesindeki tarih “9 Aralık” olacaktı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
16 Yorum
Faruk Köse Arşivi