Ersoy Dede

Ersoy Dede

Profesör olamazsın demedim!

Profesör olamazsın demedim!

 

Bizim kâğıttan kaplan coşmuş yine.. Seçmenlerine sesleniyor: “Gelin Tayyip’in ….na tekmeyi vuralım”  Mekteb-i Sultani’den çıkmışsın, Sorbonne’da okumuşsun. Onlarca üniversitede dekanlık-rektörlük yapmışsın, anamuhalefet partisinin yönetici eliti içindesin, geldiğin düzey bu mudur?.. “Popo”lu, “tekme”li sözler.. Sen bu halinde siyasi analizi bu seviyeye indirdiysen, Allah muhafaza, demek kıraathanede neler oluyordur?.. Bir de, hani o “kıraathane düzeyi” diyorlar ya..  Ben daha o kıraathanelerde böyle seviyesiz, böyle ahlâk yoksunu, böyle pespaye bir laf duymadım..
 
 ÇAPTAN MI DÜŞTÜN YİNE?
 
Süheyl Batum’un huyu bu biliyorsunuz.. Eskiden Ruhat Mengi, televizyonda program yapıyordu da. Çıkardı insanlar;  “…veryansın hükümet, yaşa varol Harbiye, dinciler-minciler, laiklik gidiyor elden, vatanı bölen hainler…”  Ne güzel programdı.. Sirk gibi.. Bayılıyordum, izlemeye doyamıyordum.. Oraya çıkardı mesela Süheyl Batum, stresini atardı.. Şimdi ne Ruhat Mengi var, ne Vatan Gazetesi’ndeki yazılar var, ne rektörlük var, ne dekanlık var.. Partideki etkinliği de “kâğıttan kaplan” çıkışından sonre geri plana çekildi..  CHP’de olduğunu bile unuttu insanlar.. Hele de Birgül Ayman Güler’in o son ırkçı söyleminin ardından kim tanır artık Süheyl Batum’u?. Zaten biliyorsunuz, son dönem şovuna, Birgül Ayman Güler’e destek vererek başladı..  Ne tuhaf değil mi? İkisi de profesör.. Tam burada yeri geldi söylemem lazım: “Biz size profesör olamazsınız demedik ki, adam olamazsınız dedik..”
 
TEKME
 
Neyse söyleniş şeklinden biraz uzaklaşıp muhtevaya bakalım.. Kâğıttan kaplanımız düzgün konuşacak olsaydı, tartışmaya değer şu analizi yapacaktı: “Mısır’da batılılar Mübarek’i desteklemişlerdi. Ama halk isyanı başladıktan sonra batılıların da gözünden düştü. Şimdi Erdoğan’ı da övüyorlar. Sıra Erdoğan’a da gelecek. Biz buna müsaade etmeyelim. Seçimi kazanalım, Erdoğan’ı o koltuktan demokratik yollarla indirelim..” Eğer Süheyl Batum, fikrini bu cümlelerle ifade etmiş olsaydı ne güzel tartışırdık. Neyse ben yine de böyle söylemiş gibi kabul edip karşı tezimi yazayım: Birincisi Mısır başta olmak üzere diktatörlükle yönetilen ülkelerle Türkiye karşılaştırması 1950’de hayırlısıyla son buldu. O zamana kadar gerek Atatürk diktatörlüğü gerekse milli şeflik dönemi vardı. Ama sonra İsmet Paşa istemese de demokrasiye geçti bu ülke.. Ve beğenseniz de-beğenmeseniz de 1946 seçimleri sonrasındaki seçimlerin tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde demokratik yapıldığını kabul etmemiz gerek.. Batının gözden çıkarması meselesine gelince.. Yapılan icraatlara, atılan adımlara ve alınan kararlara bakarak konuştuğumuzda ben ortada böyle batı ittifakının hoşuna gidecek hamleler göremiyorum. Dahası liderler, ülkelerinin menfaatleri için çeşitli ittifaklara evet derler. Atatürk ve İnönü’yü incelediğimizde, birbirine hiç benzemeyen onlarca müttefiki görürüz farklı dönemlerde.. Bu da hiç şaşırtıcı değil.. Ve tekme meselesi.. Hayatında hakkıyla hiçbir dönem seçim kazanamamış bir siyasi hareketi temsilen tekmenin büyüğünü, yerel seçimlerde (üzülerek söylüyorum ki) hep birlikte tadacaksınız.. Kalın sağlıcakla..
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi