Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Manevî zırhımız: Duâ

Manevî zırhımız: Duâ

Duâ bir zırhtır. Hz. Cebrâil (as) Peygamberimize (asm) Cevşenü’l-Kebîr duâsını takdim ederken; “Üzerinden zırhını çıkar; bu duâyı oku. Bunu üzerinde taşır ve okursan, zırhtan daha büyük tesiri vardır”1 dedi. Bu da ruhumuzun gücünü inanılmaz derecede yükseltecektir. Duâ; her şeyin dizgini elinde, her hazinenin anahtarı yanında olandan istemek; Onu zikretmek, yâni, anmak, tanımak demektir. Hazret-i Peygamber (asm) “İnanan insanın silâhı sabır ve duâdır”2 diyerek onun gücüne işaret etmiştir.

Duâ ile yoğrulan düşünce, eğilim, arzu, istek dalgaları; şiddeti, kalitesi, içtenliği oranında fizik ötesi âlemlere yayılır, orada biriken sâir duâ hüzmeleriyle birleşir, güç alır ve geriye döner. Pozitif, iyi, ulvî düşünce ve duâlar da enerji yayarlar; hedeflerine ulaştıktan sonra döner, sahibiyle buluşurlar. Bir âyet meâlinde bu husus şöyle belirtilir: “Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz.”3 Bu sırra binaen şöyle denmiştir: Peygamberimizin (asm) hamd, teşekkür, duâ makamı, İlâhî bir sofra hükmündedir. Dağıtılan lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. O Resûl-i Ekrem’e (asm) okunan salavat, duâ, o sofraya edilen dâvete icabettir.4
Aslında duâ ederken; aynı zamanda kendimize de duâ eder, enerji takviyesi yaparız. İyilik ve duâ ettiklerimizin de bize iyi, güzel, pozitif duygularla bakmasına vesîle oluruz. Çünkü, ışık ve ısının yansıması da ışık ve ısıdır. Olumlu, nurlu, sıcak duygular, pozitif enerji verir. Duâ, kulluğun rûhu ve halis bir imânın neticesi olduğundan5 etkisi; beklenmedik mutluluk (yâni maddî kazanım görünmeksizin) derûnî bir huzûr ve şuûr aydınlanması şeklinde kendisini gösterir. Dolayısıyla sevinç veya üzüntülere maruz kalmamızın sorumlusu biziz.
Hiçbir şey kaybolmadığına göre; duânın etkisi de kaybolmaz. Hedefini bulmayan bir “etki-enerji”, ya onu yayana veya etki seviyesindeki bir hedefe ulaşır. Buna binâen, Resûl-i Ekrem’in (asm), “Eğer birini bir şeyle itham etsen; öyle değilse sana döner!” meâlindeki sözü bu gerçeği açıklar. Duâlarımızı şuurlu ve derin bir duyarlılıkla yaparsak, hedeflerini bulur, etkilerini yapar ve geriye dönerler.
Şu halde, beddualardan da sakınmalıyız. Çünkü, onlara olumsuz duygular yüklenmiştir. Eğer haksız isek, zırhımız delinmiş demektir ve tam isabet alırız. Özellikle duyguları çok güçlü olan ve maddî-mânevî bağlantılarımızın bulunduğu anne-baba, akraba ve büyük zatların, mâsûm ve mazlûmların bedduâlarından sakınmalıyız. Onların gönderdikleri istenmeyen enerjiyi engelleyecek yegâne zırh ise, onlardan helâllik dilemek, onları memnun etmektir.

Dipnotlar:
1- Ahmet Ziyaeddin Efendi, Mecmuatü’l-Ahzâb.
2-Câmi’ü’s-Sağîr, Hadîs no., 9277.
3- İsra Sûresi, 7.
4- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 76.
5- A.g.e., s. 292.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi