Hasan Aksay

Hasan Aksay

Çanakkale, Akif ve İslam dünyası

Çanakkale, Akif ve İslam dünyası

İlk dünya savaşının, en kanlı savaşlarımızın zafer günü. Aynı zamanda, “Şehitler günümüz.” Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Nice nesillerimizin, aynı iman ve erdemlerle devamını niyaz ediyoruz.

İstiklal Marşı ve Çanakkale zaferiyle Akif’imizi, bir haftada iki defa andık. İslam ümmetinin paramparça savrulduğu o günleri ve asrı, bir kere daha derinden yaşayıp düşündük. Allah bir daha öyle felaket göstermesin. İman, ahlak, haya-edep, kardeşlik iklimimizi, şuur ve gayretle yeniden inşa etmeyi nasip etsin.

Parçalanıp dağılarak yıkılan İslam dünyasının acısı, Akif’in, İslam ile sağlığını koruyan vicdanında öyle yangınlar doğurdu ki, İstiklal Marşı da, Safahat da bu ağır şartlar karşısında, İslam’ın yenilmez iman gücünden doğdu. Onun için Safahat, sıradan şiir, bir destan değildir. Akıl, iman, gönül, tarih, fehim ve idrakle yoğrulmuş bir kurtuluş ve insanlık reçetesidir. Safahat, her işin temeline, “Ekmel-i mahluk ve eşref-i mahluk” olmayı, yüce fıtratı, insanlığı koyar. Ve bunu, “Hüsran-ı Mübin (iyiyi kötüden ayıramamanın açık zararı)” başlığı altında öyle güçlü bir ifadeye kavuşturur ki:
“Başlattığı gün mektebe, duydum ki, diyordu, // Rahmetli babam: “Adam olur oğlum ilerde.”// Annemse, oturmuş, paşalıklar kuruyordu… // Ademliği geçtik! Paşalık olsun, o nerde? // Amal-i tezat (zıt emeller) üzre giderken ebeveynin, (Anne-baba)// Hep böyle harap olmada etfal (çocuklar) ara yerde!”

Safahat, Müslümanlar için, ilhamını Kur’an’dan alan, her güçlüğü yenecek son derece kapsamlı bir program ve kılavuzdur. Evet, yalnız Müslümanlar için. Zira, Kur’an-ı Kerim olmadan; bu iman gücüne dayanıp, ümidi besleyen ebedi güven iklimine ermeden; böyle ağır şartlar karşısında, Safahat’taki heyecan ve gerçekliği yaşamak ve takip etmek şöyle dursun, anlayabilmek dahi mümkün değildir.

Tarih gösteriyor ki, İslam gibi çok güçlü imandan yoksun kimseler, ağır şartlar altında, “Mümkün olan bu” diye kaba kuvvete sığınmıştır. Ve çoğu zaman, boş laf ve devrim gibi propaganda gürültüsü altında, özde, düşman tarafına geçerek, kahramanlık maskesi takıp diktatör olmuş ve milletine karşı düşmanın yapamayacağı zulümleri yapmış, milletin can damarlarını kurutmuş, ahlakını tahrip etmişlerdir. Hatta bazıları, zulümde ölçüyü kaçırınca, “Dönüş imkanım kalmadı” diye, Esed gibi, milletine soykırım uygulamış; bir kısmı kendini, “Führer” ilan ettirmiştir. Bunları niye söylüyorum:

Bugün de İslam dünyası, İstiklal Marşı ve Safahat’ı yazdıran şartlar kadar ağır saldırılara maruzdur. Saldırgan cephe de aynıdır. Farkı, söylem, fitne ve maskesinde. Fakat, Allah’a hamdolsun rahmet iklimi bizden yana. Dün saldırı da, şartlarımız da ağırdı. Bugün bu saldırı ve fitneler, uyanışın, birliğin ve dirilişin itici gücü oluyor. Hamd Allah’a. Allah Safahat’ı, ümmete bir daha yazdırmasın. Ama, yeniden yazmamak için, bu ibretler destanını kaybetmememiz, gaflete düşmememiz gerekiyor. Akif’in, “Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan? // Ne Araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü! // Dinle Peygamberi Zişan’ın ilahi sözünü” hikmetlerinden nasipsiz kalmamak gerekir.

Safahat, Akif’in hayat tarzı ve insani kemal değerlerinin albümüdür. Birlik ve beraberliğin; fitne ve düşmanlıklardan uzak kalma ve üstesinden gelme yolunun işaret taşları ve ibretli uyarılarıdır. Geçen asırda bu ses, savrulsak da, bize hakikatin dayanağı oldu. İstiklal Marşımız oldu. Bu kere, ilham kaynağı olan ölümsüz hakikatleri, günün ibretleriyle seslendiren Safahat’ı, birliğimiz, dirliğimiz ve yeniden ümmetçe dirilişimizin destanı yapmakla sorumluyuz.

Alain, “Yüz kitap okuyacağına, bir kitabı yüz kere oku” der. Her seferinde yeni bir dikkatle Safahat’ı yüz kere okumak, İstiklal Şairimizle, buluşup sohbet etmektir. Zindelik ve güç kaynağıdır. İslam dünyasının kan gölü haline geldiği ve fitne kasırgaları estirilmeye çalışıldığı bu zor günlerde bir kere daha önemlidir.

Lisedeyken Safahat’ın yarısını ezberlemiştim. Elimden düşürmedimse de ezberi tamamlayacak vakit bulamadım. Teselliyi, Erzurum’da yaşadım. Birkaç sene önce Mustafa Karahasanoğlu ve Mehmet Doğan beylerle, “Akif Günü” için Erzurum’a davet edilmiştik. Bir akademisyen yönetiminde topluca, Safahat ezberleyen birçok gencimizi de ziyaret ettik. Sevindik. Müjdeler olsun!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Aksay Arşivi