Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

“Akil insanlar”a düşen...

“Akil insanlar”a düşen...

Akil insanların faaliyetleriyle ilgili enteresan, çarpıcı haberler geliyor. Ne olacak, bu işi başarabilecekler mi?

Akil insanlar gibi organizasyonlar, hiç şüphesiz faydadan hali değildir. Ancak başarılı olabilirler mi, ne zaman ve nasıl başarılı olurlar?
Bunun birinci şartı: Akil insanlar da, “El elden, akıl akıldan üstündür!” fehvasınca, kendilerinden üstün akılları değerlendirirse “akil insan” olurlar! Problemlerden kurtulmak, sağlıklı bir toplum olmak için topyekûn bir şuura, çalışmaya, kolektif akla ihtiyaç var çünkü.
Akil insanlara ve Türkiye’yi idare edenlere düşen en önemli sorumluluklardan biri; dünya huzur ve barışını temin edecek, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyyeye dayalı Asr-ı Saadet modelini, milliyet anlayışını günümüze taşıyan Bediüzzaman’a kulak vermektir. Said Nursî, yüz yıl önce ortaya koyduğu ve hayatının sonuna kadar da takip ettiği “Medresetüzzehra” projesinin öne çıkan hedeflerini şöyle ortaya koyuyordu:
1- Din ilimleri ile fen ilimlerini mezcetmek (kaynaştırmak). Çağın insanını ifsat edici seküler medeniyete karşı iman esaslarını, İslâm şartlarını, Kur’ân ahlâkını ihya etmek.
2- Genel anlamda ırkçılığı def etmek; özelde de iç ve dış mihraklarca zedelenen Türk-Kürt kardeşliğini tesis etmek.
3- İttihad-ı İslâmı temin etmek.
Eğer II. Abdülhamid, sonrasında İttihad ve Terakki hükümeti ve Cumhuriyet’in kurucu kadroları bu projeyi kabul edip hayata geçirseydi, bugün belki de ne anayasa problemimiz, ne PKK terörü, ne de eğitim sorunlarımız olacaktı. Ve ne de resmî ideoloji olarak anayasada yer eden “Atatürk milliyetçiliği”, milletimizi 90 yıldır tefrikaya, parçalanmaya, zulme, adaletsizliğe, haksızlığa, ezmeye, sömürüye sürükleyecekti.
Sadece “akil insanlar” değil, hepimizin yapması gereken onun fikirlerini hayata geçirmektir. Yoksa, PKK terörü, resmî ideoloji sorunu, cehalet ve sâir problemlerimiz, siyasî şovlarla, başkalarının, özellikle “küresel güçlerin” dayattığı projelerle halledilemez. Gerçek teşhis ve tedavi konmazsa, problemler başka bir isim ve sûrette yine karşımıza çıkar.
Hastalığı ancak doktor teşhis ve tedavi edebilir. Çağın sosyal yaralarının devası da, ‘çağın tabibi’ olan Bediüzzaman’dadır. 100 yıllık tecrübeler de göstermektedir ki, gerek ülkemiz, gerek İslâm âlemi, gerekse insanlık âlemi, Bediüzzaman’ın sunduğu bu reçetelere, sosyal barışı temin edecek bu formüllere muhtaçtır. İşte Münâzarât! İşte Hutbe-i Şamiye! İşte Medresetüzzehra üniversite projesi! Ki meselâ, daha 1907’de Bediüzzaman, bu üniversitenin eğitim dilini “Arapça vacip, Türkçe lâzım, Kürtçe caiz” şeklinde formülize ediyordu. Bediüzzaman’ın dediklerine 100 sene sonra gelindi. Öyle ise onlarca sene daha geçmeden, onun sesine kulak verilmeli.
NOT: Trabzon Yeni Asya temsilcimiz Temel Akyüz’ün muhtereme annesi Şöhret Akyüz’ün vefatını teessürle öğrendim. Cenab-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret diler, kederli ailesi ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi